- 428 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
STRATONİKEİA IV
"Aşk, utanç, korku ve mutluluk"
4.
Mısırdan gelen hekimi Kral Selevkos ile şehrin girişinde karşılamıştık. Hekim gayet yaşlı kavruk tenli hekimden ziyade bir ihtiyar dilenciyi andırıyordu. Kral hekime “sen misin Hekim” dedi. Hekim Kralın oğlunun hasta olduğunu bildiği ve kendisine ihtiyaçları olduğundan dolayı emin olarak “hekime benzetemedin galiba” diyerek gülümsedi ve “ben hekim Dharwishi”dedi. Kral Selevkos “hayır sadece acelemiz var oğlum çok hasta, bir an önce görseniz iyi olur,” dedi. Hekim ile birlikte Prens Antiokhos’un odasına girdiğimizde orada bulunan Asmina hemen Prens’in başından kalkarak ayrıldı. Hekim Dharwishi Prens’in soluk tenine bakarak, hemen elinde ki işlemeli ahşap sandığı açarak Antiokhos’un burnuna birçok şey koklatarak tepkisini ölçmeye çalıştı. Lakin herhangi bir tepki vermiyor sadece baygın baygın bakıyordu. Bir an üzgün bir şekilde; “Hekim Dharwishi, Prensin neyi var acaba, bir şey anlayabildiniz mi?” dedim. Sesimi işitmiş olacak ki, Prens Başını hafifçe kımıldatıp gözlerini araladı bana baktı ve yeniden kapadı. Kral Selevkos “Hekim eğer oğlumu iyileştirirsen ağırlığın kadar altın veririm” dedi. Dharwishi’nin yaşlı gözlerinden bir şeyden kuşkulanmış olacak ki, Kral konuşurken o gözlerini dikerek bana baktı. Kral’a hiç bakmadan benden gözünü ayırmadan konuşmaya başladı, “İmparator, ben para için, makam ve mevki için mal mülk için gelmedim buraya, ben sadece Büyük Alexsander’in çok yakını olduğunuz için geldim. Onun bizim için değeri paha biçilmez” dedi ve gözlerini çevirerek Kral’a baktı. Odayı boşaltmamız gerektiğini söyleyerek ilaç sandığını alarak ilk o çıktı odadan arkasından Kral ve bende odadan çıkarak konuşmaya koridorda devam ettik. Hekim kendisi için bir oda hazırlanmasını bu hastalığın teşhisinin çok kolay konulamayacağını Kral Selevkos’a söyleyerek bahçede ki büyükçe bir ağacın altında ki köşke oturdular ben onlarla gitmemiş odanın verandasından onları izliyordum. Hekim acaba Prens Antiokhos’u iyileştirebilecek miydi? Bana odada niçin gözlerini dikip bakmıştı? Tuhaf bir adamdı. Belki de yaşlılıktan dolayı böyle garip tavırlar sergiliyordu. Lakin ondan başka bir ümidimizde yoktu.
Hekim odasına gidip Prensin nasıl bir hastalığı olduğunu iyileşmesi için ne gerektiğini sormak için merakımdan kapısını tıklattığımda, “gel” diye bir ses duyup kapıyı hafifçe araladım. İhtiyar hekim bir kere hızlıca kafasını kaldırıp baktıktan sonra “hmmm buyurun Kraliçem” dedi. Bende onun karşısında ellerimi önüne bağlamış bir köle gibi, “O’nun hastalığı nedir” diye sorduğumda. Darwishi ayağa kalkıp pencerenin kenarında duran birkaç şişe içerisinden bir kupaya damlattı ve yanımda duran testiyi benden istedi. Çenesinde ve yanaklarında sarımtrak sakalları ve esmer yüzü kambur olduğundan doğru düzgün görünmüyordu. Bende ona testiyi uzatarak “buyurun” dedim, testiden çok az bir su katarak kupa elinde tam yanımdan geçti ve kapıya ulaştı. Yine hiç dönemeden “beni takip et” dedi. Bende apar topar onun peşinden koridorda koştururcasına takip ettim. Sonunda Prens Antiokhos’un odasına girdi. Bende onun arkasından içeriye girdim. Hemen baş ucunda bekleyen Ashima kalkarak yanımda dikilip beraberce hekimi izlemeye koyulmuştuk. Elinde ki karışımı alnına boynuna sürerek burnuna koklattıktan sonra odayı zayıf cızırtılı sesini yükselterek “odadan çıkıp bizi yalnız bırakır mısınız?” dedi. Ashima’dan önce ben odadan çıkmak için kapıya yönelince “siz değil