Ne Yazayım
Düşünmüş ama nasıl düşünmüş. Demiş bu sırrı, bu sırrı ölmeden madem çözülmeyecek, öleyim demiş. Bir şekilde, nasıl bir şekilde bulmuş yolunu kendini öldürmenin... Ve ölmüş... Tamam demiş kurtuldum şu kastan et kemik yığınından..
Bakayım demiş, benim cesedimi ne yapacaklar, gömecekler mi, yakacaklar mı, imha mı edecekler, kurda kuşa mı atacaklar...Kim gelecek kimler var olacak demiş... Seyretmeye durmuş amma yokmuş hiç bir şey..
Nasıl olur ya demiş, madem çıktık bedenden neden göremiyorum ben cesedimi, dinli dinsiz fantastik gizem bir çok filmde bu iş böyle oluyordu demiş amma yok, ne cesedini görebiliyor, ne de bir ses, ne de bir gelip giden...
Ya hu demiş, bu işi de mi beceremedim, yanlış mı öldüm acaba... Neresi burası, ben kimim, neyim...
Ellerine bakmış, beş parmağını görmüş, ayaklarına bakmış beş parmaklarını görmüş, dizini görmüş, avret yerinin ön kısmını görmüş, göğsünü, göğsünün kıllarını, bacaklarını, omuzlarını görmüş amma ne çare...
Ey büyük Tanrım ben geldim demiş, haykırmış... Ses yok, ey mavera birinci üçüncü dokuzuncu, yüzüncü kaçıncı kat ise burası, merhaba ben geldim, kimse yok mu diye seslenmiş... Ses yok...
Demiş diğer isimleri söylemeliyim galiba Tanrı yalan çıktı...
Ey büyük Allah’ım ben geldim, merhamet et ses ver göster kendini demiş, Ses yok.. Selamün aleyküm demiş, ses yok... Bu işte bir iş var amma neyi yanlış yapıyorum, hangi ismi söylemeliyim ki şifre çözülsün kapı açılsın demiş kendi kendine...
Tamam demiş sırayla gideyim.. Ey Cebrail ben geldim, Sayın Cebrail ben geldim, Cebrail efendi ben geldim, Cebrail kardeş ben geldim,
Ses Yok...Çıldıracak...
Mikail efendi, ses yok..
Azrail oyun oynama benimle, ben geldim, Azrail efendi ben geldim diye diye dolaşmış, ses yok...Hiç bir şey yok...
Ulan Azazil bu senin oyunun mu, çık karşıma bir’e mel’un, yiğitsen çık lan karşıma demiş...
Ses Yok...
Kara kara düşünmeye başlamış, kafasını iki eli arasına alıp biraz düşüneyim demiş, oturmuş yere ellerini kafasına götürmüş amma kafa yok yerinde... Nasıl olur bu demiş, nasıl düşünüyorum, nasıl seslenebiliyorum o zaman demiş, nerde benim kellem, elleriyle omzunun üzerini yoklamış yok bir şey...
Ellerini açmış on parmak, ya hu delirtme beni demiş kendi kendine, madem kafam yok, nasıl görüyorum ellerimi, parmaklarımı...
Dur demiş, çözeceğim bu gizemi... Sağ elini sol göğsünün üstüne koymuş, kalbini dinleyecek, lakin tık yok, kalbi de atmıyor amma göğsüne dokunabiliyor.. Bu nasıl olur...
Bedenin neresinden kurtuldum, neresine yakalandım.. Nasıl bir oyun, nasıl bir gizem bu demiş...
Başlamış yeniden düşünmeyle olmayan kafasıyla, hem görüyor amma kafası yok, bir şey duyamıyor amma.. ha demiş kulaklara pamuk mu tıkadıydım acaba demiş... Kulak memesini iki parmağıyla tutmaya denemiş kulak yok... Nefes almaya çalışmış burun yok, kendini tokatlamak istemiş kafa yok, yanak yok...
