- 327 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hikâyesi olmak 2 / 2
El ya da Yehova: kolektif ortaklığı bitirmenin çeşitlik adıydı. El ya da yehova kolektif ortaklığı dağıtmanın, kolektif ortaklığı özelleştirmenin kurnazlık mantığıydı. Kolektif zenginliği keyfi pay etmenin kurgusuydu. El, Baal, Amon, Ra, Aton, Yehova vs. ihdas olduğu sıralarda henüz tam anlamıyla ete kemiğe bürünmemiştiler.
El kişilere mal mülk vermenin mana adıydı. Ve kolektif meşruiyete karşı, kişisi mal mülk sahipliği zenginlik ile geniş kesim yoksulluğuna, meşruiyet kaynağıydı. EL hem Nemrutça hem İbrahimce mülk sahipliğinin simge adıydı.
Bu tür söylemsel hikâye dili simgeler eşliğinde ve söylem vaadlere teslimiyet etrafında birleşen, birleştirilen sosyal zihniyet te önce monarşi; sonra da oligarşin bileşim içinde giderek, teslim olmuşların köleliğinde mülk sahibi İbrahim ile Davud vs. taraftarlığı inan ve iman ile "millettiler".
Savaşlar; elde edilen ganimetlerle gelişen monarşin süreçlerle beraber, El teşvikliydi. Yeryüzünü yani binlerce monarşin yapılar olan alemleri; El toprağı yapmanın mücadelesiydi. Bu tür savaşım içinde El ’in yanında olmanın hikâyesi anlatılıyor ve yazılıyordu.
El ganimetten size de pay (rüşvet) veriyordu. Siz de savaşlar yoluyla az çok mal mülk sahibi oluyordunuz. Gerçi ele geçirdiğiniz ganimet malı mal mülkte başka El ’e ait topraklar olmakla; başka başka El ’in Nemruda, İbrahim’e; Musa’ya Firavuna verilen topraklardı ama olsun.
Gerçek El kimdi? El yenilmez olan olacaktı. Kim üstün geliyorsa o gerçek olan El ’di. El ‘e teslimiyetin iman ve inancıyla sınandığı ikna edilmiş inanırlar yeryüzünü El toprağı yapmakla El dostuydular.
El ’de mülkünü Nemruda, Ramses’e, Sargon’a vs. veriyordu. Siz de El den umut kesmemekle umudu El ’e bağlamakla öte dünyada ecir (mükafat, ödül) alacaktınız.
Firavunun Ülkesi, Nemrut Ülkesi, Davut Ülkesi, Süleyman Ülkesi gibi kişisi mülk sahipli Nemrut, firavun, Davut, Süleyman ülkesi de ya işgal ile bir genleşmeydi ya köleci ittifakla korkutup sindiren hiyerarşin bir oligarşin ittifaktı.
Artık ön ittifaklar içindeki gibi gökten yere, yani yukarı topraklardan ittifak merkezine ya da yönetim merkezi denen totemden bölgeler arasındaki orta kesim yere gelip ittifakı yönetmek yoktu.
Artık ön ittifaklar içinde münavebeli usul ile yerden göğe çıkan yönetimler olmuyordu. Yani aşağı topraklardan yukarı yer toprağı olan; aşağı yukarı arası orta bir yerdeki ittifak merkezi denen tapınak ya da yönetim merkezine çıkıp, çarkıfelek usülü (sırayla, dönel zaman usulü) yönetimler yoktu.
Ön ittifaklardaki gibi yerden göğe (yukarı topraklara) çıkıp, gökten yere (Sümer diyarı aşağı topraklara inip ittifakı yönetmek yoktu. Ama ittifakı yaşam unutulsa da köleci yayılmanın kolektif depo hafızası vardı.
Geleneksel kolektif hafıza içinde oluşan bu türden ne dediği açık seçik anlaşılan anlama anlatmanın dil kalıpları vardı. Bu ayan beyan anlaşılır olan dil kalıplardan birisi gökten yere inme yerden göğe çıkma denen dil kalıbıydı.
Ön ittifak içinde iyice anlaşılır olan yerden göğe çıkma, gökten yere inme, köleci süreç içinde yönetimi ve mülkü babadan oğula geçen köleci gelenek içinde ön nesiller öldükten sonra bu söylem anlaşılmaz olmuştu.
Göğe çıkma kavramı Hanok’tan, İsa’ya bilmem hangi peygambere kadar miraç denen olayın bezeme ve anlatım sanatına dönmüştü. El de tebdili kıyafet ile gökten yere inip, çarşı Pazar gezip; kullarını gördüğünü zımnen anlatımlarla bunu şeriatçısına söylüyordu.
