- 998 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KALE-HABER YAZARI SEVGİLİ DOSTUM OKTAY KIRLANGIÇ AĞABEYİ KORONADAN KAYBETTİK...
’’Ölüm dostu dostuna kavuşturan bir köprüdür.Ölüm olmadan Sevgiliye kavuşmak mümkün müdür?
Ölüm güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber sav. diyen şairin dediği gibi hepimiz ölüm denilen gerçekle er geç bir gün karşılaşacağız.
Önemli olan ölmek değil de öldükten sonra başımıza neler geleceğini düşünmemektir demişler..
’’Hayatı sen aldıktan sonra ölmek şeker gibi tatlı şeydir Seninle olduktan sonra ölüm tatlı candan daha tatlıdır.
Herkesin korktuğu ürktüğü kaçtığı ölüme karşı Hakk aşıkları acı acı gülümser.
Kimsecikler onların gönüllerine bir zarar veremez, zira zarar sedefe gelir içindeki inciye gelmez.
Bir yanda ölümdür ama o yanda doğumdur. Ölüm batma gibi görünür, ama aslında doğmaya hazırlıktır. Hastalıklar (sana) ölümden elçi olarak gelmektedir; ölümün elçisinden yüz çevirme!
Ölüm, yaradana kavuşmaktır. Öğreneceksin yüreğim, Öğreneceksin...
Dünyanın hasret, ölümün vuslat olduğunu...
Misafir gelecekmiş gibi evini, ölüm gelecekmiş gibi Kalbini temiz tut.
Sağlık, zıtların sulhüdür; aralarında savaşın başlamasını da ölüm bil!
Ölüm bizi Allah’ımıza kavuşturan en ulvi hadisedir. Dünyaya geldik O’nun eserlerini gördük, O’nun emirlerindeki isabete inandık, O’nun eserlerine gönlümüzden vurulduk.
Şimdi de sevine sevine O’na kavuşmayı özlemeliyiz. Ölüm kâfirler için bir azap bir ıztıraptır. Müslümanlar için bir surur ve saadet olmalıdır.’’
Hz.Mevlana’nın KSA.ölümle ilgili özlü güzel sözlerinden bir demet sundum sizlere..
***
Bu korona virüs nice dostu ahbabı yaranı yaşlı akrabalarımız sessizce aldı götürdü aramızdan.
Cenaze namazlarına gidemedik bazı arkadaşlarımızın korkudan.
Kimi arkadaşımızın çocukları koronadan kendilerini korumak için taziyeden kaçındılar ancak bir telefonla iktifa edebildik.
Bir gerçek var ki asla değişmeyen o arkadaşlarımız artık bu dünyada yoklar ama sevgileri kalbimizde yaşayacak ebedi olarak..
Bir zaman sonra unutacağız onları sokakta toplantılarda göremeyeceğiz telefonlarımızdan isimlerini sileceğiz ama kalbimizde silinmeyecekler.
Şöyle bir gözden geçirdim telefonumdan yirmiye yakın akraba eş dostum kapsama alanından çıkmışlar.Aradığım zaman ulaşılamıyor sesini dinlemekten usandım.
Ya bir yakını açıyor ya da telefonu erişime kapatılmış pek tabii olarak.Başka ne yapılabilir ki onlarda haklılar.
Giden gelmiyor ordan bir gelen giden yok.
Neticede ecelleri gelmiş rizikları tükenmişti hepsinin.
Azrail as.ın eli ile ölum denen o dar karanlık kimine göre dünyadan geniş ve ferah kapıdan girip Berzah alemine oradan ebedi aleme Dar-i Bekaya uçup gittiler.
Senelerin çoğalmasıyla birlikte sağlığımızda ona paralel olarak devamlı zayıf düşmekte,her gün bir bir azalarımız yavaşlamakta.Allahım geri kalan hayatımda bana ve sizlere kolaylıklar versin.
Hepinize sağlıklı uzun ömürler dilerken bu vesileyle doğum günümü mesajla ve face de kutlayan bütün arkadaşlarıma iki cihan saadeti,ailesiyle beraber nice sağlıklı mutlu huzurlu seneler geçirmelerini bizi yaratan Yüce Rabbimden dilerim.
İyiler güzel atlara binerek o güzel diyarlara gittiler birer birer.Gidenlere Allah cc.den rahmetler vermesini mekanlarının cennet olmasını diliyorum.
***
Gazeteci Yazar Oktay Kırlangıç abiyle bundan beş yıl kadar evvel yüzyüze görüşerek bir şiir dinletisinde karşılaşmış hemence kaynaşmıştık.
Önceleri gazetelerde köşe yazılarını takip eder okurdum.Özellikle Kale- haber Gazetesinde çıkan siyasi ve güncel mevzulara değinen yazılarını hiç kaçırmazdım.
Kırıkkale Gönül Dostları Şiir Grubunun toplantılarına katılırım 2010 yılından beri işte Oktay Beyi ilk kez orada tanıdım.
Ondan sonra dost arkadaş olduk bu beyaz saçlı Tema Gönüllüsü Hayrettin Karacaya çok benzeyen tonton Pamuk Dedeyle..
