- 1479 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
Akşam(Öykü)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
SULUKÖY’DE BİR AKŞAM
Mayıs ayının en güzel günlerinin serin bir akşamı yaşanmaktaydı köyde. İç Anadolu’nun uzak bir köşesinde kalmış bu köyde, insanlar dededen, babadan gördükleri çiftçiliği yaşamaktaydılar. Son yıllarda köyde, bir ailenin motor dedikleri traktörünün olması onlara nerede ise bir prestij vesilesi olmaktaydı. Traktöre sahip olan köylüler, olmayanlara çaka satıyorlar ve bundan bir övünme payı çıkarıyorlardı.
Sabah namazını kılan olgun ve yaşlı insanlar sabah evde pişen çorbalarını kaşıkladıktan sonra , kendi traktörleri varsa onlarla , olmayanda komşularının traktörleri ile uzak tarlalarına çalışmaya gider ve akşam karanlık çökene kadarda çalışmalarına devam ederlerdi. Tarlaları evlerine yakın olanlarda yaya olarak tarlalarına giderek helal yoldan rızklarını karşılamanın sevincini yaşarlardı bu köyde.
Köy meydanında gündüzleri köyde bulunan kahveci, berber, bakkal ve çalışamayacak kadar yaşlı olan insanlar ve çocuklar dışında hemen hemen kimse kalmazdı. Yaşlılar namazlarında , niyazlarında olmasına ve gençlerin çoğu da Cuma namazları kılmalarına rağmen dini konularda kitap okuyan, öğrenen insan fazla bulunmazdı.Köy imamın okuduğu Cuma hutbeleri ve vaazların dinlerini öğrenmelerine yeterli olduğunu sanırlar, bazı yaşlı insanlar okumaya öğrenmeye önem vermedikleri gibi, okumaya öğrenmeye zaman ayıranları açıkça aşağılar, onlarla alay ederlerdi.Hatta meslek sahibi olmuş okumuş takımını için için kıskanmalarını da başkaları anlamıyor sanmalarına rağmen belli ederlerdi.Dünya var olduğundan beri devam eden okumayı seven aydın insanlarla , okumayı sevememiş , aydınlanamamış çekişmesi bu tipik Anadolu köyünde de yaşanmaktaydı.Şekilcilikten ibaret yaşantıları , modernleşme ve makineleşme sonucunda aralarındaki sevgi ve saygıyı da yavaş yavaş alıp uzaklara götürmekteydi sanki.Ama köylüler bu yabancılaşmayı görmüyor, daha doğrusu görmek istemiyorlardı.
Köyde insanlar okumuş okumamış olarak ayrılmalarının yanında , iyimserler ve kötümserler olarak da ikiye ayrılmaktaydılar. Dinine bağlı olan ve her şeye olumlu bakmakla mutlu olan olanlar “ bir kaşık bir ekmek ” ile mutlu olmaktaydılar.Kötümser olanlarda her şeyde bir bahane bulan , bir türlü mutlu olamayanlardı.Evi olunca araba isteyenler, arabası olunca tarlalarını daha da genişletemediklerinden şikayet ederlerdi. “ Senin çocuğun yok , tarlayı ne edeceksin?” diyenlere de cevap veremezlerdi. Çünkü insan doyumsuzsa hayatının sonuna kadar mutlu olamazdı.Mutlu olmasını bilmek sanattı.
Köyde son zamanlarda “ Benim traktörüm var, senin traktörün yok” gibi böbürlenmeler iyice artmıştı. O kadar ki okumak , öğretmen olmak ve insanları aydınlatmak isteyen gençleri bile dedeleri “ Okuma, okuyanı görüyoruz. Traktör alalım , sana bak nasıl da rahat edersin. Baksana Mehmet Ağa’nın oğlu Halil’e 10 yaşında traktör sürmeyi öğrenmiş” diyerek onları okumaktan soğutarak , boş geleceği olmayan maceralara sürüklemekten de geri kalmamaktaydılar.İleri görüşlü olmayan bu yaşlı insanlarla , okumaya büyük önem veren ileri görüşlü aydın insanların çekişmesi bazen köyde iyi eğlence vesilesi olmaktaydı.
Akşamları köy kahvesinde bunlar konuşulurken , kadınlara büyük yükler yükleniyordu.Hem çocuk yetiştir, hem hayvanlara bak, hem tarlaya bak, derken köylü kadınlar kendilerine bakamaz olmaktaydılar.Çocukları ile yeterince ilgilenemeyince de köydeki eğitim seviyesi fazla artmamaktaydı. Bu ülkemiz için ne kadar yük olur bilinmezdi.
Bugünkü akşamda, köyde her günkü akşamdan farkı yoktu.İkindiden sonra köyde tarlalarından dönen gençlerin biraz şımarıklıkla , birazda sorumsuzca kullandıkları traktörler hem hızlı , hem yüksek seslerle köy meydanında tur atmaktaydılar.Sorumluluk sahibi olanlar “ Bunlar traktör mü oyuncak mı ? 10-15 yaşındaki çocukların elinde traktör ne gezer ? “ diye çıkışırken , kimisi de “ Benim çocuğum dikkatli kullanır.Şimdiden traktör kullanmaya alışsın. Şimdi sevemezse ilerde hiç sevemez.Okuyup bizlerden ayrılarak bizi yalnız bırakacağına, bizim yanımızda kalsın , bize yaşlanınca baksın. Baksana Kemal’in oğlana okudu avukat oldu.Büyük şehre gitti.Bayramlarda bile köye gelmez oldu, Babasına bakmakta ama bizleri adam yerine koymaz oldu. Bizim oğlan okuyup da onun gibi burnu havada olacağına yanımızda kalsın cahil olsun ama , bizlere baksın alçak gönüllü olsun” diyerek kendi açılarından , kendilerini haklı göstermek için her türlü şeyi konuşmaktaydılar.
