- 283 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜN BATIMI CİNAYETLERİ BÖLÜM- 19
GÜN BATIMI CİNAYETLERİ
BÖLÜM- 19
Asayişten içeri giren Heval, doğru Kirlinin yanına gitti. Kirli Heval’e bakarak,
‘’Bende gelmeyince, tatile çıktığını sandım.’’
‘’ Hiç sorma Kirli, akşam bir polisiye film seyrettim. Uykusuz kaldım sabahta uyanamadım. Osman uyandırmasaydı buraya gelmem öğleni bulurdu.’’
‘’ kendine uyandırma servisi mi tuttun?’’
‘’ Kirli sabah, sabah kafamın tasını attırma, zaten kendime gelemedim daha.’’
‘’ Osman dedim de aklıma geldi. Gece bizimkiler yine koşuşturmuşlar.’’
‘’ Ben de onu soracaktım, ne oldu akşam? Osman sabahın köründe beni uyandırarak, o cinayetleri ben işlemedim diye bir şeyler geveledi.’’
‘’ Adam bu sefer haklı, iki ölü bir de yaralı. Adam soygunu yapıyor arkasında iki ölü bir yaralı bırakıyor. Üstelik yaptıklarını Osman’ın üzerine atıyor.’’
‘’ Ama kirli bu işte bir terslik yok mu? Bütün gazeteler Cam adamın yaptığını yazıyor.’’
‘’ Oda doğru, biz haberi o şekilde verdik basına. Amacımız, gerçek katilin kendisini güvende hissetmesini sağladık. Bu gün işi bitireceğiz. Bizimkiler bu arada bizimkiler birde meyhane basıp, herkesi toparlamışlar. İçlerinden biri bizim katilin adresini verebilir.’’
Kirlinin yanından ayrılınca Osman’ı aradım,
‘’ Osman?’’
‘’ Buyurun Baş komiserim?’’
‘’ Endişelenmene gerek yok. Cinayeti işleyen senin üzerine atmış ama bizimkiler basına bilinçli olarak cinayetleri senin işlediğini sızdırmışlar.’’
‘’ Anladım Baş komiserim.’’
‘’ Sen yine de tedbiri elden bırakma işi uzatmadan teslim ol.’’
‘’ Birkaç işim var onları da halledeyim bir şeyler düşüneceğim.’’
Vural, evden çıkarken ruhunun hafiflemiş olduğunu hissediyordu. Hiç olmadığı kadar mutluydu. Bir ay öncesine kadar, evinde ne yapacağını bilmeden, öylesine yaşayıp gidiyordu. Palcu’nun yaptığı da iş değildi. Bir gecede kendisini ölüm makinasına çevirmişti. Ve bunu Büşra Amire anlatamıyordu. Ama şimdi öylemi? Bir ailesi olmuştu. Kafasında birçok düşünceler dans ederken, bahçede bira oyalandıktan sonra, arabasına atlayarak berberin yolunu tuttu.
‘’ Hoş geldin Osman Abi, geç buyur ne içersin?’’
‘’ Sağ ol Vehbi, bir şey almayayım. Bundan sonra kendime yeni bir sayfa açıyorum. Osman öldü. Bundan sonra Vural var.’’
‘’ Öyleyse yeni hayatının şerefine orta şekerli bir kahveye ne dersin?’’
‘’ İçerim be Vehbi. Saçları kısaltacaksın, sakalımı güzelce düzelteceksin. Sakalı boş ver kökünden kes gitsin. Sonrada saçımın rengini biraz açacaksın, anlaştık mı?’’
‘’ Emrin başımın üzerine abi.’’
Berberde iki saat oyalandıktan sonra, Heval Baş komiseri aradı.
‘’ Yine mi sen Osman?’’
‘’ Osman yok Baş komiserim. Vural, artık Vural var. Cinayetleri işleyip, benim üzerime atan şerefsizin adını öğrendiniz mi?’’
‘’ Ne yapacaksın Vural, onu damı öldüreceksin?’’
‘’ Bu sefer canlı, canlı size teslim edeceğim. Lütfen, rica ediyorum. Bana adını verin.’’
