- 391 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HAFİF BİR SANCI
Uçmak, göğün mavisinde doya doya kanat çırpmak kuşlar için özgürlüktür. Bir de daldan dala konup kalkmaktır kuşların özgürlüğü. Siz hiç yuvasında kanat çırpıp da uçmayan kuş gördünüz mü? Birkaç çırpınıştan sonra uçmaktan vazgeçip tekrar yuvasına konan kuşları… Bir kanadında uçma içgüdüsü bir kanadında yuvayı terk etme korkusu. Bir kuşun yuvasında kanat çırpıp da uçmaması, korkunun içgüdüye galebe gelmesinin sonucu olsa gerek. Özellikle de yumurtası, yavrusu yuvada olan kuşlar yapar bunu… Gözü gibi koruduğu bir şeyden vazgeçememek… Öyle sanıyorum ki kendi ilini, ilçesini, köyünü bırakıp da başka ellere giden herkes bu kuş tedirginliği yaşıyor. Ozan Mahzuni Şerif’in “Kondum kondum uçamadım,” dizesi hep böyle bir devinimi, böyle bir tedirginliği canlandırır gözümde; konup konup uçamamak; gitmek isteyip de gidememek; bir şeylerden vazgeçememek…
Tahsin Yücel’in bir yazısında okumuştum: “Anam bazen, ‘gök delinse de bir nefes alsam’ derdi,” diyor. Bunalımın, sıkılmanın sonucunda bir patlama cümlesi bu… İnsanların, bazen bulunduğu köyde, şehirde bunaldığı, sıkıldığı, “Buradan gitsem de bir nefes alsam!” dediği anlar olur, ama gidemez. Tıpkı yuvasında kanat çırpıp da uçmayan kuşlar gibi, uçmakla uçmamak, gitmekle gitmemek arası ikilemler yaşanır. Niçin? Geride bırakmaya kıyamadığı, vazgeçemediği değerler vardır da ondan. Başta ailesi, yakınları, doğup büyüdüğü sokaklar, gençliğini tükettiği caddeler, dili, kültürü vb… Kolay mı bunlardan vazgeçmek? İşte, doğup büyüdüğü yerden kopup başka yerlere göç edenlerin memleketini sık sık ziyaret etmesi böyle bir çırpınışın sonucudur; bir şeylerden vazgeçememek…
Geride bıraktığımız Ağustos’un son günleri… Eskişehir yönünden Ankara’ya doğru hızla geliyoruz. Yüzlerce araba gelip geçiyor sağımızdan solumuzdan. Bunların hiçbirisi dikkatimizi çekmiyorken ansızın .., E… plakalı bir otomobil peyda oldu önümüzde. Benden önce eşim bağırdı, “Aha bizim memleket!” Heyecanlanmadık desem yalan olur. Bir biz onu, bir o bizi sollayıp durduk. Tanımadığımız halde, her geçişte o bize biz ona el salladık, selamlaştık.
Şairin, “İlk önce kımıldar hafif bir sancı,” dediği gibi içimde ince, hafif bir sancı kımıldadı. Biraz özlem, biraz burukluk; en çok da gurbet sancısıydı bu… Gelmek bir sancı, gitmek bir sancı.
Bir yandan ...... E…’ye el sallarken bir yan da şu dörtlük döküldü dudaklarımdan:
“Garibim her taraf bana yabancı,
Dertliyim çekinme doldur be hancı!
İlk önce kımıldar hafif bir sancı,
Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş...”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.