Güleryüzlü bilgili görgülü Oktay Kırlangıç ağabeyden çok şeyler öğrenecektim.Kale Haber Gazetesinde bir pazar günü Şiir dinletisi yaptığımızda bize ev sahipliği yapmışlardı.
Sonra Bahşılıda yaptığımız bir kaç toplantıda şiir okuyarak bizleri duygulandırmışlardı.
Oktay Kırlangıç Beyin Şairlik yönünü bilmiyorum ama şiir yorumlayışı okuyuculuğu mükemmeldi,çok güzeldi.
Kültür Merkezi 2.katta bulunan salonumuzda her ayın ikinci pazar günü öğleden sonra Kırıkkale Gönül Dosları Şairleri olarak toplanıp keyifli saatler geçirirdik.Şiir okumayan müsafirlerede Yetimi Kandemir Başkanımız Dinletimizin sonunda söz hakkı vererek kapanış konuşması misali değerlendirmesini isterlerdi.
Oktay Bey ilk toplantımızda yaptığı değerlendirme konuşmasıyla Gazete yazarlığının hakkını vermişlerdi.
Sonraki toplantılarımızda anonim şiirlerden ve usta şairlerden derlemeler yapar herkes gibi iki şiir okuyarak şiirin nasıl okunacağını bizlere gösterirlerdi.
Oktay Bey orada bir Babalar Gününde -BU ADAM BENİM- şiirini mesai arkadaşı Ozan Kadani arkadaşımızın sazı eşliğinde çok güzel okudular bende videoya çekmiştim. Arzu eden benim videolarımda var izleyebilirler.
Grubun mesaj trafiğini bendeniz organize ediyordum.Oktay beyle her cuma günü mesajla kutlamada bulunurdum.O kadar dememe rağmen mutlaka mukabelede bulunurlardı.
En son nerede gördüm derseniz Başkanımız Demir Doğan Kandemir abinin cenaze taziyesinde görüştük sosyal mesafe ve maske kuralına riayet ederek tabii ki yan yana hasbi hal ettik uzaktan.
Sosyal medya üzerinden yazılarıma şiirlerime çok kıymetli yorumlar yapardı.Korona öldürmez ecel öldürür resminin altına Doğru söyledin Hocam hasta olan değil de,eceli gelen ölüyor diye başlayan güzel bir yorum yazmıştı.
Sosyal medyada yazdığım uzun yazılara Hocam araya bir de şiir koysanız alın size çok güzel bir köşe yazısı olur diye beni gazetede köşe yazıları yazmaya teşvik ederdi.
Nur içerisinde yatsın Sevgili Oktay Ağabeyi geç yakalamış onun engin tecrübelerinden istifade edemediğim için kendimi kusurlu bulmaktayım.
Yetimi Kandemir abiden 10 yıl içerisinde çok kazanımlar elde ettim hece vezninin bozlak şiirlerinin ana kurallarını toplantılarda Öğretmenevinde salonda bahçede başbaşa sorulu cevaplı şiir düzeltmeli görüşmelerimizde öğrendim,onun derin şiir bilgisinden yararlandım.
Ama her iki sevgili ağabeyimi de geç tanımaktan yana kendimi kusurlu addediyorum.
Keza Karaağaç Köylüm uzaktan akrabam değerli Şarimiz Hasan Ulusoy rahmetli abimle de yüzyüze görüşüp şiir konusunda fikir alışverişi yapmadığıma da üzülüyorum.
Hani bir söz vardır ya ’’fırsatlar karınca hızıyla insanlara gelir,kaplan arslan hızıyla insanlardan kaçar diye’’.İşte bizimki tamda buydu.
***
Yaklaşık 2 hafta corona virüse yakalanan Oktay Kırlangıç abinin Yüksek İhtisas Hastanesi’nde tedavisi devam ediyordu.
Değerli büyüğümüz,Gönül Dostları Şiir Grubu üyemiz, gönlü güzel insan,Çok Kıymetli Oktay Kırlangıç abinin Rahmeti Rahmana kavuştuğu haberini büyük bir üzüntü ile almış bulunuyorum.
Bir Kırıkkale beyefendisi olan Oktay Kırlangıç, bir mahalli gazetede köşe yazarı, Kırıkkale Fahri Trafik Müfettişler Dernek Başkanı, Kırıkkale Şairler ve Yazarlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Türk Ocağı ailesinin samimi dostu idi.
İYİ Parti Kırıkkale Disiplin Kurulu Üyesi ve olarak daha bir çok görevde yer alıyordu.
Tarihteki (Rumî 1290, Milâdî 1874–75) Büyük Anadolu Kıtlığında, bugünkü Balışeyh’in “Kırlangıç’’ köyünden, Nevşehir’in Avanos ilçesine göçen ailenin 3. kuşak çocuğu olarak, Ocak 1948’de Avanos’ta dünyaya geldi.
Babasının görevi ve memuriyeti münasebetiyle de yurdun muhtelif yerlerinde bulundu.
Dolayısıyla değişik şehirlerde ilkokuldan itibaren tahsiline devam etti.
Eylül 1963’ten beri (askerlik ve yurt dışı serüveni hariç) kesintisiz olarak Kırıkkale’de yaşamaktadır. 1966–1968 ve 1970–1973 arası MKE Kırıkkale Top Fabrikasında işçi statüsünde, usta teknisyen olarak çalıştı.
