- 864 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÜLKEMİN ÖZGÜRLÜK RÜZGARLARI
Öldüğümde şafak vaktinde yarın
Gelip ağlamayın başında mezarımın
Olmayacağım altında toprağın
Ben özgürlük rüzgarıyım
Eseceğim üstünde İspanya’nın
Bu dizeler,1947 yılında İspanya diktatörü faşist Franko tarafından kurşuna dizilerek öldürülen beş devrimci yurtseverden birinin, kurşuna dizilmeden önceki ateşli çığlığıdır. Bütün devrimci şairlerin zorlu yaşamları ve ölümleri bir bakıma bu çığlıkta özetlenmiştir. Baştan sona kavga, hapis, sürgünlerle örülü yaşamları çoğu zaman trajik ölümlerle sonuçlanmış toplumcu gerçekçi Türk şairleri de birer özgürlük rüzgarı gibi Türkiye’nin üzerinde esmektedirler, yüzyıllarca da eseceklerdir.
Kimdir onlar? Yiğitler yatağı Anadolu’nun büyük ozanı Yunus Emre, onları şöyle dile getiriyor:’’Bu dünyada bir nesneye yanar içim göğnür özüm...Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi
Yiğitlik nedir? Tarih göstermiştir ki, kendi bireysel çıkarları için değil, halkının özgürlüğü, ulusunun bağımsızlığı uğruna ölümü göze alanlara, bu yolda savaşmaktan kaçınmayanlara, ömrünü toplumuna, başka insanlara adayanlara ’’yiğit’’ denir. ’’Yiğit’’ hangi yaşta olursa olsun hep’’genç’’ tir, hep dirençlidir.
Yıllardan beri, her Haziran, Türk dilinin yitirdiğimiz büyük ustalarını derinden anımsarım. Bugün dönüp baktığımda değerli dört şairimiz ve büyük romancımız bu ayda ayrıldı aramızdan. Orhan Kemal:2 Haziran 1970, Ahmed Arif:2 Haziran 1991,Nazım Hikmet:3 Haziran 1963,Hasan İzzettin Dinamo:20 Haziran1989 ve Cahit Külebi:20 Haziran 1997. Hepsi de kendilerini Türk ulusuna adamış yazın erleri, hepsi de Türk Devrimi’nin çocukları.
Ölümün acısı anadan babadan, evlattan dosttan, maldan mülkden ayrılmak değil, vatandan ayrılışım ıztırabı olarak görebilen büyük yurtsever şairlerimizden Namık Kemal bu olguyu: ’’Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor....Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor’’ dizeleriyle dile getiriyor. Şairleri şair yapan, en yüce uygu hangisidir, diye sorsalar, hiç duraksamadan ’’yurtseverlik’’ tir derim. Devrimcilikle ve cesaretle bütünleşmiş sağlam bir yurt sevgisi. ’’Fransız bayrağının renklerini taşıyorum kanımda’’ diyen komünist Aragon’dan Lorca’ya, Walt Withman’dan Kavavis’e,Mayakovski’den Ahmed Arif’edünyanın büyük şairlerinin tamamına yakını ateşli birer yurtseverdir. Nazım Hikmet’in, Neruda’nın, Puşkin’in, Ritsos’un, Karacaoğlan’ın yapıtlarından yurtseverliği çıkarırsanız, ne kalır geriye? Ülkesini, ülkesinin insanını sevmeden, yeryüzünü ve insanları sevmeye çabalamak, boşa emektir.
1921 yılında Nazım Hikmet, arkadaşı Vala Nurettin’le birlikte Kuvayi Milliye’ye katılmak üzere Ankara’ya gider. Orada Atatürk’ün ün huzuruna çıkarılır. Buluşmayı ayarlayan İsmet Fazıl Paşa, Nazım’ı Atatürk’e takdim eder. Atatürk Nazım’a dönüp, ’’Güzel şiirler yazdığınızı söyledi bana, paşa hazretleri. Mevzulu şiirler mi bunlar?’’ diye sorar. Nazım.’’Umumiyetle öyleler’’ diye yanıtlayınca, Atatürk, ’’Umumiyetle yetmez. Şu sıralar, yalnız mevzulu şiirler yazmalısınız. Memleketin buna ihtiyacı var’’der.
Büyük Türk Devrimi’nin, emperyalizme karşı verdiği ’’meydan savaşının’’ en ateşli günlerine Atatürk, genç şairlerden, şiirleriyle kavgaya katılmasını istiyor. Bolu’ya öğretmen olarak atanan Nazım, bir süre sonra Ekim Devreimi’ni yakından tanımak için Sovyetler Birliği’ne gidiyor. Sovyet Devrimi genç şaire yepyeni olanaklar sunuyor.Türk Devrimi, Fransız Devrimi’nden farklı olarak Sovyet Devrimi’nden Halkçılık, Devrimcilik gibi kendi yüzyılının özelliklerini almıştır. Devrim süreçlerini derinden kavrayış ve ateşli yurt sevgisi Nazım Hikmet’e Kuvayi Milliye Destanı, Memleketimden İnsan Manzaraları, Şeyh Bedreddin Destanı, Jokond ile Siyau gibi büyük yapıtlar yazdırmıştır.
