- 561 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
659 – AĞAÇ KURDU
Onur BİLGE
“Ağaç Kurdu,
Ben de alışmışım yazmaya. Yaz oğlum yaz! Gece gündüz, yaz kış yaz! Maksat muhabbet olsun. Sen okumasan da değeri eksilmez bu mektup şeklindeki hatıralarımın. Bana vız geliyor! Dönüp dönüp okuyorum, bana haz veriyor.
Okunmaya değer faydalı ve güzel şeyler yazıyorum epeydir. Ben yok olacağım bir gün mutlaka ama geride yazdıklarım kalacak. Benzer duygular yaşayanlar, okudukça yaşadıklarını tekrar yaşayacaklar. Yaşayamayanlar da aynı tadı alacak, yaşamış kadar olacaklar.
Mustafa Kaptan: “Süfli, mecâzi…” diye sıfatlandırarak önemsizleştiriyor aşkımı ve malayaniyle iştigal addediyor zabıt kâtipliğimi. "Allah herkesi bir takım yeteneklerle donanmış vaziyette yaratır. Her yaratılan, fıtratına göre işler yapar. Seni de bu fıtrat üzere yaratmış ve bu işte kullanıyor. Yeteneği bahşeden O, İlhamı veren O! Sen yazıyor gibi olsan da, kalem O’nun elinde aslında... Bir de Allah için yazsan!" diyor, göğüs geçirerek.
Belki o da olur bir zaman. Ne yazarsa yazsın, herkes kendisini yazar. Kabın içinde ne varsa, dışına o çıkar. Denizde ne varsa, kıyıya o vurur. Bende de bu yazdıklarım varmış. Yaşadığım yaşayacağım, hissettiğim hissedeceğim, bildiğim bileceğim bu kadarmış! Dökme suyla değirmen dolmaz! Şaptan şeker olmaz!
Deniz ateş alır mı? Alır! Bir tanker devrilir, ne kadar akaryakıt varsa akar. Denizde yüze çıkar. O hengâmede yangın da çıkar. Deniz yanmaya başlar! Hem de öyle yanar ki günlerce gecelerce sönmez!
Belki bir zaman ben de onun gibi olurum. İçimde yaratılanı değil, Yaratan’ı bulurum. Belki de yazmaz olurum o zaman, sadece yaşarım o hazzı doya doya. O senin gibi olmaz ya! Haşa!.. "Bir adım gelene on adım gelir." diyor Kaptan. Senin gibi kaçmaz ya! Yaşadıktan sonra, yazsam da olur yazmasam da...
Bu zamana kadar yaşadıklarımdan çok yaşayamadıklarımı yazdım. Yaşamak isteyip yaşayamadıklarımı içimde yaşayarak… Yaşayabilseydim, yaşamaktan yazmaya zamanım olmayacak, buna lüzum da kalmayacaktı zaten.
Bu zamana kadar hemen hemen başımdan geçen her şeyi yazdım. Okuyan herkes benimle ilgili her şeyi öğrenecek. Hayatımı, aşkımı, duygularımı, düşüncelerimi de yazdım, beni tatmin edecek, meraklılara yetecek kadar. Bakalım Kaptan’ın dediği olacak mı? Ne biliyorum da ne yazacağım! Yoksa kendimi ilme mi vereceğim, âlim mi olacağım bu yaştan sonra! Hiç sanmıyorum. Çoğu zaman zalimim, tartışmasız.
“Benden adam olmaz!” diyorum. Yılmıyor! İyi şeyler telkin ediyor hüsnüniyetle ama boşuna… Tahta yuvarlanır, elek olur da benim gibi isyankârdan melek olmaz!
Yedi başlı ejderha gibiyim! Bir kafamı uçuruyor kılıcıyla, diğer kafamı çıkarıp dikiliyorum karşısına! Kesiyor kesiyor, bitmiyor kafalar. Bu neyin kafası bilmiyorum. Ben ona dedim! “Kalındır benim kafam!” dedim. Kafa kafa değil, mankafa!
Kaptan ne yapsın! Ben de ahtapot gibi yapıştım adama! İki ayağım, altı kolumla birden! İstese de kurtulamaz artık benden! O, iki ayağını yürürken, altı kolunu da yüzerken kullanıyor. Ben toplam sekizini de onu kaybetmemek için kullanıyorum. Kaybetmemek için sıkarken bunaltıyor, boğuyorum! Biliyorum ama ondan başka dert ortağım yok. Hayatta tek o dal kaldı elimde tutunacak!
“Kalbinde yalnız Allah olsun!” diyor. Aramızda geçen her şeye rağmen benim kalbim hâlâ “Can! Can!” diye atıyor! Aslında nefret etmem lazım senden. Zaman zaman da elime geçirsem, gırtlağını sıkacağım! Ancak bu nasıl bir düşkünlüktür, bilemiyorum! Ne yapsam kalbimden seni silemiyorum.
Narkoz almış gibiyim, kolay kolay ayılacak gibi değilim! Alkol tiryakisiydim, bıraktım! Kırk yıllık itiyatlarımı bıraktım, karımı boşadım, çocuklarımı bıraktım, seni bırakamıyorum! Ben çoktan bıraktım seni. Zaten hiç yakalayamamıştım ki! Sen özgür kızsın! İstediğin yere gider, istediğini yapar, kimseye hesap vermezsin! Ben çoktan vazgeçtim senden! Tek kelime etmedim sen giderken. Fakat ruhumdaki ve kalbimdeki yerinden ne yapsam çıkmıyorsun!