Mart 1968–Şubat 1970 arası Balıkesir Ordu Donatım Okulu Atölyeler Kurulu Karargâhında askerlik görevini ifa etti.
Çalışıp okuyup eksik kalan tahsilini tamamlamak amacıyla Mart 1973– Temmuz 1975 yılları arasında Batı Almanya’da bulundu.
Oktay Kırlangıç Bey, Türkiyeye döndükten sonra Ekim 1975’te MKE Çelik Çekme Boru Fabrikasına teknisyen olarak girdi.
1976’da Kırıkkale’ye açılan Meslek Yüksek Okuluna kaydoldu.
İki yıl hem çalışıp hem de okuyup, 1978’de okulun Makine–Motor Bölümünden “iyi” dereceyle mezun oldu.
Mezuniyeti sonrasında ağırlıklı MKE Mensupları olarak 1979’da arkadaşları ile beraber “MEYOTEK’’ Derneğini kurdu.
Yedi sene kurucu Genel Sekreterlik görevini ifa etti.
Görev yaptığı süreç içerisinde gerek mahalli ve gerekse ulusal medyayla olan teşriki mesaiye bağlı olarak, fahrî köşe yazısı yazmaya başladı.
Çeşitli mahalli ve ulusal gazete ve sitelerde,2015’ten beri de kesintisiz Kalehaber Gazetesinde yazmaktadır.
***
Kirikkale Çarşı Camii.
Dün öğle namazimi bu camiide kılarken aklım eskilere gitti.
1993’ te Kizilkanat Avm.yapilirken Avm’ ye bitişik üst katında camii projesi vardı.
Camı arsasının bir kısmı derneğe ait olmadığı için kaldı.Sonra o arsa satın alındı.
Camii insaatine başlanıldığı sırada bugünlerde koronadan kaybettiğimiz Sevgili Dostum agabeyim Rahmetli Oktay Kırlangıç gazetede neden altina otopark yapılmadığı ve birleşik olmadığı için yazılar yazmıştı.
Tesadüfen aynı gün -Dernek odası o günlerde bir konteynerdi- Ikimiz ikindi namazı sonrasında konteynerde bulusuverdik.
Müteahhit aynı zamanda Dernek Başkanı sonradan vefat eden soyadı Baloğlu Karacalı Köyünden idi onunla görüştük.
Camı açıldığı sırada o amcamız vefat etmişti.
Bize gerekçesini iki üç maddede özetlemişti.O şekilde de camii hızla yapıldı.
Biz neden altına bir otopark olmadı camiye gelir olurdu ve neden bitistirilmedi demistik.
O da bize otopark olunca Vakıflar Genel Müdürlüğü camii gelirlerine el koyuyor demişti..
Altına dükkan yapınca da durum aynı oluyormuş.Birde uygunsuz işyeri açma tehlikesi ola bilir demişti.Milletin verdigi hayri uygun olmayan yerlerde kullandirip vebaline giremem demişlerdi.
Ecdat camii medrese vb.eserlere vakıf müessesi yaparak gelir sağlayarak korumuş devam ettirmiş.
Çarşı camide 1978 lerde rahmetli Trabzon Çaykara Tasorenli Hacı Hafız Necati Secilmisoglu imamdı.
Ramazanda teravih hatimle kildirilirdi.
Acizane esnaf olduğumuzdan öğle ikindide kalabalık varken olmasa da akşamda müezzinlik vazifesini yapardım.
Camiimiz çok güzel oldu.Biraz daha büyük iki katlı otoparkı ve gelir getiren dükkanları olsa eskilerin deyimiyle aliyyilul ala yeni deyimle fevk al ade olurdu.
Şehir buyuyor cemaati camiler almıyor araba park yeri sorun oluyor..
Emegi geçenlerden para yardımı yapanlardan Allah razı olsun.
***
Rahmetli Oktay Abinin bu konudaki yazısını sizlerin bilhassa okumanızı istiyorum:
ÇARŞI CAMII NE OLACAK?
Kırıkkale şehir merkezinde ve herkesinde bildiği ‘’ÇARŞI CAMİİ’’, geçtiğimiz haftalarda yerine yenisi yapılmak üzere yıkıldı.
Yine geçtiğimiz yıllarda ‘’NUR CAMİİ’’ de yerine yenisi yapılmak üzere yıkılmıştı.
Nur Camiinin yerine yapılacak olan yenisiyle ilgili olarak, kamuoyunun bilgilendirilmesi amacıyla, yıkımdan aylar öncesinden inşaatla ilgili tabelası - projesi – maketi – modellemesi – görselleri ile tanıtımı yapılmış ve konuya açıklık getirilmişti.
Bu tür yapılar bulunduğu şehre kimlik kazandırmak için yapılır. Şehirde bilinen bir adres olmasına yönelik yapılır. İhtiyaçtan dolayı yapılır. Velhasıl bir şekilde ve bir şeye istinaden yapılır.
Yakın geçmişte ‘’NOKTA CAMİİ’’ inşa edildi ve protokol camisi olarak ta işlevini yaptı.
