- 620 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
656 – HÜZÜN GÜLÜ
Onur BİLGE
“Hüzün Gülü,
Yalnızlık nasıl yer bitirir, nasıl boğar insanı! Bir başına kaldığında anlarsın beni. Kendinle arkadaşlık etmeye başlarsın. İçindeki biriyle…
Bir yerden bir şey alırken: “Gel bakalım buraya!” dersin ona. Eşyalarla konuşursun. Kendi kendine talimatlar verirsin. “Şimdi bir çay koyayım ocağa…” dersin mesela ve başlarsın anlatmaya. Sanki işiten biri varmış gibi…
Bir arkadaş ararsın çayın kokusunu paylaşmak için. Onun kaşığının şıkırtısı duymak istersin. Yanında bir şeyler olsun ikram edebileceğin… Onun sayesinde yiyebileceğin… Başka türlü nasıl çıkar kan kırmızı çayın tadı!
Kimse yoksa yanında, çaydanlıktan başka… O sana bakar sen ona… Bardak hep boş ve ıssız kalır. İçinde bir yalnız kaşık… Bir bardak, bir kaşık kadar yalnızsın demektir. Çaydanlığa hasetle bakarsın. Yavrusu yanındadır en azından. Onun için sıcacıktır kucağı…
Bir şeylerle uğraşırsın can sıkıntısından. Üşenirsin bardağı doldurmaya. Yalnızlıktan kaçmak için dalarsın işine. Elin ermez belki de… Belki de o anda hiç canın çekmez. Bir bardak çay bile yalnız içilmez. Boğazdan geçmez. Hevesin geçer, çayın soğur. Ya bardakta kalır, ya çaydanlıkta…
Yalnızlık ancak şarkılarla yenir yutulur bir derttir. Gazete, dergi, kitap arattırır okumak için. Bulmaca arattırır çözmek için. Kaleme kâğıda yönlendirir. Seni senden öteye, içinin içine gönderir. Ne varsa bulur gelirsin, yazar çizersin mutluluğa, mutsuzluğa, ayrılığa, yalnızlığa aşka ve umuda dair… Yolsuz esnafın eski defterleri kurcaladığı gibi deşersin belleğinin derinliklerini. Define arayan meraklılar gibi şifre çözmeye çalışırsın.
En çok sevdiklerinle buluşmak istersin içinin derinliklerinde. Ruhunun kuytularını tarar durursun. Neler neler bulursun tekrar yaşamaya ve kayda değer…
Tüketmek isterken zaman benliğini, kendi bildiği gibi, üretmek istersin kendini yeni baştan… Baştan başlamak istersin hayata, yaptıklarını tekrar yapmaya kalemle… Hayatın gerçeğini aramaya, bulmaya çalışırsın. Tasalanma, bir süre sonra ona da alışırsın.
Yalnızlık kendini dinlemektir. Sessizliğin sesini fark etmektir. Kenara köşeye park etmektir. Kaçmaktır, kurtulmaktır bir biçimde. Uğraşıp didinip sonunda mutluluğu bulmaktır, kendi içinde. Başına buyruk yaşamanın, huzurlu bir yalnızlığın tadını çıkarmaktır,
Huzursuz bir ruh haliyle hiç de katlanılacak bir durum değildir yalnızlık. Deli gibi bir can yoldaşı aramaya başlar insan öyle zamanlarda. Hiçbir şeyden tat almaz, hiçbir şeyle avunamaz… Duvarlar üstüne üstüne yürür. Etrafı koyu bir yas ıssızlığı bürür.
O zaman sığamaz olur eve barka. Nasıl giyindiğini, nasıl attığını bilemez kendini sokağa! Her adımda gölge gibi yanındadır yalnızlık. Adım adım izler. Bir can yoldaşı gözler… En uzak arkadaşını bile özler.
Yalnızlığın kremasıdır özgürlük. İçi tatsız, lezzetsiz, buruk… İyi ki birileri bir şeyler hissetmişler de yazmışlar, birileri de besteleyip sunmuşlar. “Bitmez bu şarkılar bitmez!” Şarkılarla artar ruhun sancısı, aşkın acısı. Nefes kesen yalnızlığın ağısı, sızısı…
Her şarkı başka bir anıyı çağrıştırır. Notalar art arda vurur kalbe. Kederi kamçılar, hüznü kışkırtır. Bir şampanya mantarı gibi sıkışır sinede yürek. Yürek gam fışkırtır! Duvarları yumruklatır!..
İlaç gibi gelir bazıları. Sonu gelsin istenmez ama radyo tekrar etmez. Gözünde büyüdükçe büyür şarkıcılar. Yalnızlıkta ruhu fena alıp götürürler. Fena kurcalarlar albümleri, gösterirler birer birer resimleri, hatırlatırlar unutulan isimleri.