kraliçem” hizmetkar çıksın, kafi” dedi. Ashima odadan çıkarak kapıyı kapattı. Hekim bir adım önünü göstererek “gel otur” dedi. bende hemen onun karşısına geçip oturdum. Hekim Daarwishi, “sevgili kraliçem bir çok deneme yaptım, lakin herhangi bir bedensel rahatsızlık söz konusu değil,” dedi, ben gözlerimle bir rahatlama nidasıyla derin bir nefes çekip verdikten sonra, tam bir şey söyleyecekken, öksürüp ağzına bir mendil götürerek ağzından çıkan balgamı sildikten sonra devam etti. “ hemen oh çekmeyin kraliçem, bedensel hastalığın şifası varda, bunun hastalığının yok” dediğinde, gözlerime hüzün çöküp Prens’e doğru bakarak “nasıl yani,” dediğimde hekim tekrar bana bakıp, “beklide o bu badireyi atlatamayıp hayat mücadelesini kaybedecek, yani onu kaybedeceğiz” dediğince gözlerimde akan yaşlarla kendimi kaybetmiştim. “hayır, hayır olamaz iyileşecek” dediğimde hekim bana baktı ve bileğimi tuttu. Birden bire yaşlılıktan yıpranmış ellerinin güçlü bir şekilde bileğimden kavramasına şaşırmıştım ve gayri ihtiyari elimi geriye doğru bir hamlede çektim ama ellerime adeta yapışmıştı elleri. Yüzüne doğru baktığımda gözlerimin içine ciddi ciddi bakarak bana “onu seviyor musun, prensi” dedi. Ben birden şaşırıp bocaladım. “ne, ne diyorsunuz siz,” dedim. Lakin devam etti. “sen onu seviyorsun, oda seni boşuna saklamayın” dedi. Ben ne diyeceğimi bilemeden kendimi bırakıverdim ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. Pürüzlü avuç içiyle yüzüme dokundu. “kraliçe sana bir şey soruyorum, onu seviyor musun?” dedi. Ben evet anlamında başımı salladım hafifçe ellerini bileklerimden çekip, “ne kadar seviyorsun?” dedi. Ben yine sesimi çıkarmadan yaşlı gözlerle yere bakıyordum, devam ederek “canını verecek kadar seviyor musun? dedi. Gözlerine baktım ve yine başımı salladım. Hekim ayağa kalkarak “o halde yapacak bir şey kalıyor, bu durumu Selevkos’a söylemek” dedi. Ben hemen yapışıp bacaklarına “lütfen söyleme” dedim. Beni elimden tutarak kaldırdı ve “prensin hastalığı gönülden, sen ona o da sana aşık” bunun için tek çare Selevkos’un aradan çekilmesi” dedi. Ben ona “yalvarırım beni de, Antiokhos’uda öldürür,” dedim. Lakin o kararlı bir şekilde, “prens zaten ölüyor, o öldükten sonra sende ölüden beter bir hayat süreceksin, inan ki Selevkos sizi öldürse bu durumdan iyidir. Aşk acısını iyi bilirim, en iyi hekimin bile çaresiz kaldığı tek hastalıktır” diyerek hafif gülümsedi ve odadan çıktı. Ben ise orada öylece kalakaldım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Ashima’yı çağırarak odadan ayrılıp. Phila’nın yanına gittim. Bir taraftan onunla ilgilenirken bir taraftanda Selevkos’un ne zaman gelip beni öldüreceğini kurguluyordu aklım. Beklerken yüreğim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Adeta her yeri karabulutlar sarmış, kasvetli bir şekilde bekliyordum. Gözlerim dalıp dalıp gidiyordu. Ne diyecektim, ne? “Ben senin oğluna aşık oldum sen beni bırak üvey oğlumla biz evlenelim” mi diyecektim. Veya “kızımın üvey abisi ile senden gizlediğimiz bir aşkımız var” mı diyecektim? Çok buhranlı düşünceler içinde beklerken oracıkta ölsem benim için bir kurtuluş olacaktı. Neden hekimin söylediklerini onaylayıp prensi sevdiğimi beyan etmiştim. Akılsız başım benim neden söylemiştim ki. Sonunda kendi kendimi teselli etmekte iç semse düşmüştü. Hekimin dedikleri doğruydu bu mükemmel saray ve imparatorluğun kraliçesi olmama rağmen yaşadığım aşk yüzünden duyduğum ıstırap benim için çok zordu. Lakin ya prens ölürse ve Selevkos’da beni kızımdan