- 487 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
KÜRK MANTOLU MADONNA
KÜRK MANTOLU MADONNA
Kürk Mantolu Madonna’ yı bitirince dışarıya çıktım. Dışarı dedimse de gezip tozmaya değil. Malum pandeminden dolayı sokağa çıkma yasağı yasağı var ya. İç monologlarla dolu psikoloik ağırlıklı aşk romanı olmasına rağmen yıllar sonra tekrar okuyunca daha mantıklı düşünmeye başladım roman hakkında. İnsan yaşlanınca âşkda da mantık arıyor sanırım. Böyle bir âşk yaşanmış olabilir mi, diye düşünüp durdum.
Bankadan çıkarılan bir memurun işsiz güçsüz yolda dolaşırken rastladığı okul arkadaşı tarafından işe alınan ve bu iş yerinde kendi halinde olan orta yaşlı bir Raif adında biriyle arkadaşlık kurması sonucu onun hatıra defterinden yola çıkılarak bu romanın ana temasının işlendiği bir kitap olarak çıkıyor karşımıza Kürk Mantolu Madonna.
Raif, Ege bölgesinin küçük bir kasabasında zeytinlikleri, sabun fabrikası olan zengin bir ailenin oğludur. Askerden yeni gelmiştir. Babası tarafından sabun yapımın inceliklerini öğrenmesi için Almanya’ nın Berlin şehrine gönderilir. Raif, orada pansiyonda kalarak Berlin’deki sabun fabrikasında işin tekniğini öğrenmeye çalışır. Bu süre içerisinde çevreyi, insanları tanımaya çalışır. Resim sergisinde dolaşırken kadın potresine odaklanır ve hergün aynı potreye bakmak için sergiye gider. Sonunda resmi yapan kişi olan ressam kadın Kürk Mantolu Madonna olarak karşısına çıkar ve onunla arkadaşlık kurar. Arkadaşlık su yüzüne çıkmayan gizli âşka dönüşür. Üç dört aylık arkadaşlık âşka dönüşür. Kürk Mantolu Madonna(Maria Puder) hastalanıp yataklara düşer ama Raif onun yanından hiç ayrılmaz. Ona hizmetci gibi bakar. Türkiye’den Raif’in babasının öldüğü haberi gelince tehlike çanları çalmaya başlar. Maria Puder, Prag’ a tek başına yaşayan annesinin yanında giderken Raif de Türkiye’ ye döner. Bir süre mektuplaşmaların ardından mektuplar kesilir, Raif’in yazdığı mektuplar açılmadan geri döner.
Aradan on sene geçmiş, Raif evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştır. Bir gün Ulus’ta yürürken bir kadının Herry Raif seslenmesiyle hep içinde yaşattığı âşkı Mari’ nin geldiğini sanar ama hayal kırıklığına uğrar. Gelen pansiyon sahibi kadındır. Kadının yanında dokuz yaşlarında sarışın bir kız çocuğu vardır. Gerçeği kadından öğrenince Raif tamamen yıkılmıştır. Çünkü Kürk Mantolu Madonna, hasta haliyle doğum yapmış, kendisi bir hafta yaşadıktan sonra ölmüş, kız kurtulmuştur. İşte bu kız Raif’in kızıdır. Paramparça, acılı bir âşk olmasına rağmen o kadar da muhteşem bir âşk
Ben diyorum ki âşk romanlarında kahramanlar ne kadar acı çekerlerse romanların kalitesi de o kadar muhteşem oluyor.
Benim çelişkide kaldığım, Raif Efendi’nin dört ay gibi kısa süre içerisinde Almanca’sını nasıl oluyor da bir Alman gibi konuşacak şekilde öğreniyor ve de ressam olan Kürk Mantolu Madonna ile duygularını paylaşacak şekilde âşk yaşama becerisini gösterebiliyor.
YORUMLAR
“Her sanatçı eserinde biraz vardır.”
Sabahattin Ali’nin hayatının bir bölümüyle Raif Efendi’nin yaşadıkları çok örtüşür. Öğretmenliğinin ilk yıllarında MEB’in açtığı sınavı kazanarak iki yıl ( 1928 – 1930) arasında Almanya’da eğitim görmüştür. Kitaba konu olan aşk öyküsünü o zaman yaşadığı düşünülür.
Hayatında iki kadına âşık olduğu bilinir. Birincisi, Almanya’dan Frolayn Puder ve diğeri de 1941 – 1945 yılları arasında Almanca Öğretmenliği yaptığı Ankara Devlet Konservatuvar’daki öğrencisi Melahat Muhtar’dır.
Raif Efendi Maria Puder’le resim sergisinde karşılaştığında bir sabun fabrikasında bir süredir çalışmaktadır. Kitapta bu süreye açıkça değinilmez. Kaldı ki aşkın kendi dili vardır!..
Kitabın vermek istediği birçok mesaj arasında kendini sorgularken bulur okur.
Türk edebiyatının klasikleri arasına girmiş bu kitap ilk kez 1943 yılında Remzi Kitabevi tarafından basılmıştır.
Kendi toplumunun değerlerine bağlı bir aileden çıkan Raif Efendi ile bir barda şarkıcılık yapan ve yaşadığı çokça aşk macerası nedeniyle insanlara ve özellikle erkeklere güvenini yitiren Maria Puder’in yaşadıkları ‘çıkarsız ve tertemiz’ aşk öyküsü, birçok ön yargıyı sorgulamak durumunda bırakan gelişmelerle sürer. ‘İnsan her yerde aynı insandır’ tezinin ispatı gibidir aşk öyküsü.
Üzerine üniversitelerde araştırma tezleri hazırlanmış bu kitabı, burada kısaca anlatmak çok zor!... Üstelik bunu yapmak, okuyucuyu güdülemeye girer ki bu kitabın asıl yazılış amacına aykırı olur. Çünkü kitap ön yargıların sorgulanmasını amaçlıyor.
SON SÖZ: Bu kitabı herkes ve mutlaka okumalı!..
Böyle önemli bir kitabı gündeme taşıdığınız için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla….