- 335 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ BEYOĞLU NEGATİFİ
Türk edebiyatının iki büyük yazarı;Nazım Hikmet ile Orhan Kemal;Beyoğlu’na pek de sıcak bakmamışlardır. Oysa her iki sanatçı da geçimlerini sağlayan paranın önemli bir bölümünü bu bölgede yoğunlaşmış sinema stüdyo ve bürolarından kazanmışlardı. Hele yaşça Orhan Kemal’den büyük olan ve son Osmanlı döneminde yetişen Nazım Hikmet, ’’Memleketimden İnsan Manzaraları’’ adlı Türk edebiyatında bir eşi daha olmayan dev yapıtında, bu bölgeyi batakhaneler ve kumarhaneler semti olarak görür ve gösterir.Her iki sanatçının da dünya görüşünden ileri gelen bu tutumu garip karşılamamak gerekir. Her iki sanatçının da Beyoğlu kültürüne olgusal yaklaşımı negatif olmakla birlikte, birer kültür ve sanat adamı olarak;tiyatroların, sergi salonlarının, sinemaların ve entellektüel-sanatçı kahvelerinin toplanmış olduğu bu semtte teorik anlamda olumsuz bir tavır takınmış oldukları düşünülemez. Ayrıca yine her iki sanatçının , tiyatro oyunları, senaryolarını yazdıkları filmlerde bu semtlerdeki setlerde üretilmiş ve yine bu semtteki sinema ve tiyatro salonlarında seyirciye sunulmuştur.
Ancak, toplumcu dünya görüşüne bağlı birer sanatçı sıfatıyla her iki yazar da, mimari yapılarıyla dünya ölçüsünde önemli sayılan Beyoğlu’nu olduğu gibi değil;’’Olması gerektiği gibi’’ sevmişlerdir.
Bu yazıda Nazım Hikmet’in ’’Memleketimden İnsan Manzaraları’’ adlı uzun şiiri ile Orhan Kemal’in basımı 1971 yılında yapılan ve’’İstanbul’dan Çizgiler’’ adı altında toplanan röportajlar dizisinde yer alan Beyoğlu’na yaklaşım açılarını saptamaya çalışacağım. Nazım Hikmet,’’Manzaralar’’ın bir çok bölümünde Beyoğlu’nu bir batakhane ve fuhuş yuvası olarak gösterir.Eski İstanbul’da mevcut;resmi makamlarca denetlenebilen üç büyük genelev sokağının ikisinin Beyoğlu’nda olması ve bu sokakların çevresinde bir çok yasa dışı randevu evinin kümelenmiş bulunması, ister istemez halka, semtin bir fuhuş yatağı olduğu kanısını pekiştirmiştir. Kadını bir meta durumuna düşüren fuhuşa şiddetle karşı olan şair;konuyu roman, oyun ve şiirlerinde çeşitli defalar estetik formlar içinde dile getirmişti. Bursa mapusanesinde ’’İnsan Manzaralarının’’ yazımına girişmeden önce de ’’Dört Mapushaneden’’ adlı şiir kitabında yer alan ve ’’Bir Küvet Hikayesi’’başlığını taşıyan şiirinde, kendi özel yaşamıyla ilgili olduğunu düşündüğümüz şu dizeler görülür;
Teşekkür ederim Süleyman
Bak işte rahatladım
Bak işte ağlamıyorum artık
Nerde buluşuyor dunuz?
Bir otelde
Beyoğlu tarafında mı?
Evet
Bugün artık Süleyman’ın şairin kendisi olduğunu kesin olarak biliyoruz. Çünkü Bursa mapushanesinden ’’İnsan Manzaraları’’yla ilgili olarak yakınlarına yazdığı mektuplarda daha sonra ’’Manzaralar’’da yer alacak bu adın kendisine ait olduğunu belirtmişti.
