- 1202 Okunma
- 9 Yorum
- 10 Beğeni
Hatıralar "Düğmelenmiş Eski Bir Hırka"
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ön dişim düştü.
Bir hafta aralıksız ağladım. Gülseydim yokluğu fark edilecekti. Uzamış saçlarımı kurutamadığım için acemilik eserini benim üzerimde denedi komşumuz Mukaddes abla. Belki aylardır onunla küs kaldım. Uzun kış gecelerinde herkes uyurken, altı katlı apartmanın üçüncü katında ay ışığını çalardım bütün çocuklardan. Uykuları bölünür ağlardı üst katta küçük Merve. Annesi Meral teyze ışığını açık bırakarak yanında uyurdu. Israrla tekrarlardım her gece, karanlık bütün çocukların korkulu rüyası olurdu.
Leyla abla kavurucu yazın her sabahında balkonunu yıkar ,çiçeklerini sular şehrin bütün suyunu Şehriye ablanın lavanta kokulu çamaşırlarına tutardı. Bir çığlık, mahallede aralıksız bir tufan kopardı. Bir gün Leyla ablanın helvasını kavurdu lavanta kokulu Şehriye abla. Onun vedasız gidişine en çok o ağladı. Gördüm. Herkes bir gün tuttu yasını. Büyük kızı Elif bile ikinci gün annesinin kuruttuğu dolmalık biberleri topladı. Kurumaya bıraktığı salçaları kavanozladı. Silkeledi ondan kalan dertop edilmiş sofra bezini.
Süremezsin derdi, iki tekerlekliyi. Öncelikle dört tekerlekli süreceksin ki öğreneceksin dengede durmayı. Sürerdim, tabi. Durur, aralıksız bir kahkaha patlatırdı. Var mısın iddiasına? Gofretine. Kan çanağına dönerken gözlerim, varım der, iki tekerleklide seleyi ayarlardım. Pedalları çevirdikçe kaldırımlardan adeta uçardım.Rüzgar yüzümde ılık bir dokunuş bırakırdı. Yazın kavurucu sıcağında geçen ilaçlama arabalarının kimyasal kokusu burun deliklerime dolardı. Bir sıçrayış, bir ağrı derince ve bir yere çakılma sesi, güm!
Bir çocuk düştüğünde aralıksız, hıçkırarak ağlardı. Ağlamadım. Kanayan dizlerime bir mermi saplanır gibi taşlar dolardı. Tarifsiz bir acı, ağlamadım. İlk kez düşmem deyip, bir füze gibi hızlanıp rotasını şaşırmış çakılıp kaldım, ağlamadım.
Ağlamadım. Dönüp koşarak apartman bahçesindeki tulumbanın arkasına saklanıp avuçlarıma aldığım toprağa kızardım. Kanayan dizlerime kızardım ,saplanan ufak taşlara küfrederek çıkarıp atardım. Dört tekerlekliye binmeden iki tekerlekliyle her gün belki günün her saatinde bir sokaktan ötekine konardım. Düşüp düşüp, rüzgâra; durup durup, yapamazsın diyen yüzlere bakardım. Yapamazsın diyen çocukluk arkadaşıma yürekten bir öfke duyardım hep. Ona aldığım gofreti hoşlandığı kızla pay ederdi. İçimden iki örgü yaptığı saçlarını yolardım. Annemin sabahında özenle ördüğü saçlarımı sokağın diğer ucunda görünmez olunca tutar bozardım.
Bir çocuk severdim içimde. Onu seven herkese kızardım. Kediler bakardık somurtkan, aksi ev sahibinden gizleyerek. Tam yirmi bir kedimiz vardı. Hasta olurlardı döner hepsine bakardı, aşı yapardı tahtadan oyduğumuz çubuklarla. İsim koyardı son heceleri birbirine uyardı. Veterinerliği kazandı, gözlerinde bir heyecan.Hepimizi mutluluğa boğardı.
Haberlerde küçüklük fotoğrafını gösterdiler:
“ Kaldığı öğrenci evinde cansız bedeni bulundu."
İçimde bir çocukluk ölürdü. Ölümün olmadığı bir dünya oysa bütün çocukluğumuza sığardı. Büyümemiş bir çocukluk yıllar sonramızda bir albüme dolardı. Kalırdı orda. Belki üç bilemedin beş. Sonra bir yük dolabında seneler sonrasına miras kalırdı.
Ben doğduğumdan beri İzmir’e ilk kez belki de o gün kar yağdı. Beş katlı okulumuzdan ve hiç hoşlanmadığım kalabalığında bir gürültü kopardı. Bahçede toplanan öğrenci kalabalığı- belki bizim evin beş katı büyüklüğünde-topladığı karla orta boylarda bir kardan adam yapardı. Muhtemelen yarınki ilk gün doğumunda güneşin bağrında kendisinden geriye havuçtan bir burnu, zeytinden bir çift gözü kalırdı.
Ön dişim düştü.
Saatlerce ağladım. Gülseydim yokluğu fark edilecekti. Karanlıktan korkardım ve her gece aya bakarak binlerce çocuğun ışığını çalardım. Kendini kaybederek dönüyordu dünya. Kendini her defasında başa döndürüp götürüyordu tozlu bir kaseti sararken. Usta yönetmen basıyordu kasetçaların o koca tuşuna.Hatıralar ,çocuk gözünde düğmelenmiş eski bir hırka.
Hafızalar ölmezlenmiş ,bir kıyısı batık tekneler içinde.
Sahi;
“Leyla ablanın dolmalık biberlerini kurutuyor mu Elif hâlâ ,o balkon demirlerinde?”
n.k-2021
Erciş
YORUMLAR
Beni karmakarışık hissettiren sonra da vurup bir köşeye mıhlayan yazını okudum sihirli kalem. Kendi cocukluğuma gittim. Kendi hatırama, yeşil bisikletime gittim. Diz ağrılarıma ve gözyaşlarıma...
Evin dördüncü katından bakıyordum dünyaya. Henüz on yaşlarında...
Zaman en çok ögreterek geçiyor sihirli kalem. Pek güzeldi yazı. Tebrik ediyor ve çiçekler bırakıyorum.
Sevgilerimle.
Geçmişin izlerini unutmak imkansız gibidir, insanın içinde bir ukde olarak kalır, hele söz konusu çocukluk anıları olunca . Bazen bir komşunun ilginç davranışları , bazen bayramlıklarını yastığın altında saklamak ya da bir çocukluk aşkı... Onlarla yaşamak, tekrar çocuk olmak ne güzel.
Beni çocukluğuma götüren değerli Sihirli Kalem kardeşimizin duygusal yazısını tebrik ederim.
Saygılarımla.
Gece yarısını epeyce geçen bir saatte, uyku uyku diye zırıldanan gözlerimi faltaşı gibi açtı bu yazınız. Ve hatta açıkça söyleyeyim, gülümsemelerime neden oldu :)) Nice nice güzel geldiğini anlatamam size. Yapmayın yahu , böyle şeyler tarifi mümkünatsız gülümsemelere neden olabilir , oluyor , oldu bile :))
Yüreğinize sağlık.
Sağlık, huzur ve mutluluk dileklerimle.
Mert YİĞİTCAN tarafından 17.1.2021 01:53:40 zamanında düzenlenmiştir.