Haykırmış, kim ise bu gizemin sahibi çık ortaya üçler beşler yediler kırklar adına demiş.. Sağa koşmuş, sağ neresi, sola koşmuş sol neresi, aşağıya yukarıya koşmuş da koşmuş bir çıkış bulmak, birine rastlamak için amma yok oğlu yok, yok maddesi yok...
Nice asırlar geçmiş diyecekmiş amma burada zamanı ölçen bir şey yok ki, zamanı nasıl ölçeyim demiş, parmaklarına bakmış, demiş parmaklarımı koparayım bari onlarla bir şekiller yapar, gölge ışık mışık ölçerim zamanı, karanlığı veya aydınlığı demiş... Tutmuş parmağını diğer eliyle çek allah çek, koparmaya çalış, sündür mündür, yok kopmuyor, ayrılmıyor parmağı elinden... Ne kadar denese, ne kadar güç harcasa duruyor parmağı yerinde, acı da hissetmiyor...
Kafasını tekrar ellerini arasına alacakmış amma kafası olmadığı için bunu da becerememiş,
Galiba yanlış isimlerle sesleniyorum Ondan açılmıyor kapı veya kimse ses vermiyor demiş...
Düşünmüş, ölüm sonrası için kendine anlatılanları, okudukları zihnine getirmiş,...
Acaba demiş burası araf mı da böyle... Öyle olsa bile benden önce milyarca insan gelmiş olmalı, nerede bunlar, onlar, şunlar...diye diye çıkış aramış, yok yine bir çıkış, bir ses, bir renk, bir gölge, bir ışık...
Görebildiği sadece görebildiği bedeninin bazı parçaları..
Ey adem demiş, ses yok, Havva anne demiş, ses yok... Ey maymun demiş ses yok, ey virüsler, bakteriler, nöronlar, özün özleri, için içleri ses verin, gösterin kendinizi demiş.. ses yok..
Selamün aleyküm Ey Muhammed Mustafa Mahmudu Ahmedi Allah’ın sevgili kulu, ilklerin ilki, sonun başlangıcı ey şerefli varlık bari sen ses ver demiş... ses yok...
Bildiği tüm peygamber isimlerini saymış, ses yok, kimse yok...
Böyle de olmamış..
Atatürke seslenmiş,ey kurucu, vatan kurtarıcı, ilham verici aynı, ses yok... Oğuz Kağanım demiş, ses yok, Dedem Korkut bari sen ses ver demiş... Kurt gibi ulumuş nice, bir yerlerden karşılık gelsin diye, kendi ulumuş kendini dinlemiş... Yankı yok...
Dönüp varmalıyım yaşayanların arasına ne yaşadıysam anlatmalıyım demiş..
Git zaman gel zaman, zaman da ne ise, zamanda yoktu işte, seslen bakam, koştur bakam, gez bakam, o tarafa, bu tarafa.... Çıkış yok...
Nasıl olur demiş, madem ben geldim, bir yerden geldim, bir yerden geldiysem, yolu olmalı, buraya düştüysem ya kapısı olmalı ya ağzı olmalı.. Bir şeyi olmalı ya hu demiş...
Yok, ne yapsa, ne etse, ne dese, ne düşünse yokluk, bir başına...
Ya hu erenler demiş, bu kadar oyun yeter, ey görünmeyen varlık göster kendini demiş...
Yine yokluk...
İnsani öldü diyeler
Hemen duyalar yuyalar
Bari şiir yazayım demiş, kalem yok, defter yok, nerde benim bilgisayarım demiş, bilgisayar yok, elektirik yok...
Her şeyi baştan alayım demiş, bir yeri kaçırıyorum amma neresi acaba ..Dönmüş başa, döndüğünü sanmış, dönemiyor, Sona gideyim demiş, varmış sona son değil...
Ey ruhum bari sen ses ver demiş, ses yok... Ey zihnim kafam olmasa da düşünebiliyorsam, bari sen bir şey de, göster demiş.. Yok ses, soluk, resim, cisim...
