NİYET ETTİM YAZMAYA
NİYET ETTİM YAZMAYA
İnsan her ne durumda bulunursa bulunsun, aslında bir iş-eylem yapıyordur. Eylem illaki hareket halinde olmayı gerektirmez elbette. Yatmak-uyumak, oturmak ta bir eylemdir, yürümek-koşmak, işe gitmek… gibi.
Bu minvalde kişinin eylem süreci genel olarak iki aşamadan oluşur. Birinci aşamada kişi zihinsel olarak eyleme hazırlanırken, ikinci aşamada ise zihinsel hazırlanma sürecinin sonucunda onu uzuvlarıyla gerçekleştirir. Zihinsel hazırlanma sürecine toplumda genel olarak “NİYET” deriz. Pekala niyet nedir, nasıl oluşur, hangi aşamaları vardır, eyleme dönüşmemiş niyetten sorumlu olur muyuz? Birlikte inceleyelim.
Niyet aslında bir eylemi yapmak veya yapmamak için zihinsel hazırlanma sürecinin nihayetinde kalpte oluşan kesin karardır. Evet, bir eyleme niyetlenebilmek için de zihinsel olarak kalpte belli bir süreç yaşanır. Bu süreç dört aşamadan oluşur. Birinci aşamaya havatır denir. Yani kişinin zihnine bir şey doğar veya bir şeyi hatırlar. İkinci aşamaya rağbet ve meyil denir. İnsan doğasının bir sonucu olarak önceki aşamada kalbe doğan havâtıra karşı kişinin arzusunun harekete geçmesidir. Bu iki aşamada insan doğasından kaynaklandığı için olağan bir haldir.
Üçüncü aşamada ise kişi hüküm verir. Yani önce zihninde tasavvur ettiği sonra da doğası gereği ona karşı oluşan ilgi ve arzularının sonucunda eylemin gerçekleşmesine karar verir. Ancak yapılacak eylem kişinin inancına, duygusuna, hukuki müeyyidelere… vs. uymayabilir. Bu aşamada kişi eylemi yapmak veya yapmamak konusunda iç dünyasında bir çatışma halinde olduğundan onun eylemi gerçekleştirmek için kararlılık sahibi olduğu söylenemez. Dördüncü aşamasında ise kişi eylemi yapıp-yapmamaya niyet eder, kesin kararını verir. Bundan sonra artık kişi eylemi yapıp-yapmama konusunda harekete geçer. Dinimiz İslam’ın bu konuya bakış açısını örneklendirelim;
Kişi bir malı gördü, görmekle birinci aşama oluşmuş oldu. İkinci aşamada mal ilgisini çekti, ona meyil etti, döndü bir daha baktı. Malı alıp-almamayı inancı, hukuki müeyyideler, toplum geleneği… vs. açılarından düşündü. Üçüncü aşamada tamam oldu. Dördüncü aşamada bu malı hakkı olmadığı halde almaya niyetlendi, kesin kararını verdi diyelim. Zihinsel süreç tamam olmuş oldu. Malı almak için harekete geçince artık niyet eyleme dönüşmüş oldu. Herhangi bir engelle karşılaşmazsa o malı alacaktır. Diyelim ki kendi ihtiyarı dışında herhangi bir engel çıktı o malı alamadı. Sanki o malı almış, hırsızlık yapmış gibi olur. Fakat eylemi gerçekleştirmeden yapacağı işten pişman oldu vazgeçti. Artık kişiden mesuliyet kalkar, sorumlu tutulamaz. Bir de olumlu bir eylemle örneklendirelim;
Kişi, ihtiyaç sahibi birisinden haberdar oldu, birinci aşama oldu. Durumu ilgisini çekti, zihninde o kişinin halini, yaşadığı zorluğu düşündü. İkinci aşama tamamdır. Bu kişiye yardım edip-etmeme üzerine iç dünyasında farklı duygular yaşadı. Üçüncü aşama tamamlanmış oldu. Nihayetinde yardım etmeye veya etmemeye kesin karar verdi, yani niyet etmiş oldu ve dördüncü aşama da tamamlanmış oldu. Diyelim ki yardım edecekti, niyetini eyleme dönüştürdü. Kendi ihtiyarında olmayan bir engelle karşılaştı, eylem neticelenmedi. Sanki yardım etmiş gibi olur. Eyleme dönüşmüş niyetinden kendi ihtiyarı ile vazgeçmiş bile olsa niyetinden dolayı yine de sevap kazanır.
Demek ki insan inancımıza göre yapılması yasak olan bir şeyi yaptığında günah işlemiş oluyor. Oysa helal olan şeye niyetlense fakat yapmasa bile niyet etme sevabı kazanıyor. Alimin birisi talebelerine sürekli niyetten bahsedermiş. Talebeler bakmış ki hep niyet sohbeti var. Demişler ki “ Ya bizim hoca niyetten başka sohbet bilmiyor yahut bizim niyetimiz bozuk” Elbette yapılan işte ihlaslı olmakta lazım. Kibirden, riyadan uzak sırf Allah c.c. rızası için yapmak lazım. Hadisi Şerif;
“Kişinin niyeti amelinden hayırlıdır” buyuruyor Allah Rasulu s.a.v. çünkü insanın ameline kibir, riya, ucub gibi kötü hasletler girebilir ama niyet öyle değildir.
Bir kişi diğerini öldürmüştür. Allah Rasulu s.a.v. buyurur ki “ ikisi de katil oldu” Ashabı kiram ölenin niye katil olduğunu sorduğunda “ O da onu öldürmeye niyet etmişti “ buyurur.
Mekke-i Mükerreme’de adamın birisi bir kadına talip olup onunla evlenmek istedi. Kadının ismi Ümmü Kays idi. Kadın adama Medine’ye hicret etmeyi şart koştu. Adam da hicretin fazilet ve sevabına ulaşmak için değil, sırf kadına kavuşmak için Mekke-i Mükerreme’den kalkıp Medine-i Münevvere’ye hicret etti. Görünüşte bu adam da diğer Müslümanlar gibi vatanını terk etti. Fakat diğer Müslümanlar bu hicreti sırf Allah ve Rasulu için yaptılar. Adamın durumu Rasulullah Efendimize s.a.v. sorulunca, bu hadisi beyan buyurdular. Arkadaşları ona, Allah için değil de istediği kadın için Medine’ye göç ettiği için: “Ümmü Kays’ın muhâciri” diyorlardı. Bu olay üzerine Allah rasulu s.a.v.;
“Hiç şüphesiz ameller ancak niyetlere göre değerlendirilir ve karşılık bulur. Herkese niyet ettiği şey verilir. Kim, hicretini Allah ve Rasulu için yapmışsa, onun hicreti Allah ve Rasulu için olmuştur. Kim de hicretini elde edeceği bir dünyalık ve evlenmek istediği bir kadın için yaparsa, onun hicreti de niyet ettiği bu şeylere olmuştur. ” buyurur.
Ne dersiniz niyetlerimizi bir daha kontrol edelim mi? Niyet hayır, akıbet hayır ola…