Şahsen inşaatçı ve çevre bilimci değilim ama gerek yurt içi ve gerekse yurt dışında gezip gördüğüm yerlerin hemen tamamında, bu tür yapılar ya bir parkın içinde veya ortasında oluyorlar. Ya da bu gibi yerlerden çıktığın zaman, o alanın içinden geçip gidiyorsun.
Keza bu kabil inşaatların gerek yer tespiti ve gerekse konumu itibariyle, çevresinin ve de şehrin dokusuyla uyum içerisinde olması ve ayrıca birtakım ihtiyaçlara da cevap verecek tarzda olması, bilhassa aranması gereken faktörlerin başında gelir.
Yazıyı hazırladığım ana kadar gözlemlediğim şekliyle, Çarşı Camiinin hâlihazır kazı ve temel çalışmalarında, bahis mevzuu, olmazsa olmazlara yönelik bir uyum söz konusu değil! Hemen yanı başında bulunan ‘’Belediye (Kızılkanat) İş Merkezi.’’ yapılırken, inşaat temel kazı çalışmasında, mevcut zeminden takriben 8 – 10 metre eşilerek temel atıldığını, bu şehirde yaşayan ve yaşı 40’ın üzerinde olan herkesin hatırlıyor olması gerekir.
O zamandan günümüze gelişen ve değişen inşaat teknolojisine bir sözümüz de haddimizde yok. Ancak şu kadarını da biliyorum ki, mevcut 80 – 100 cm. lik bir kazı ile de olmayacağını, yoldan geçen kime sorsanız bilirler!
Yine biliyorum ki bir inşaata başlarken, ilgili alana o işle ilgili bir tanıtıcı tabela dikilir. Onun üzerine de birtakım teknik açıklayıcı bilgiler yazılır! İnşaatın sahibi – projesi – kontrolörü – çeşitli mühendis ve teknik değerleri – keşif bedeli – müteahhidi gibi bilgileri verilir!
Bunların hepside kanun gereği inşaatla ilgili yapılması gereken olmazsa olmazlarıdır!
Bu inşaatın kontrolüyle ilgili olarak Belediye mi – Bayındırlık mı – Tarihi Eserler (Anıtlar) Kurulu mu – Estetik Kurulu mu yoksa Diyanet mi hangisi ilgili? Kimsenin bir şey bildiği yok!
Buranın plan ve projesi hazırlanırken hangi birim veya kurumlar müdahil oldular? Bu şehrin şehir merkezindeki trafik keşmekeşi ve park sorununun çözümüne yönelik bir Allahın kulunun kılı bile kıpırdamazken, ne güzel böyle 1500 m2. lik bir müsait alan meydana gelmiş.
Derinlemesine üç katlı bir ‘’OTOPARK’’ yapılarak bunun üzerine caminin oturtulmasının, alt kısmı için dini vecibelerle ilgili müştemilatların yapılmasının düşünülememesini, bu şehirde yaşayıp ta uygulamayan / uygulanmasını sağlamayan aklıselim sahibi bir kişiyi, şahsen ben düşünemiyorum. Bunun düşünülmemesi yaşadığı şehre ihanet değilse nedir?
Kot değerinin altında bu şekilde elde edilecek olan üç katın toplamı 4500 m2. lik alan, hemen yanı başındaki Kızılkanat Otoparkının iki katlı yaklaşık 7000 m2. lik mevcut alanıyla birleştirildiği takdirde, şehir içi trafiğinin sıkıntısına bir nebzecik çözüm olurdu.
Böyle bir proje birleştirmesiyle de giriş bir yerden ve çıkışının farklı şekliyle, trafiğin tıkanması da önlenmiş olurdu diyorum.
Belediyenin sorumluluğundaki şehir içi trafiğinin çözümüyle ilgili böyle bir alternatif, proje tasdiki için önüne geldiğinde, temelin sağlam zemine ulaşmasının temini açısından, (önceden Kızılkanat’ ta olduğu gibi) yapılmayıp, şimdiki gibi uygun olmayan bir temel derinliği ile geçiştirilmesi, şehir kamuoyunda dolaşan şaibeler arasındadır.
Yine doğruluk derecesini tespit edemediğim dedikodular arasında, inşaatın üst Kızılkanat otopark girişi tarafındaki kod derinliği (max. 1, 5 m.) ile park tarafı alt kısmının kod derinlik farkı (max.1 m.) ve yaklaşık 50 cm. lik temel demir boyları da, aynı dedikodulara malzeme olmaktadır.
Bu durum ne derece gerçek olup, Belediye İmar Müdürlüğünce kontrol edilerek mevcut duruma müsaade edilmiş midir? Zira inşaatın Kontrol Mühendisliğinin olmazsa olmazı İmar Müdürlüğüdür.
İnşaatın imalatıyla ilgili diğer bir şayia da, bu işin bir oldubittiye getirilmek suretiyle birilerine peşkeş çekilmiş ve o nedenle de tabela dahi takılmamış olduğu şeklindedir!
Şayet böyle bir durum varit ise, bu takdirde işin sorumlusu Cami Derneği mi, Müftülük mü yoksa kim olduğu meç’ ul durumdadır! Zira bu durumda projenin hazırlatılmasından itibaren bir hatalar zincirinin gündeme gelmesi mevzuubahistir!