Bir yandan seviniyorum da hayatımdan temelli çıkıp gidişine. “Git işine! Yeteri kadar uğraştım seninle, yeter artık!” diyorum. Bir taraftan da düşünmeden edemiyorum. Çam sakızı gibi yapışmışsın beynime, afyon gibi sinmişsin benliğime.
Akli dengemin gerçekten yerinde olup olmadığından kuşkulanıyorum. Bir tarafım tepeden tırnağa sen olmuş, bir tarafım hâlâ ben… “Çıra gibi ikiye yarılsam da kurtulsam!” diyorum. Her an değişiyor ruhsal durumum. Bir sıcak bir soğuk… Çatlıyorum!..
Cıva gibi sallanıyor beynim kafatasımın içinde! Hissediyorum. Cılk yumurta gibi sallanıyor, ayran gibi çalkalanıyor. Duvardan duvara savruluyorum, tiryakinin arandığı gibi… Tiryak arar gibi dört dönüyorum, akıttığın zehre. O haletiruhiye içinde “Kafamı vursam duvara! Parçalansa da dağılsa, cıva mıdır, sen midir nedir, içindeki nesne… Dağılsa, çıksa gitse de kurtulsam!..” diyorum.
Ceviz de olsam faydasız, abanoz da… İçimi Ağaç Kurdu kemirip durduktan sonra… Duvarı nem, insanı gam öldürürmüş. Beni de sen öldüreceksin!
“Ne güzel! İyi ki gittin! Kötü bir olay duymayacağım senin hakkında bundan sonra. Derdime dert ekleyemeyeceksin!” diyordum ama gerçek değildi.
O gün gittin ya, pişman olup da beni ararsın falan diye, ertesi gün sabah ilk iş olarak postaneye gidip, telefonu kapattırdım.
“Her istediğinde ulaşamayacaksın bundan sonra bana. Beni kullanamayacaksın. Çünkü senden çok uzaklarda olacağım. Aramızda karlı dağlar olacak bundan sonra. Telefonun başında nöbet tutmayacağım. Evden çıkacağım canım istediğinde, istediğim kadar dışarıda kalacağım. Bir yere gittiğimde koşa koşa eve dönmeyeceğim. Tamamen kapattım kapıları sana, beni yoran, bir türlü düzene sokamadığım dünyana… Yaktım gemileri, yıktım köprüleri! Oh ne rahat! Oh ne iyi!” diye kendimi teselli ettim aslında. Neler demedim ki! Hâlen diyorum.
Yarı deli biriyle bunca zaman nasıl konuşmuşum! Beni de kendin gibi yarı deli ettin. Manyaklaştım! Kendimi tanıyamaz oldum. Yaşlı başlı, ağır uslu adam... Problem halletmekten usandım. Yalan yakalamaktan bıktım. Neyin doğru neyin yalan olduğunu ayıramaz hale geldim. Bütün bunlar o kuzen ortaya çıkınca oldu. Ne kuzenmiş be!..
İz sürmekten eğitimli köpeklere döndüm. Bu gidişle yakında narkotikte çalıştıracaklar beni. Esrar eroin arayacağım, etrafı “Sınıf sınıf..” koklayarak. O kadar iyi eğittin ki! Çok da başarılı olacağım mutlaka.
Boyuna gel gitler yaşıyorum. Para gibi iki taraflı hale geldim. Bir yazı bir tura oluyorum. Ben ne oluyorum?
Madalyonun bir yüzü aşk, diğer yüzü nefret! Aşk ne kadar büyükse, nefret de o kadar büyük! O ne kadar kuvvetli bastırıyorsa, diğeri de aynı şekilde bastırıyor! Preslendim kaldım aralarında!
Bazen hüzün, hüsran ve hicran üçgeninde ağlıyorum. Bazen gülüyorum halime, iyi mi! Kendimle dalga geçiyorum. Çalakalem yazarken değişiklik oluyor monotonluğuma. Böyle arada sırada, yunuslar gibi daldığım gam kasavet deryasından zıplıyorum açık havaya... Sonra tekrar oraya… Ne kadar da sevimliyim, değil mi ya?
Seni gördüğümden beri kendimi unutmuştum. Yeni yeni kendime geliyorum. Kendimi uzaktan seyrediyorum. Kuşbakışı inceliyorum. Halimi görüyorum. İçime giriyor, kendimi yeni baştan keşfediyorum. Galiba ben akıllanıyorum!
Evet evet! Aklım duruyor hâlâ başımda. Kendimi biliyorum. Görmüş geçirmiş, deli dolu biriyim. Asıl adım Necmettin, soyadım Akman… Takma adım Sırdaş... Gençlerin yaşlı arkadaşıyım, danışmanıyım.
Ağaç”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 659
YORUMLAR
kış yaz İsmail ayaz :)) reklam gibi oldu
Kabın içinde ne varsa, dışına o çıkar. Denizde ne varsa, kıyıya o vurur güzel söz not aldım.
İstanbul boğazından gemi kazasında tanker aylarca yanmıştı.
adım adım gelene koşa koşa varılır....:)
Yazmak iyi bir etkendir. Asabi olanları rahatlatır, söz buz üstüne yazı yazmak gibidir kaybolur ama yazı daima kalıcıdır.
ahtapot benzetmesi harika sevdiğini bırakmamak için 8 kol ve ayakla tutmak boğmak....
özeleştiri... isyankar...asi... samimi... harikaydı...