Şeriatçılık El ‘in “Mülk benim. Ben mülkü dilediğime verdim” diyen düsturunu kişiler arasında yayan kişiye deniyordu. Yani şeriatçı El ‘in kolektife mal mülk vermediğini aksine El ’in malı mülkü seçilmiş şanslı ve Elit kişilere vermesinin yol ve yöntemini, vaaz eden kişiydi.
Köleci sisteme gelindiğinde yukarı topraklara gök denme unutulmuştu. Gök şimdiki anlamla gök olarak anlaşılır olmuş. İlahlar da şimdiki anlamla gökte oturuyorlar zannedilmekle gökten yere iniyor sanmışlardı.
Köleci sistem başımızın üzerinde bulunan mavilikle; bulutlu, yıldızlı semaya gök denmeye başlamıştı. Eski yönetici ilahlar madem (yukarı toprak) gökten yere geliyor ve yerden aşağı toraktan) göğe çıkıyorlardı; o halde El de şimdiki anlamla gökte oturmalıydı. El de, gökten yere inmeliydi. Şeriatçıları da göğe çıkmalıydı.
Böylece köleci sistem ulaşılmaz olan anlamıyla El ‘e gökten bir yer bulmuştu. Hikâye şimdi iyice hikâye olmuştu. Kimse gökten yere inmenin ve yerden göğe çıkmanın esbabı mucibini bilmiyordu.
Ön ittifakların gerçek yaşamını anlatan yerden göğe çıkmak ve gökten yere inmek söylemi köleci süreç içinde anlaşılmaz olmakla gerçeklikten kopup kendilikten bir hikâye ve masal diline dönüşmüştü. Hikâyeler masalsı olmuş masallar hikâye olmakla bezeli anlatımlarla kutsal metinlere geçiyordu.
Ön ittifakların gökten yani yukarı Akad topraklarından yönetim merkezlerine inme ve yerden yani Sinear veya Sümerden yönetim merkezi göğe çıkmak sözü şimdi masalsı kutsal bir söz ve dil mirası olarak kullanılıyordu. Köleci sistemle şimdi mülk kimdeyse yönetim ondaydı. Artık yerden göğe çıkmak, gökten yere inmek yoktu.
Mülkü veren gökteydi. Oysa El ‘in olmadığı zamanlarda mülk kolektifin elindeydi, yönetim de kolektif grubun elindeydi. Geçmişin gerçek yaşam dili şimdinin hikâye diliydi. Şimdi uykuyla uyanıklık arasında söyleniyordu.
İlk hikâye totem gruplar elinde resim diliyle yazıldı. Kesici delici araç gereç ve ateşin bulunmasıyla, madenin işlenmesiyle ilk gerçek hikâye dili oluşmuştu. İlk hikâyeyi oluşturanlar “asla insanlarveya insan değildi”.
O dönemde kimse kendisine ve bir başkasına insan demiyordu. Gruplar amulet denen simgelerle, bölge sınırlarını işaretleyen dikit taş, totem hayvan iskeletleriyle vs. tehlike olarak tanınıp biliniyordu.
İlk bilişle buluşçu hikâyeyi oluşan ve ilk üretim hareketi hikâyesini başlatanlar mağara devri denen yaşam içindeki hemcinslerdi. Ki bunlar asla insan değildi. Bu günkü tanımla biz insanlar bunlara nevi ya da cins benzerliği nedenle, hominidler diyoruz.
Yalıtılmış totem alan içindeki üreten ilişkiler, üretim hareketi ile yeni biliş buluş süreçlerine evirildi. Üreten ilişki ve üretim hareketi olmasaydı belki de hikâye orada kalacaktı.
Hikâye kolektif soyutlama yapmanın, kolektif soyutlama da hikâye anlatmanın bel kemiğiydi. Hikâye kolektif tasarım yapmanın, kolektif düşüncenin ve kolektif bilinci aitti kılmanın, ittifaklı kılan sosyal hikâyeyi sürdürmenin dinamik ekseniydiler.
Hemcinslerin üreten ilişkisi totem gruplar içindeydi. Hemcinslerin gökten yere gelen, yerden göğe çıkan eylemleri zarfında üretim hareketi en az iki totem gruplar arasında (ilahlar arasında) ittifaktı.
İnsan ise ittifakın, yani üreten grupların bileşimi olan; kültür, üretim gücü ve biyoloji özelliğini taşıyan bileşim sel, karışım sal melezi ve yeni jenerasyona verilen bir isimdi.