Eğer böyle bir durum varsa, bilemediğimiz proje hilafına bir imalat (şu andaki mevcut durumu) tespit edilirse, devam edecek süreçte üstüne devam edecek olan muhtemel hatalı çalışmanın yetkilisi ve mesulü kim olacaktır. Yok, eğer minare – kılıf meselesi olursa sözüm yok!
Şehrimizin konuyla ilgilenecek teknik bilgiye sahip mimar – mühendis – müteahhit – çevre bilimci ve dahi bilcümle duyarlı insanlarını, bu konunun açıklığa kavuşturulması ve doğru olanın daha da zaman geçmeden bir an önce yapılmasının sağlanması, bu saatten sonra da artık ‘’Ben yaptım oldu!’’ olmamasının temini doğrultusunda bir vebal olduğunu hatırlatırım.
* (Mescidin mumunu yiyen kedinin gözü kör olur! ‘’Atasözü’’)
* (Cami ne kadar büyük olsa, imam gene bildiğini okur. ’’Atasözü’’)
Rahmetli OKTAY KIRLANGIC..
2015 yılında yazdığı yazı.
***
Oktay Kırlangıç Ağabeyin Korona virüsle ilgili yazdığı iki yazısını aşağıya aldım.
COVİD – 19! ...1..(140.yazısı)
Başlangıcından bugüne hastanelerin Covid - 19 servislerinde çalışan sağlık personelleri, salgın sürecinde çalışma koşullarının zorluğundan dolayı, tükenme noktasına geldiklerini belirtiyorlar! Severek ve isteyerek yaptıkları görevlerinden, son aylarda adeta nefret ettiğini söyleyenler de var!
‘’Covid - 19’ a yakalanıp ta 14 gün bari dinlensem!’’ bile diyorlar!!! ...
Dünyayı saran Koronavirüs salgını, yurdumuzda da görülmeye başlamasının üzerinden altı aydan fazla bir zaman geçmiş oluyor.
İlk başlangıç zamanlarındaki çeşitli spekülasyonlardan sonra, işin çığırından çıkacağını görünce, birtakım yaptırımların getirildiğini herkes biliyor.
Hatta bunlar içerisinde esas ilgili bakanının, olmayacak dediği yasağı, hükümetin diğer bakanının gece yarısına iki saat kala, yasağın başlıyacağını ilanı yüzünden yaşanan arbedelerin, bakan istifalarının, geri dönüş beyanatlarının görüntüleri günlerce ekranlardan gitmemişti!
Öyle veya böyle uzunca bir süreç geçirdik! Bu gidişle daha da ne kadar süreceği meç’ ul bir dönemden geçmekteyiz ne yazık ki!
Öyle veya böyle diye kestirmeden gidelim derken, ülke gündemine mâl olmuş olan olaylardan da vaz geçemeyeceğimizi belirtmek isterim!
Malum salgın yüzünden belirtilen ve ilan edilen tedbirler ortadayken;
a.) Bayram – seyran – seyahat – tatil muhabbetleri, keyfe göre serbest edildi!
b.) Turizm sezonu münasebetiyle milyonlarca insanın yer değiştirmesi serbest edildi!
c.) Spor müsabakalarından tutun, AVM’ ler deki alış – verişlere kadar serbest edildi!
d.) 15 Temmuz için kutlama merasimleri yapıldı!
e.) Siyasi toplantılar, kongreler, toplu açılışlar ve temel atmalar yapılıyor!
f.) Sayı ve mekân kısıtlaması olmaksızın düğünler yapılıyor!
g.) Ayasofya’ nın açılışına ülkenin dört bir yanından yarım milyona yakın insan taşınıyor!
h.) Okullardaki eğitimle ilgili olarak, yarınlarda neyin ne olacağını bilemediğimiz kararlar oluyor!
Velhasıl daha bunun gibi onlarca olumsuzlukları uyguluyorsun! Ondan sonra da kalkıyor sağlık personelinin en tabii ve insani ihtiyaçlarını pas geçiyorsun!
Siz sayın yöneticiler! Ortamın tüm bu olumsuzluklara ulaşması, sizlerin vermiş olduğu kararların sonucudur! Dolayısıyla da vatandaşı suçlamaya hakkınız yoktur!
Bakın bu konularla ilgili ulusal medyaya yansımış olan, yurdumuzun her tarafından olumsuz gidişata isyan – itiraz eden sağlıkçıların feryatları yükseliyor! Mutlaka sizlerin de bilgilerindeki bu bazı eksiklik – aksaklık ve feryatlardan bahsetmek istiyorum.
Hastanelerin Covid - 19 ve yoğun bakım servislerindeki sağlık personelleri, salgınla mücadele de tükenme noktasına gelmiş ve psikolojik olarak ta yıprandıklarını ifade etmektedirler!
Her gün bir arkadaşlarının testlerinin sonucu pozitif çıkmaktadır! 24 saat kesintisiz, gözünü kırpmadan nöbetler tutuyorlar! Beraber çalıştıkları arkadaşlarının her gün birisinin pozitif çıkan test sonucu ise üzerlerinde büyük bir psikolojik etkisi oluşturuyor!
