2
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
430
Okunma
Cezayir’de olup bitenler, uluslararası yayınlarda uyanıkken bir kabusu ’’yaşamak’’ olarak tanımlanıyor ve köktendinci şeriatçıların kadınların peşinde oldukları dile getiriliyor. Çünkü Cezayir de her gün kadınlar kaçırılıyor, tecavüze uğruyor, sakatlanıyor, işkence görüyor ve köktendinci silahlı gruplar tarafından öldürülüyor. Kadınlar salt kadın oldukları için hedef olarakalınıyor ve tıpkı ortaçağda olduğu gibi ’’kötülüğü’’ simgeledikleri düşünülüyor. Bilinen silahlı gruplar içinde Silahli İslamcı Grup, Silahlı İslamcı Hareket ve İslami Kurtuluş Ordusu var. Bunlar arasında siviller için en tehlikelisi Silahlı İslamcı Grup.
1933 yılında 21 yaşındaki Kerima, sekreter olarak çalıştığı Milli Güvenlik Genel Bürosu Gençlik ve Spor bölümünden evine dönerken başından ve sırtından vurularak öldürüldü. Çalışarak sekiz kişilik ailesine bakan Kerima, nişanlı idi. Kerima’yı 1994’te 28 yaşında beş çocuk annesi genç bir kadının , ailesinin gözleri önünde başının kesilerek başkalarına ders olması için sokağa bırakılması izledi.
Aynı yıl, 15 ve 21 yaşındaki iki kızkardeş, silahlı şeriatçı çetenin tecavüzüne uğradıklan sonra el ve ayak tırnakları sökülerek ve boğazları kesilerek yol kenarına atıldılar. Bu genç kızlar köktendinci silahlı çetenin muta nikahı teklifini kabul etmedikleri için öldürülmüşlerdi.
Oysa ’’muta nikahı’’, Kuzey Afrika da bilinmemekteydi. Şariatçılarbu uygulamayı askeri eğitim gördükleri Afgan kamplarında ve Pakistan’da öğrenmişlerdi.
1994’ten sonra kadınlara yönelik şiddet daha da tırmandı. Kadınların örtünmeye zorlanmaları, bu tırmanışın başka bie örneğiydi. Nitekim Silahlı İslamcı Grup, ’’ortalıkta örtünmeden dolaşan bütün kadınların potansiyel askeri hedeh olduğunu’’ ilan ettİ. Bu tehdidi daha etkili kılmak için , köktendinciler 17 ve 18 yaşındaki liseli iki genç kızı otobüs beklerken vurdular. Aynı yıl Mart ayında örtülü bir kız arkadaşı ile sokakta yürüyen 17 yaşındaki Katia vurularak öldürüldü. Katia’nın köktendincilerce uyarıldığı, ama örtünmeyi reddettiği biliniyordu.
Son günlerde güvenlik nedenleriyle, görevini bırakıncaya kadar, Blida Üniversite’sinde öğretim üyesi olan bir kadın profesör ve meslekdaşı, kız öğrencilerin çantalarında üniversite kampüsüne girmeden önce başlarına takmak üzere başörtüsü taşıdıklarını, dağıtılan bildiriler ile duvar yazılarında ise 1994’ün Ramazan ayında, Cezayir’in her tarafında şu sloganın işlendiğini söylemişlerdi: Cibab, (tepeden tırnağa kapalı elbise giyen kadınlar,) Tanrı sizi kutsasın; hicap, ’’ başörtüsü’’ takan kadınlar, Tanrı size doğru yolu göstersin. ..Ve siz, kendilerini teşhir eden kadınlar, kurşunlar sizin için...
Cezayir’de kadınların çoğu örtünmediği halde kırsal kesimde ve küçük kasabalarda bu baskı, çok sayıda genç kız ve kadının örtünmesine yol açtı...
Bu konuda üniversite öğrencisi genç kızların duygularını 22 yaşındaki bir kız öğrenci şöyle açıklıyor: Hiçbirimiz örtünmeyi istemiyoruz. Ama korku, düşüncelerimizden ve özgür olma isteğimizden daha güçlü...Korku bizi her taraftan kuşatıyor. Anne-babamız, erkek kardeşlerimiz hep bir ağızdan ’’örtün ve yaşa’’ diyorlar.
Köktendinciler, Müslüman olmayan bir erkekle evliliği de ölümle cezalandırıyorlar. Ocak 1994’te30 yıldır Cezayir’de yaşayan Belçikalı bir erkekle evli olan Cezayirli bir kadın birlikte katledildiler.
Cezayir deneyimi başta da belirttiğim gibi ’’uyanıkken yaşanan kabus’’ olarak tanımlanıyor. Çünkü İslamcı devlet ütopyasının askerleri, kadınlara ve ailelerine 21. yüzyılın eşiğinde kaçırılma, tecavüz, işkence, suikast, sürgün, sürekli korku, yıkılmış umutlar ve yıkılmış bir gelecek ve ölümü sunuyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin, 1926’da, Türk Medeni Kanunu ile eşit yurttaş olarak kabul ettiği kadınlarımız, şeriatten laikliğe ulaşmada 92 yılda kazandıklarının da uyanık olmadıkları takdirde yitirebileceklerinin bilincindedirler.
Bengaldeş, Afganistan ve Cezayir deneyimleri ve daha niceleri ne yazık ki, din adına şiddet ve ayrımcılık uygulama örnekleridir. Bu örnekler, laik devleti ne denli özenle korumamız gerektiğini ve çağdaşlığa açılan kapıyı 21. yüzyıla uyarlayarak hep açık ve aydınlık tutma görevinin asli görevimiz olduğunu bize unutturmayacak örneklerdi