Gerçek olan şuydu ki 10-15 yaşındaki çocuk şoförlerin artması ile , hızlı geçen traktörlere , gereğinden fazla gaza basıldığı için seslerle köyde eskisi kadar huzur kalmamıştı ve insanlarda birbirleri ile yardımlaşmak yerine “ Senin traktörün var benim yok, benim var senin yok” gibi gereksiz tartışmaların tam merkezinde kalmışlardı.
Pek çok kere köy meydanında top oynayan çocuklar , bu sorumsuzca sürülen traktörlerin altında kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarına rağmen hiç kimse sorumsuzca traktör süren çocuklarını uyarma, traktör sürmenin de bir ehliyet gerektirdiği gereğini söylememişlerdi.Adeta çocuklarının azraili olmakta övünmekteydiler.
O gün akşam köy kahvesinde Muhtar Reşat ağa bu konuda konuşmak üzere köyün erkeklerini toplamıştı.Ne yazık ki toplantıya traktör kullanmakta ısrar eden gençlerden ve onların babalarından hiç kimse katılmamıştı. Muhtar az sayıda duyarlı köylüye hitap edecekti.Muhtarı dinlemeye gelen insanlar arasında çok az insan traktör sahibiydi. Muhtar gene de bu kadar az insana hitap etmekten vazgeçmedi. Hüzünlü halde masada ayağa kalktı:
-Sevgili arkadaşlarımız , bizler zamanında bu köyde huzur ve mutluluk içinde yaşadık. Bizim sabanlarımız vardı. Modernlikten anlamıyorduk.Gerçi harmanlarımız geç oluyordu.Daha çok emek harcamaktaydık ama gene de aramızda sevgi ve saygı vardı. Bugün köyümüzde insanlar traktör alarak harmanlarını daha az zamanda , daha hızlı ve daha para kazanacak şekilde kaldırmaktalar.Bu da köy halkımızı tembelliğe sevk etti. Okumayı yazmayı bırakan gençlerimiz nerede ise traktörleri oyuncak yaptılar.Hızla köy meydanında dolaşan bu traktörler ile halkımız her an kaza olacak korkusu yaşamakta.Lütfen çocuklarınız söyleyin traktörlerini gereksiz olarak sürmesinler .Yavaş yavaş ve ehliyet aldıktan sonra sürsünler ki bizlerde yaşadığımızın sevincine erelim traktörlerden korkmadan” dedi.
Muhtar tam yerine oturmuştu ki , dışarıdan korkunç bir ses geldi.Hızla bir çarpma sesi. Herkes bu ses üzerine kahvehaneden dışarı fırladılar.Kadınlar pencerelere , sonra da sokağa dökülmüşlerdi. Kamil ağanın daha 15 yaşındaki oğlu hızla kullandığı traktörle köy meydanındaki yaşlı çınar ağacına çarpmış ve bedeni bu çarpmanın etkisi ile 10-15 metre öteye cansız fırlamıştı.Herkes şok geçirmişti.Kamil Ağanın 5 kızından sonra okuyup , şehre giderek bizden ayrılmasın diyerek borçlanarak aldığı traktör bir kenarda hurda yığını halinde , öbür yanda da oğlunun cansız bedeni yatmaktaydı.Kamil Ağa ses üzerine dışarı çıktığı anda yıkılmış, oracıkta bayılmıştı.Halbuki traktörü aldığı zaman köylülere hava atmış ve “Benim oğlana bir şey olmaz, o dikkatli kullanır.Köyden ayrılacak şehirde okuyacağına , burada yanımda olsun” diyen oydu.
Bu kaza ile yıkılan Kamil Ağa günlerce o çok sevdiği kahveye gelememişti. Uzun uzun düşünmüş, cahilliklerinin sonucu bu olayın olduğuna inanmıştı.Olay “ kader” diyerek geçiştirilecek bir şey değildi.
Buna mukabil oğlu ile aynı yaşta olan komşusu okumaya ve öğrenmeye önem veren oğlunu okutmuş ve güzel bir hemşire ile evlendirerek, mutluluğunu görmüştü. Kamil Ağa o olaydan sonra köydeki gençlere “ Sakın ehliyetsiz traktör ya da araba kullanmayın.Okuyun , öğrenin ve bilgi sahibi olun.Bilgi sahibi olmak, mal sahibi olmaktan daha güzel , daha kazançlı. Ben bunu acı tecrübelerimle her zaman yaşadım “ demekteydi.
YORUMLAR
Oldukça anlamlı.Bir dağ köyünde büyümüş biri olarak benzer şeylere şahit oldum.Geçmişe gittim.Kaleminize sağlık