Tüm bu olumsuzluklardan yakınan sağlıkçılar, ayrıca günlerinin çok berbat geçtiğini ve kendileriyle ilgili büyük bir belirsizliğin olduğunu söylüyorlar.
Tek seferde kullanıp atmaları gereken tulumu, defalarca giymek zorunda kaldıklarını ve Covid yoğun bakım servislerinde bir düzen ve koordinasyonun olmadığını belirtiyorlar!
Başlarken severek ve adeta can atarak geldikleri görevlerinde tüm bu olumsuzluklardan dolayı adeta hayatlarını tehlikeye atan bir dilekle; ‘’Dayanacak gücüm kalmadı! Bende pozitif olsam da bari hiç değil 14 gün istirahat edip bi dinlensem!’’ diyorlar!!!
Hastanenin birisinin Covid yoğun bakım ünitesine 20 yatak eklemesi yapılıyor. 24 saat bile geçmeden tamamının dolduğunu ifade eden sağlık emekçisi; “Dayanacak gücüm kalmadı ve istifa edeceğim!’’ diyor!!!
Bu şekildeki çalışma şartlarına karşılık, istifayı dahi göze alıp çıkmak isteyenlerin sayısının artışı, her geçen gün gözlerden kaçmazken, Covid’ den görevde şehit olanlar için meslek hastalığı hakkı ve ek fazla mesai verilmeyişi da yine isyan ettiriyor!!!
Yine bir başka ifade; ‘’Beraber çalıştığımız bir arkadaşın testi pozitif çıktı! Tekrar teste gönderdik. Testi yaptırdı ve tüm semptomları vardı ama test sonucu çıkana kadar çalışmaya devam etmesi için zorladılar!’’ diyor!!!
Anlatmaya devamla; ‘’Sürekli 24 saat nöbetimiz oluyor. Arkadaşlarımızın testi pozitif çıkıyor. Bu durumda da o arkadaşların nöbetleri diğerlerine dağılıyor. Bu gidişle sanırım yeterli sağlıkçı olmamasından yoğun bakımda yatıp - kalkacak gibiyiz! Yeni arkadaşları Covid yoğun bakım ünitesinde görevlendiriyorlar. Covid servisinde nasıl çalışılacağına dair eğitim verilmediğinden, geliyorlar fakat hastane şifa olmak yerine, salgını yayar bir hale geliyor” diye söylüyor!!!
Bir başkası; “Ne kadar titiz davransak da, ne yazık ki virüs bir şekilde bulaşıyor! Durumu ağır bir hastaya ani müdahale gerekebiliyor. Çok donanımlı koruyucu ekipmanlarınız olmadan, yoğun bakıma girip müdahale icap ediyor. Mesleğimden hiç bu kadar nefret etmemiştim. Bizler emeğimizin de karşılığını alamıyoruz! Adeta tükenmişlik sendromu yaşıyoruz. Bende panik ataklar başladı. Boğuluyormuşum gibi hissediyorum. Çok sevdiğim mesleğimden bu dönemde nefret etmeye başladım” diyor!!!
Bir diğer sağlık emekçisi emektar ise; ’’22 yıldır hemşirelik yaptığını, beş aydır da Covid servisinde çalıştığını, salgının başında bir Covid servisi açıldığını, şimdi servis sayısının üçe yükseldiğini ifade ediyor ve ekliyor. İki tane de sanal servisimiz var. Buraya evde tedavi edilmesi istenen hastalar, sabah - akşam günde iki defa gelerek ilaçlarını alıp gidiyor. Bunların içinde otobüsle gelen insanlar var.” dedi.
Yine bir sağlık emekçisi de; “Fiziksel ihtiyaçlarını karşılayacak durumları olmayan Covid hastaları için refakatçi alınıyor. Çalıştığım serviste sadece iki hemşire ile bir hasta bakıcısı ve bir de temizlik görevlisi var. Hastalar bazen aynı anda zillere basıp yardım istiyor ama biz yetişemiyoruz. Çaresizlikten sanki iki ateşin ortasına atıldığımızı zannediyoruz” diyor!!!
Bir başka hemşire sözlerini şöyle tamamladı; “Beraber çalıştığım arkadaşların üçte biri Covid’ e yakalandı. Hatta sekreterler ve laboratuvarda çalışan bir arkadaşımız bile yakalandı. Bana altı ayda sadece bir defa test yaptılar ve ısrarlarımıza rağmen test yapmıyorlar. Tabandaki problemler çözülmüyor, yöneticiler tarafından hasıraltı edilip üst birimlere iletilmiyor. Dolayısıyla oradaki sağlık çalışanları fiili ve manevi yük altında eziliyor’’ diye sözlerini tamamladı!!!
Kayseri SES (Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası) nın açıklamasında;
‘’Filyasyon ekibindeki arkadaşlarımız, sabah 9’ dan gece 12 - 1’ e kadar çalışıyor. Ekip sabah yola çıktığında sistemde 5 - 6 hasta, oluyor akşama kadar 30 -35 kişiye gidilmiş oluyor. Yeterli olmayan personel ekibi günlük ortalama 100 kilometre yol yapıyor. Yemek molası verecek zamanları dahi olmuyor Filyasyon ekibi bir günde 12 ile 15 saat arasında çalışmak zorunda kalıyor” diye açıklama yapıyor!!!