Heval biraz düşündükten sonra, ‘’ Tuncay Çakır,’’ deyip telefonu Vural’ın yüzüne kapattı. İsmi öğrendikten sonra kafasının bir köşesine yazan Vural, Şimdiki hedefimiz Sahaflar deyip yola koyuldu. Taksim, Şişhane yokuşu Unkapanı, Aksaray ve Beyazıt Sahaflar çarşısı. Çarşıya girince derin, derin nefes aldı. Eski kitap kokusu bana güç veriyor diye düşündü. Dükkânlardan birine doğru kararlı adımlarla yürüdü. Dükkândan içeri bir müşteri girdiğini gören yaşlı sahaf, adama dikkatle bakınca,
‘’ Oo Vural sen buranın yolunu biliyor muydun?’’
‘’ Geldiğime göre biliyormuşum Battal Amca. Kulaklarına inanamayacaksın ama birkaç tanede kitap alacağım.’’
‘’ Yok, artık sen kitap mı okuyacaksın? İnanmam.
Gözlerimi yaşarttın.’’
‘’ Yok, be Battal Amca, evleneceğim kadının on beş, on altı yaşlarında bir kızı var. Kitapları ona alacağım.’’
‘’ Sen ne dedin, ne dedin? Evleniyorum mu? Aman Allah’ım gökten taş yağacak. Hangi kitapları istiyorsun?’’
‘’ Sen seç dört, beş tane olsun Battal Amca.’’
‘’ Tamam, ben seçeyim içinden okuduğu çıkarsa değiştirirsin.’’
Kitapları bir poşete koyup elime tutuşturduktan sonra,
‘’ Seyit’i nerede bulabilirim? Onu da söylersen seni rahat bırakırım.’’
‘’ Karaköy’deki dükkânı biliyor musun?’’
‘’ Evet, biliyorum.’’
‘’ Ya dükkândadır, ya da hemen yanı başındaki kahvededir. Kahveler de kapalı olduğuna göre, sen en iyisi dükkâna git.’’
‘’ Tamamdır, teşekkürler, yengeme selamlar Battal Amca.’’
‘’ Aleyküm selam evlat.’’
2
Sabah marketten alış veriş yapmak için evden çıkan Tuncay, uzun zamandır görmediği bir arkadaşıyla yolda karşılaşınca, ayaküstü laflamaya başladılar. Bir ara saatine bakınca,
‘’ Kerim, şimdi evden bekliyorlar, neredeyse saat on bire geliyor. Geç kalmayayım,’’
‘’ Tamam, Tuncay abi arayı açmadan görüşelim. Hoşça kal.’’
‘’ Sende hoşça kal koçum.’’
Gazete bayisinden gazetesini alır almaz, spor sayfasına göz atıp, eve doğru yürümeye başladı.
Evin bulunduğu sokağa girerken, birden durdu. Her hallerinden polis olduğu belli olan sivillerden biri evin kapısını çalmaya başladı. Kapıya kız kardeşi çıktı. Bir şeyler konuştuktan sonra, kız kardeşinin bulunduğu tarafı işaret ettiğini gördü.
Birden kafası karıştı. İzini nasıl bulmuşlardı? Gazeteler soygunu Cam adamın yaptığını yazmıştı. Acele ile yolun karşısındaki nalbur dükkânına girdi.
‘’ Naci bir şey almayı unutmuşum, şunları bir köşeye koy dönüşte alacağım.’’
‘‘ Tamam, Tuncay abi, haberin var mı? Geçen akşam şerefsizin biri iki kişiyi öldürmüş.’’
‘’ Hiç sorma, geceleri artık sokağa da çıkamayacağız.’’
Naci ile konuşurken, iki sivilin geldiği istikamete doğru hızlı, hızlı yürüdüklerini gördü. ‘’ Vay be,’’ diye düşündü. ’’Paçayı son anda sıyırdık. Hemen ortadan kaybolayım.’’
Karşıdan gelen ilk taksiyi çevirerek, şoförün eline bir adres tutuşturdu. Şu an düşündüğü tek şey, bir müddet buralardan uzaklaşmaktı.