Profesyonel fuhuş ise ’’İnsan Manzaraları’’nda şu dizelerle dile getirilir:
Fakat bu heybet o fotoğraflarda kaldı yalnız
Ali Paşaların emvali ve nemü şanı gibi
Onlar da çekilir ortadan
Küçük kızı daha mütareke de fahişe olduydu
Yunan zabitleriyle Beyoğlu’na düştü
Ulusal Kurtuluş Savaşı sıralarında Mustafa Kemal ve Ankara hükümeti aleyhine yazılar yazan padişah taraflısı gazeteci Ali Kemal’in feci akıbeti de manzaralarda yer alır:
Bak
Dalları köprüyü aşan
O dallara astılar ölüsünü Ali Kemal’in
İstanbul’dan kaldırıldı herif
Güpegündüz
Berberden
Beyoğlu’nda traş olurken
O zamanlar Taksim ve havalisi;Taşkışla ile;bir yangın sunucu yok olup giden soğan kubbeleriyle ğnlü Taksim Kışlası nedeniyle yarı yarıya askeri bölge sayılırdı.Sonuçları;Selanik çıkışlı ve içinde Kurmay Yüzbaşı olarak Mustafa Kemal’inde bulunduğu Hareket Ordusu’nun marifetiyle ’’İttihat ve Terakki’’ partisinin yükselmesine yol açacak ünlü 31 Mart gerici ayaklanmasının bir sahnesi şu dizelerle anlatılır: ’’Parmak kapı’dan doğru bir mızıka çala çala geliyor’’.
Beyoğlu’nda yaşayan azınlıklarla igili olarak da manzaralarda şu dizelere yer verilmiştir:
Bir de baktım ki gayrimüslim olanları
Kurtuluş’tan, hatta Galatasaray’dan
Osman bey Fırını’na hücum etmişler
’’Manzaralar’’ dan aldığım son üç dize, İstanbul’un zorlu geçen kışlarından birindeki kıtlık olaylarını anlatır. Amcam da tanıklık etmiş o yıllara, küçüklüğümüzde anlatırdı bize. O sıralarda genelde bulunmayan ve karneyle dağıtılmakta olan gaz yağı ve şekere, kışın şiddetli soğuk havalarında ekmek de eklenirmiş. Zor günler yaşanırmış o kışlarda.
Romancı, öykücü ve senaryo yazarı Orhan Kemal’e gelince; onun da Beyoğlu konusunda Nazım Hikmet’ten pek farklı düşünmediğini görürüz.Denebilir ki, Orhan Kemal, Nazım Hikmet’ten çok daha fazla Beyoğlu’nu yaşamış ve yaşatmış bir sanatçıdır. Orhan Kemal Bursa mapushanesinden tahliye olduktan sonra bir süre için memleketi Adana’ya gitmiş ve daha sonra da İstanbul’a gelerek çeşitli işlerde çalışmıştır. Bir dostunun tavsiyesiyle senaristliğe girişen sanatçı, ister istemez film stüdyolarının yoğunlaştığı Yeşilçam’a ve dolayısıyla da Beyoğlu’na sık sık gidip gelmeye başlamıştır. Ne var kii Orhan Kemal, yakın dostu Muzaffer Buyrukçu gibi Beyoğlu meyhanelerini pek sevmez;daha çok Kum kapı ve Yenikapı’daki halk meyhanelerine giderdi.
’’Dolmuşta İki Kiş’’ adlı öyküsünde yazar, Beyoğlu’ndan Aksaray’a gitmek ister ama araç bulamaz. Mevsim kış, hava soğuktur. Sonunda gri bir dolmuşa kapağı atmayı başarır. Öykü dolmuştaki yolcuların yarenliğiyle sürer. Ancak öykünün yapısında Orhan Kemal’den beklenmeyecek nefis Beyoğlu betimlemeleri yer alır:
’’Bizim Holivut ya da Sine-sira demek olan Hava sokağı, Yeşilçam Sokağı, Küçük bayram sokağındaki filmci yazıhanelerine uğramış, Anadolu pasajındaki Mehdi Baba’da orta şekerli mi içmiştim. Mehdi Baba’nın kahvesi filmci, rejisör daha çok da artist adaylarıyla tavla, kaat meraklılarının uğrak yeridir. Dosttur Mehdi Baba, arkadaştır, ahbaptır. Şakanın bini bir paraya gider onun kahvesinde.’’
Evet;toplumcu-gerçekçi edebiyatımızın, yapıtları klasikleşmiş bu iki dev yazarının Beyoğlu’na bakışları böyle...Ancak bu negatif bakış açısının geçici ve görece olduğu;her iki yazarın da sosyo-kültürel yapısına toptan karşı oldukları Beyoğlu’nu bu haliyle sevemeyecekleri apaçıktır.
Yalnız unutulmamalı:devler de yanılırlar !
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.