Velhasıl sağlıkçılara bir dokun bin ah işit demişler! Naçizane bendeniz de bir sağlıkçı evlâdı olarak, içimizi acıtan bu olumsuzluklara bir parmak basalım istedim.
Bir sağlıkçı çocuğuyum derken, rahmetli babam Türkiye’ nin okullu ve diplomalı ilk Sağlık Memuru idi. 1950’ de göreve başlayıp, toplamda devletimize 41 yıl hizmet vermiş ve bizleri yetiştirmiş bir kişidir. Ben daha okula bile gitmezken, o yılların Türkiye’ sinde, elinde ilaç çantasıyla, yayan ve dağ – bayır köylere aşı yapmaya yâda hasta için kilometrelerce yerlere, kar – kış, yağmur – çamur demeden gittiğini hatırladığımda, gözlerimin dolmasına mani olamıyorum!
Onun için canlarını bizlerin canları uğruna fedadan çekinmeyen, fedakâr – cefakâr – çilekeş sağlıkçı ordumuza ALLAH kolaylık – sabır ve metanet versin diyor, tüm halkımıza da Korona’ sız günler diliyorum.
N O T (1.): 24 Ağustos 2015’ te bu sütunlarda siz değerli okuyucularımızın huzuruna geldim. Beş sene zarfında haftalık 80 Trafik Sayfası hazırlayıp sundum. 140 da Köşe Yazısı takdim ettim. Çok şükür ki bir tek tekzip almadım!
Sizlerin teveccühüyle ve bugünlere gelmiş olmanın gururuyla, tüm okuyucularıma sağlıklı, mutlu ve huzurlu nice okumalar dilerim. Saygılarımla..
***
Covid..19...2 (141.yazısı)
Geçen haftaki (26 Ağustos / Çarşamba) ‘’COVİD – 19’’ yazımda bahsetmiş olduğum Koronavirüs Salgını ile ilgili, Sağlık Çalışanlarımızın bilhassa son günlerdeki olağanüstü sıkıntılarından ve kendi ağızlarından açıklamalarını bahsetmiştim!
Bu yazımın çok yoğun bir okunurluk kaydetmesinden (31. 08 / 9600 - okunma) dolayı, ayrıca kıymetli okuyucularımıza teşekkürlerimi arz ederim.
Şimdi de yine çok güvendiğim bir dostumdan wattapp ile bu sabah gelen bir mesaja ziyadesiyle üzüldüm! Doktor Hanım adeta feryat ediyor! Geçen hafta yazdıklarımın çok net ispatı niteliğinde ve açıklayıcı bir yazı kaleme almış!
Daha öncede yazmıştım! Bu illet mikroptan korunma ve kurtulmanın birinci şartının ‘’MASKE – MESAFE – HİJYEN!’’ olduğunun söylenmesini, sağır sultan bile duydu da, bizim laf anlamaz – söz dinlemezlerimiz, ne hikmetse bi türlü anlamıyorlar!
MASKE diyorsun; Adam ya takmıyor! Yahut zibidi ukalaca, ağzı yerine koluna takıyor! Yahut ta göstermelik çene altına bağlıyor!
MESAFE diyorsun; Adam düğüne gidip halaya duruyor! Cadde ve sokaklarda neredeyse kucak kucağa yürüyor! Kahvelerden marketlerden çıkmıyor!
HİJYEN diyorsun; Bunları uygulamayan yaratıktan sen ne beklersin ki? ALLAH bilir evinde yüzünü bile yıkamıyordur! Kaldı ki koruyucu temizlik kurallarına uysun!
İşte tüm bu olumsuzluk ve vurdumduymazlıkların sonucu, günlük resmi açıklanan ölüm sayısı, daha bir ay öncesi 15’ lere inmişken, şimdi bu 50’ ye ulaşmış bulunuyor!
Bunların doğruluğunun tartışmasına girmiyorum! Zira bazı Büyükşehir Belediye Başkanlarının açıklamalarıyla tam zıt değerler olduğu da bilinen bir gerçek!
Her neyse şimdi feryad – ı figan eden doktorumuzun paylaşımını sunuyorum! Bu yazıyı dikkatle okuyunuz! Canlarımız için canlarını feda edenlerin vebalinden, nasıl olupta kurtulacağımızın vicdan muhasebesini sizlere bırakıyorum!
Adana’ da Anestezi Hekimi ve Adana Tabib Odası Yönetim Kurulu Üyesi
Dr. Figen Demir Kardeş’ in yazısı:
Böyle bir paylaşım yapmak istemezdim ama sanırım tam zamanı... Gidiyormuş gibi algılanan corona, gümbür gümbür geliyor... Dikkatinizi koruyun. İşin kötüsü, hastalığınızda naz yapa bilece ğiniz, bir yudum su verecek eşiniz, çocuğunuz yanınızda olamayacak...
DAHA NASIL ANLATILIR BİLEMEDİM ! -
Gözlerinizi kapatın, ağır bir hastalık ânınızı düşünün. Hani tüm kaslarınızın ağrıyıp, kemiklerinizin sızladığı bir hastalığınızı... İnsanın saçının ucu ağrır mı, saçlarınızın ucu bile sanki ağrıyor;
Saçlı derinizin, başınızın ağrısından bahsetmiyorum bile!...