Hele hele geceleri... Dizine başını koyar da yatar yalnızlık. Yatar da mehtabı seyretmeye başlar. Herkes uykudadır, o hep uyanık… Hüzzam makamında şarkılar söyler usul usul. Teker teker gönderir bulutları, yıldızları birer birer sayar. Gözlerini hasret rengine boyar.
Şarkılar, saatin tik taklarının duyulmaya başladığı anda cankurtaran gibi yetişir imdada. Bir anda dolduruverir odanın boşluğunu… Aydınlatır loşluğunu... Yaşatmaya başlar huzurun hoşluğunu…
Şarkılar dağıtır ıssızlığın ağıtını. Ağısını alır kimsesizliğin. Bir ses verir, sessizliğin sindiği yere... Sesler, çeşit çeşit renkleriyle… Hüzünleri öz diline çevirirler. İçinden geçenleri, hayallerini, beklentilerini, hislerini derler.
Hep sen çıkagelirsin ilk tınılarla, Hüzün Gülü! Her şarkıya türküye eşlik edersin. Senden bahsederler, mesaj verirler. Her biri bir başka yanık uçlu namedirler! Buğulu bakışlardan damla damla akan nağmedirler. Ilık ılık iniştirler. Coşup taşıp diniştirler. Sessizce dinleyiştirler. Ağlayış, inleyiştirler.
Acı acıyı keser. Sızı sızıyı… Yaraya tuz basarlar, tütün bağlarlar. Acıya acı sürerler, derde dermandır diyerek. Dert dertleştikçe depreşir. Hüzün hüzzamla dağılır. Keder heder olur gider.
Şarkılarda saklanırsın. Şarkılara sarınırsın. Şarkılarda barınırsın. Yayın bir yere kadar, sen sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadarsın.
Hicran der, mehtap der, yıldızlarla ay der, şarkılarla türküler. Ağır ağır dağılır acılar. Sebepsiz sıkıntılar, delilikler silinir gider. Yerine dinginlik gelir.
Zaman ve mekân mefhumu hissedilmez bir hal alır. Tatlı bir rehavet çöker üstüne yorgan gibi… Şarkıların göğsüne dayarsın başını, mayışırsın… Usulca sıvışırsın dünyanın tantanasından. Uykunun derinliklerine gömülürsün. Rüya bile görürsün birkaç saniye sonra. İrkilir uyanırsın, çok geçmeden. “Ne oldu bana?” dersin, gayrı ihtiyari.
Şarkılara kaçarsın yalnızlıktan bunalınca. Bozlaklara, türkülere gidersin. Belki kendine yetersin. Takılıp kalmazsın sıkıntının girdabına. Sorgular, burgular, kurgular dipte kalır. Şarkılar seni senden alır.
Bir telefon çalardı önceleri. Her zaman beklediğim saatlerde… Bazen de hiç beklenmedik bir anda… Onda hayat iksiri gizliydi. Birkaç dakikalığına da olsa hayat vardı. Mutluluğu yirmi dört saat kadardı.
Bunlardan bahsettim Kaptan’a. Yalnızlıktan, çayın tadından, şarkılardan ve huzurlu bir uykudan… Bütün bu yazdıklarımdan… Derin bir nefes aldı ve dedi ki sakin bir anlayış ve hayıfla:
“Yapayalnız dünyaya gelir insan. Yapayalnız çeker acılarını. Sevinçler paylaşılır, gönüllü ve seve seve ama acılara alıcı çıkmaz ne yazık ki bir türlü. Yapayalnız yaşar kalabalıklar içinde… Eceli geldiğinde, yapayalnız can verir, yapayalnız girer kabre. Yapayalnız diriltilir, vakti geldiğinde. Silkinerek kendine gelir:
“Ne oldu bize? Bizi yattığımız yerden kim uyandırdı?” der. Yapayalnız gelir Huzur-u Mahşere, hesap vermeye!..”
Dünya hayatı aklımıza geldiğinde “Dünyaymış!” diyeceğiz, benim seni hatırladığımda “Rüyaymış!” dediğim gibi…
Yalnız Ölü”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 656
YORUMLAR
Finalde edilen nasihat dışında bire bir resmedilmiş hayatım. Dedim her satırda.
Evet Emri bil mağruf ve nehyanil münker. Bunun için gereklidir. Allahın emrini bilip yasaklarından kaçınmak anlamına gelen Sözün muhatabı da yalnızdır. Hesap ta öyle .Ve Bakmayın İbrahim tatlısesin avaz avaz bağırdığına.Kimseyi kimsenin yerine yakmıyorlar. Dedi bana yazı. Elinize sağlık.