’’Bir şair, Ahmed Arif...Toplar dağların rüzgarlarını...Dağıtır çocuklara.’’ Cemal Süreya, dostu AhmedArif’i üç kısa dizede özgürlük dağıtan bir halk kahramanı olarak tanımlar. Bu büyük şair, Anadolu yiğitliğnin bileşimidir. Bu bileşim Anadolu’nun hem insansal hem de doğasal cuoğrafyasından kaynaklanır. Bunun bir başka adıysa ’’ulusunun oğlu’’olmaktır. Şöyle diyor Cemak Süreya.’’Erzurum toprağını gördükten , Doğu Anadolu’daki yeryüzü şekillerini, iyice dolaşıp, içime sindirdikten sonra, Aşık Veysel’in sesine daha çok tutuldum. Doğu Anadolu toprağının rengi, kıvamı, köy evlerinin içinden geçen arklar, yüzükoyun yatarak su içen delikanlılar, genç kızlar vardı. Ahmed Arif’in şiirnde de, şiirini yaparken kullandığı araçlarla da, anlattığı yerlerin, yapıtına koyduğu hayatın çok tutarlı bir bileşkesini görüyorum.’’ diyor ve ekliyor: ’’Cesareti söylüyor Ahmed Arif. Yiğitliği. ...Bir pınar gibi, bir yeraltı suyu gibi, bir tipi gibi.’’ Ahmed Arif, toplumcu gerçekçi Türk şiirinin zengin coğrafyasında coşkuyla akan özgün bir ırmaktır.
John Stenbeck!in ’’Gazap Üzümleri’’ ni, Jack London’ın ’’Martin Eden’’ini, Orhan Kemal’in ’’Avare Yıllar’’ını on beş yaşlarında okudum. Üç yazarda da aynı gönül yüceliği, aynı delikanlı duruşu buldumsa da, Orhan Kemal’de beni büyüleyen , beni canımdan yakalayan, sanki edebiyatı aşan etkili bir yan vardı. Belki de, Orhan Kemal’i, Türk edebiyatındaki ’’yeni gerçekçilik yolunun öncüsü’’ yapan da bu güçlü yandı. Gerçekte Orhan Kemal Sovyet Devrimi’ni hazırlayan Puşkin’lerin, Gogol’ların, Çehov’ların Rus edebiyatında yaptıklarının benzerini, Türk edebiyatında gerçekleştirdi. Kendi insanının gerçekliğini, yaşamın somut süreçlerinden ruhsal derinliklere inerek, bütün zenginliğiyle yansıttı. Orhan Kemal, 12 Mart faşizminin azgın döneminde tedavi için gittiği Bulgaristan’da kalbine yenik düştü.
Göğsümüzün altında çarptıkça yüreğimiz
Savunacağız biz
Güneşi, havayı, suyu ve insanı
Savunacağız biz
Kalbin öğrettiği en güzel şeyi:VATANI.
Bu vatanda iktidarı ele geçiren karşı devrimciler, bu vatanın öz çocuklarına, değerli yazarlarına, şairlerine yıllarca kan kusturdular. Ama bu zulümler onlardaki vatan sevgisini iyice alevlendirdi. Bunun en güzel örneği Hasan İzzettin Dinamo’dur. Ömrünün büyük bir bölümünü yoksulluk içinde, küçük bir gecekonduda geçiren Dinamo’yu gecekondusunda bulamazsanız eğer, ya mahpustadır, ya sürgünde ya da Karacaahmet Mezarlığı’nda gizlenmekte...
Ben Cahit Külebi’nin şiir bahçesinde gezinmeyi çok severim. Bizim kuşağımız Cahit Külebi’den çok şey öğrenmiştir. Onun insan ve doğa sevgisiyle dolu şiirleriyle büyüdük hepimiz. Sivas yollarında geceleri katar katar giden kağnıların yanında onunla birlikte yürüdük. Bir su gibi dibinden geçerek ekinlerin Tokat’a gittik. Külebi, Anadolu gerçekliğini lirik ve yalın bir söyleyişle ortaya koydu:
Kopdağı’ndan akar bir çeşme var
Serçe parmağı kalınlığında suyu
Haram etmiş gece gündüz uykuyu
Akar da akar
İster Türkiye’nin üzerinde esen özgürlük rüzgarları deyin onlara, isterseniz yaz başında göçüp giden turna katarı...Onlar türkü söylediğimiz dilde, saf tuttuğumuz kavgada, yeşeren ovada, akan ırmakta, çiçek açan dalda, gökteki yıldızda ve bugünlerde ABD emperyalizmine, onun yeri işbirlikçilerine karşı direnen yurtseverlerin bileğine yürüyen kandadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.