Sırtınıza onlarca kiloluk yük binmiş gibi, elinizi kaldırıp bir bardağa uzanmak ne kadar zor olabilir ki ama olmuyor işte çok zor. Hiçbir şey için enerjiniz yok!...
Adım atacak hâliniz yokken karın ağrısıyla tuvalete taşınmak, boğazınızdan su dâhil bir lokma zor geçerken, ishalle devamlı kayıp ve halsizliğinizin gün geçtikçe artışı. Hayatınızda hiç bu kadar yalnız hissetmediniz! Gördüğünüz sadece doktorlar, hemşireler...
Size verilen ilaçların yan etkilerini söylemiyorum bile. Ve en önemli şey, lütfen şimdi ağzınızı burnunuzu kapayıp nefesinizi tutun. Kaç dakika böyle kalabildiniz? 1, 1. 5, 2 dakika! O kadar mı demeyin! O kadar kısacık bir süre...
Nefes açlığınız gitgide artıyor, aldığınız nefesi dokulara taşımak için kalbiniz iki katı hızda çarpıyor ama nafile yetmiyor. Doktorlar size nefes olmak için ağzınızdan bir tüpü soluk borunuza yerleştirdi... Hani son aylarda haber bültenlerinde sıkça duyduğunuz olay var ya, o gerçekleşti:
“Entübe oldunuz”. Artık akciğerlerinizin işlev görür hâle gelmesi için insan gücüne mekanik cihazların gücü de eklendi. Ama yok, olmuyor; bu virüs pıhtılaşma sisteminiz dâhil tüm sistemleri nizi öyle programlı ve sinsice ele geçiriyor ki ne akciğeriniz ne kalbiniz artık mücadele edemiyor...
Sonsuzluğa göç ederken geride gözyaşları içinde eşiniz, dostunuz, anneniz, babanız! Belki de küçücük yavrularınız kalıyor. Haber bültenlerindeki vefât sayısını yükseltmek dışında artık bu dünyada başka bir hesâbınız, geçireceğiniz tek bir dakikanız dâhi kalmadı!...
“Akşam akşam moralinizi bozmak istemezdim” diyemiycem, evet lütfen artık moraliniz bozulsun! Şunu düşünün diye size çizdiğim senaryo, her gün yüzlerce, binlerce kişinin hayatının trajik senaryosu... Lütfen artık bir silkinin, kendinize gelin!!!
Siz tatil yapıyorsunuz, cafelerde barlarda üst üste tepinip açılışlarda binlerceniz nârâlar atarak yerlerde yuvarlanıyor ve virüsü yayıyorsunuz ya; sizin yüzünüzden bugün 3 meslektaşım daha hakkın rahmetine kavuştu...
Onlarca doktor, sağlık çalışanı ölüyorken vicdânınız sızlasın desem, vicdanınız yok! Endişe duyun, biraz üzülün desem, çoğunuz da yürek bile yok! Ben onu anladım...
Daha bu tatilcilerin yurdun her yanındaki evlerine dönüşü var! Okulların açılışı, havaların soğuyup enfektivite artışı var... Pek çok ilde yoğun bakım yatağı şu an yok, kalmadı. Büyük illerde valilikler hastanelere haber gönderiyor. Yoğun bakımlarınızda gelecek hasta piki için yer ayırın, elektif vakaları almayın diye...
Lütfen günlük vaka sayılarını, artış hızları ve vefat sayılarını “Türk Tabipler Birliği’ nin sayfası veya bulunduğunuz illerin Tabip Odaları’ nın sayfalarından” takip edin... Bunları söyleyen odaları, hekimleri, “halkı galeyâna getirmekten” susturuyorlar.
Ben bir Anestezi Hekimi ve Adana Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi olarak halkımı hastalığa karşı korunmaları, kurallara uymaları, pandeminin ciddiyeti hakkında bilgilenmeleri için uğraşıyor um. Bu galeyâna getirmekse varsın öyle desinler!...
Tüm ülke bu savaşı yenebilmek, daha çok canlar vermemek için bunları söylemek zorundayım. Çünkü ben ülkemi, insanları, ömrümü verdiğim mesleğimi çok seviyorum...
Daha nasıl anlatabilirim ki, nasıl? Olayın ciddiyetini anlamanız, kurallara uymanız için illâ ki yakınlarınızdan birileri mi ölmeli. Ölen binlerce kişi size yetmez mi?
Lütfen ne olursunuz mümkün olduğunca çok paylaşın, sorumsuz birkaç insanı uyarabilmiş olabiliriz belki. Sağlıklı kalın... Dr. Figen Demir Kardeş.
Sevgili Oktay Kırlangıç Abiciğim.. Seni asla Unutmayacağım..
Başta ailesi olmak üzere tüm yakınlarına ,oğulları Alparslan, Evren ve Caner Kırlangıç, başta olmak üzere sevenlerine başsağlığı rahmet ve metanet diliyorum.
Allah rahmetiyle muamele etsin İnşallah.Mekanı cennet olsun.Menzili mübarek olsun.
17.12.2020//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.