Asayişten içeri suratı bi karış giren Heval ile Hansa, ateş püskürerek Kirli’nin yanına gittiler. Kirli,
‘’ İşler pek yolunda gitmemiş galiba?’’ Heval,
‘’ Göt olduk ne olacak. Beş dakika ya, beş dakika erken gitseydik, avucumuzun içine düşmüş olacaktı.’’ Hansa,
‘’ Bana bak Alişir, sakın bizle dalga geçmeye kalkma. Evini bulduk. Kız kardeşiyle konuştuk. Kızcağızın hiç bir şeyden haberi yok.’’ Kirli,
‘’ Bir kötü haber de benden, hastaneye kaldırılan yaralı hayata tutunamamış. Biraz evvel haber aldık.
Bu sırada Heval’in telefonu çalmaya başladı. Söylenerek telefonu açtı.
‘’ Osman, sen benle kafamı buluyorsun? Yine canın sıkıldı galiba?’’
‘’ Baş komiserim, ben sizi arayıncaya kadar Tuncer’in peşini bırakın.’’
‘’ Nedenmiş o? Öldüresin diye sana mı bırakalım?’’
Derdimi anlatmaya başladım.
‘’ Yarın sabah senin önüne atacağım. Bana biraz zaman tanı.’’
‘’ Tamam, bize sağ olarak teslim edeceksin, anlaşıldı mı?’’
‘’ Söz Baş komiserim, size sağ olarak teslim edeceğim.’’
3
Sahaf Battal Amcaya, hayırlı işler diledikten sonra, dükkândan çıkan Vural, Sahaflarda biraz daha oyalandı. Keyfi oldukça yerine gelmişti, başka bir sahaftan iki kitap daha aldı. Kitaplardan birinin adı dikkatini çekti ve ben bu kitabı okuyacağım diye düşündü. Farkında olmadan kitabın adını tekrarlıyordu, ‘’ Yüz yıllık yalnızlık.’’ Kitapları arka koltuğa bıraktı ve aracını çalıştırarak hareket etti. Hedef şimdi Karaköy’de Seyit’in dükkanı idi.
Zorda olsa, aracını müsait bir yere park ederek, Seyit’in dükkanına doğru ağır adımlarla yürüdü. Dükkânı bulması pek zorda olmadı. Kapıda dikilen Seyit, Vural’ı görünce,
‘’ Vural Abi gözlerime inanamıyorum. Beni nasıl buldun?’’
‘’ Bir söz vardır bilir misin? Arayan ya Mevla’sını bulur ya da belasını.’’
‘’ Abi sen buraya otur bir çay kapıp geliyorum. İnşallah gelişinde hayır vardır?’’
‘’ Hele önce çayı getir, sana anlatacaklarım var. Ha bu arada, Battal Amcanın selamı var.’’
‘’ Anlamalıydım, tabi ya başka türlü nereden bulacaktın burayı.’’
Çaylarımızı karşılıklı içerken, bende Seyit’e derdimi anlatmaya başladım. Sözümü bitirince,
‘’ Bak Vural Abi, ben bu işleri bıraktım artık ama benim üzerimde büyük hakkın var. Sen gidince, bazı yerleri arayacağım netice aldığım zaman sana bildireceğim. Bana birkaç gün zaman tanı.’’
‘’ Sadece bir günün var, ona göre.’’
‘’ Tamam, abi Tuncay Çakır’dı değil mi? Şuraya not alayım unuturum sonra.’’
Seyit’in yanında biraz daha oturduktan sonra, evin yolunu tuttum. Bahçede beni Sena karşıladı.
‘’ Sena, yanıma gelsene?’’
‘’ Hoş geldin baba.’’
‘’ Bunlar senin ister oku, ister çöpe at.’’
Sena, kitapları görünce neredeyse mutluluktan çıldırıyordu. Koca kız sevinçle Vural’ın boynuna sarılarak,
‘’ Sağ ol baba çok mutlu oldum.’’
Bu sırada Remziye, Sena’nın çıkardığı gürültüyü duyup bahçeye çıktı.
‘’ Anne babam bana birçok kitap almış?’’
Sena’nın gözleri ışıl, ışıldı.’’
‘’ Çok iyisin Vural, senin hakkını nasıl ödeyeceğiz bilmiyorum? Dur bakayım. Sena’nın gürültüsünden sana bakamadım. Ne yapmışsın öyle?’’
‘’ Valla ben yapmadım Remziye, berber yaptı. Artık Nikâh için resim çektirmenin zamanı geldi. Bir ara kimliklerimizi de yenileyelim.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.