ayırarak saraydan atarsa ne yapardım. Birden endişeye kapılmıştım tekrar eğer Antiokhos ölürse ve birde kral beni kızımdan ayırırsa bu acıya dayanamazdım. Adeta korku içinde kızıma sıkı sıkı sarılıp saraydan kaçma planları yapıyordum ki, birden muhafızlar gelerek kralın beni çağırdığını söylediler. Olduğum yere yığılıp kalmıştım. En son muhafızların sesleri kulağımda çınlamıştı. “hekim, hekim çağırın kraliçe düştü.” Gözlerimi açtığımda ilk ellerimle Phila’yı aradım lakin karşımda Ashima’nın ellerinde duruyordu. Hekim Darwishi başucumda Kral Selevkos ise ayak tarafımda ki pencereden dışarıya bakıyordu. Hekim “evet kraliçe kendine geldi demesi üzerine Selevkos sert bir yüz ifadesiyle bana doğru dönerek baktı. Gözlerimi ondan kaçırmaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Kral hekim ve Ashima’yı elinin tersi ile dışarıya gitmeleri için işaret etti. Onlar dışarı çıkarken yüreğim adeta bir mengenede daha da sıkıştırılıyor gibiydi. Onlar dışarı çıkınca Kral bana “doğrumu?” dedi. Ben sesimi çıkarmadım. Devam etti; “hekimin söyledikleri doğru mu?”dedi. yine sesimi çıkarmadım. Bana yaklaşıp daha yüksek bir sesle “sana soruyorum kahrolası, sana” dedi. Benim gözlerimden yaşlar süzülerek ona iki dudağımın arasından cılız bir sesle “evet” kelimesi bir kuş tüyünün havaya bırakılması edasıyla çıkıverdi. Bir anda yüreğim rahatladı.
Kral Selevkos’un neyden bahsettiğini dile getirmemesi belki de çok sevdiği oğlu ile yaşadığım aşktan dolayı yüreğinin daha fazla kin duymamasıydı. Kral yanıma kadar gelip sağ elinin işaret parmağını yatay bir şekilde çeneme dayayıp başımı hafifçe kaldırıp gözlerini ondan kaçırmaya çalıştığım gözlerine dikerek. “tanrılara dua et, oğlumu kaybetmek istemiyorum, yoksa” dedi. Elini havaya kaldırıp tam tokat atacakken yumruğunu ve dişlerini sıkarak “neyse” dedi. Hızla odadan çıkarak kapıyı sertçe çarptı. Ben ise o kadar korkmuştum ki bir süre yerimden kıpırdamadan gözlerimi kapatarak öylece kalakalmıştım. Ta ki Ashima sevinçle içeri girene kadar. Ashima bana “kraliçem müjde kral; prens iyileşir iyileşmez burayı terk etsinler, diyor” dedi. Ama bende herhangi bir tepki yoktu. Bu muhteşem habere bile sevinememiştim. Prensin odasına gidemedim bir süre lakin sonunda dayanamayarak gidip odasında yalnız kalmıştım. Onun kapalı gözlerine aldırmayarak kavuşmamıza Kral Selevkos’un izin verdiğini söyledim ve onu öptüm. Prens biraz gözlerini kıpırdattı, bundan öteye gidememişti. Ben oradan çıkmak üzereyken hekim geldi. Hekim bana “çıkma biraz daha bekleyebilir misin?” dedi. Bekledim. Yine elinde ki sandıktan bir şeyler çıkarıp prensin ağzına sürdü. Aman Tanrım oda ne Antiokhos gözlerini açıp bana baktı ve “Stratus” demişti. Birden gözlerim parlayıverdi ve içimde gelen gülümseme yüzüme yansımıştı ki, oda bana bakıp gülümsedi. Hekime aldırış etmeden yanına gidip sarıldım. Hekim gülümsüyordu. Hekim Darwishi; “birkaç güne kalmaz eskisi gibi olursun” dedi. Bunu duyunca sevincim daha da artmıştı. Bir gün içerisinde o kadar önemli şeyler yaşamıştım ki sevinç, üzüntü, korku. Hani derler ya erkekler güçlüdür, erkekler savaşlara girip kahraman olurlar felan, filan. Hepsi bugün benim yaşadıklarım karşısında hiçbir şeydi. Ölümle aramda ki kıldan ince çizgiden utancımın derinliğinde boğulmaktan ve kaybetmek üzere olduğum yegâne aşkımı ölümden almıştım. Bunlar benim başarım değildi, elbette. Belki şansım bana gülmüştü. Belki Tanrılar yanımda olmuştu. Lakin ben bugün adeta yaşlanmıştım
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.