Ey aşk yoksa sana mı seslenmeliyim,
Ses Yok...
Bunca yokluk ve sessizlik arasında ben nasıl varım o zaman demiş, haykırmış, ağlayacak gözleri yoktu, yüzünü tırmalayacak yüzü yoktu.. yumruklayacak kendini göğsünü, garip bir şey, acı yok, ayağıyla diğer ayağına basarken düşmüş, uzanmış yere...
Lakin yer nere, gök nere... Her yer aynı...
O zaman uyuyayım demiş, uyumayı denemiş, uyuyamıyor,
O zaman düşünmeyi bırakayım, bırakamıyor..
Ah ulan insani demiş, ölecek ne vardı.. Yaşasaydın ya demiş.. Niye acele ettin... Acele etmeseydin, bu yokluk seni mi bulurdu, ah insani ah demiş, kendi kendine söylemiş, kendi söylemiş kendi dinlemiş, neresiyle ses vermiş, neresiyle kendini duymuş, bilememiş, saşsa şaşamamış, hayret etse hayret edememiş...
Onca şey oldu demiş ben neden açıkmadım, yiyecek bir şey mi var da yiyeyim, acıkmak yok ki zaten burada...
Dinleyin erenler, ölmeye acele etmeyin, düşeceğiniz durum bu..
Ölmenin bile bir zamanı olmalı, o zamanı bozdunuz mu, düşeceğiniz durumu anlattım...
Yaşayın ve yaşatın, sevin sevmeye çalışın. İyilik peşinde koşun, güzellikler yapın kim var ise yanınızda... Acele etmeyin, düşeceğiniz durum bu...
Cennet diyemem, cehennem diyemem, var diyemem, yok diyemem, araf diyemem... Herkes sırasını beklesin... Yoksa durum fena fillah, nirvana lakin hepsi yokluk içinde.. Onlar da ne ise işte...
Kafayı sıyıramazsın lakin düşünürsün, düşünürsün lakin bir şey yapamazsın.. Yürürsün varamazsın, Varırsın eremezsin, erersin, bulamazsın, bilirsin sadece bildiğince kalırsın.. Sadece kalırsın, olursun amma olamazsın, olamazsın amma olursun.. Öldüm deme ölmedin, yaşadım deme yaşamadın..
Sadece sevin, sevmeyi sevin...
YORUMLAR
İnsanlar inancı bir tür kendilerine kalkan yapmak zorundadırlar. Bin, iki bin, beş bin vs. yıl öncesinden bir takım iyi laf yapabilen insanlar çıkmış " Bu Tanrı mesajıdır" demişler.
Bu; kanıtlanılabilir bir şey değildir.
Ve insanlar kendi ahirleri , ölümsüzlük ve vaat edilene ulaşma ile birlikte dünya yaşamlarında gönül güçlerini yüksek tutabilmek ve aidiyet oluşturmanın getirdikleriyle toplumda yer edinme refleksiyle yaşama yüksek tutunma isteği gösterirler.
Sonuç, bu bir tercih meselesidir, akıl ta da mantık meselesi değil... varlık o kadar çok çeşitli ve karışık ki insanı bir tercihe zorlar.
Ve karar bireyseldir.
Bu sözler iyi sözlerdir...anlamak isteyene.
Muhteşem!..Boşluk çok korkunç..Ama boş yok..Bak reklamlarda ne diyor..Boş yok..Bunda da boş yok..Bunda da boş yok..Kapağı sağlam tutalım yeter ki; kapakların altı bir alana bir bedava veriyor..Zaten Sevgi değil mi bütün kapıları açacak olan...Bütün kainat da sevgi ile yaratılmadı mı..Korkuya mahal yok...Sevelim , sevilelim..Allah sevdiği kullarından eylesin..Amiiin...Saygıyla..
neneh. tarafından 25.12.2020 13:56:03 zamanında düzenlenmiştir.