- 405 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Demokratik sorumluluk, duyarlılık, dürüstlük ve nezaketin neresindeyiz?
Demokratik sorumluluk, duyarlılık, dürüstlük ve nezaketin neresindeyiz?
Bazı olmazsa olmaz toplumsal değerler vardır ki; seri lamba devresi gibidirler.
Bir lamba bozulursa diğerleri de yanmaz.
Burada o değerler listesini uzun uzun ve tekrar yazmayacağım. Onları artık ezberleyenlerin bile uygulamadığına tanık olmaktayız.
"............ama dindar",
".........ama partidaşımız", "........ama bizim tarikattan" türünde cümleler kurulduğunda, tüm toplumsal lambaları patlatıyor, oluşan yarım yamalak düzeni de zedelemiş oluyoruz.
Güvenlik, özgürlük, meşruiyet, meriyet dengesi kurulamadığında; devleti yönetmeye talip olmak, yönetmek ve görev sonunda bırakıp gitmek de zorlaşıyor.
"Ben gidersem/ölürsem devlet batar" anlayışı, insanlara zaten bir bataklık mirası bırakıyor. Bırakıp gittiğimizde, devleti yönetecek yeni siyasal kadroya güvenemiyorsak; demek ki sürdürülebilir, kabul edilebilir bir sistem mirası bırakamadık demektir. Hanedan gibi yönetime razı olunursa, denge/denetim mekanizması işlemez, gelen gideni aratır durur.
Mevcut anayasamız tam beklentimizi karşılamasa da özetle der ki; "kamunun hiç bir icraat, karar ve uygulaması, yargısal denetimin dışında kalamaz. Hiç bir kişi ya da kuruma özel imtiyaz tanınamaz. Hiç bir kimse anayasal dayanağı olmayan bir yetkiyi kullanamaz. Yasama, yürütme, yargı; hukukun üstünlüğüne inanmış, şeffaf, hesap verebilir, etik ilkelere bağlı dürüst görev yapmak zorundadır"
Çok eskilere gitmeye gerek yok, dış güçleri lanetleme edebiyatına da girmeye gerek yok. Şöyle, müdahale ve dayatmalarla geçen son elli yılımızı masaya yatıralım, günah/hata/suç/ihmal bilamçomuz ortaya çıkar.
En gelişmiş ülkelerden de örnek vermeyeceğim.
Kurtuluşu için asker gönderdiğimiz ve 1980’lerde her şeye muhtaç olan Güney Kore; sanayi, teknoloji, dış ticaret ve teknik donanım olarak bizi geçmiştir.
Atom bombasıyla yıkılan, depremlerle sürekli sarsılan, üstelik kara bağlantısı olmayan adalar ülkesi Japonya bizi geçmiştir.
Bilimsel bilinç, hukuk zihniyeti, sorunu algılama ve çözüme kavuşturma sanatının bizde kalıcı bir toplumsal karşılığı olmadığından; buna uymayanların, işe yarar bir yaptırımı da olmadığından, dönme dolap sistemiyle yol almaktayız.
Seçimlerde seçmen, politikacılara ne istemişse; umutla, güvenle vermiştir.
Ama onların bir kısmı da demokratik hassasiyeti, anayasaya uygun bir şekilde sürdürememişlerdir.
Bir kaç örnek vererek, hafızalarımızı tazeleyelim. 90’lı yıllarda İLKSAN skandalı patlayınca dönemin başbakanı;
"Size mi soracaktım.Verdiysem ben verdim" diyebilmiştir. İnsan evinden bir fazlalık eşya verirken bile, eşine sorma nezaketi gösterirken, devleti yönetenler, anayasal sorumluluğunu hatırlama ihtiyacı hissetmemişlerdir.
Yine 90’lı yıllarda, Bursa’nın İznik ilçesinde kurulan ABD’li şirket Cargill’in yatırımı; yerel yönetim, siyasetçiler ve çevre kuruluşlarının eleştiri konusu olmuştu.
Bir sonraki dönemde başbakan olan zat da aynı geleneği sürdürerek; "Ben söz verdim, bu yatırım yapılacaktır" diyerek, bireysel inisiyatif ve takdir yetkisini kullanarak, tartışılmasından rahatsız olmuştur.
Yine yakın bir dönemde; "ne istedilerse verdik, aldatıldık. Allahım ve milletim affetsin" diyen yöneticilerimiz de olmuştur.
Bunlar dedikodu, yalan, iftira, siyasi magazin bilgileri değildir.
Böyle bir söyleme ben ihtiyaç duymam.
Merak edenler gazete arşivlerine bakabilirler.
Peki bu istikrarsız, güvensiz, hukuka aykırı ortamdan nasıl çıkarız?
Daha önceki makalelerimde detaylandırmıştım.
Güçlü, katılımcı, özgürlükçü, adil bir anayasa ile. Anayasa’ya da Referandum kurumu ekleyerek çıkabiliriz.
Yılda gerekiyorsa beş kez referandum yapılsın, demokrasi doğrudan işlesin.
İsraf ve zaman kaybı olarak görmeyiz.
Şüphe uyandıracak, güveni sarsacak, gündemi meşgul edebilecek her konuyu referandum ile halka soralım.
Sonuca hep birlikte razı olalım.
Deneyimli beş akademisyeni gönderelim İsviçre’ye araştırma yapsınlar, referandumla hangi kazanımları elde etmişler, bilgi edinsinler.
Referandum kurumu üyeleri; yargı üyelerinden, TBMM, akademisyen, barolar birliği ve iş dünyası temsilcilerinden oluşabilir. Gelen referandum taleplerini karara bağlar, YSK’ya iletir.
Alan memnun, satan memnun olabilir
fakat ben memnun ve razı değilim.
Okuduğum o güzelim kitaplar, tezler, bilimsel makaleler; böyle bir yazı yazmamı emrediyorlar. Ben de; bilim kültür, sanat, mantık, adalet ve edebiyatın gönüllü neferiyim.
Kusurlar benim, kazanımlar tüm insanlığın ortak ve evrensel mirasıdır.
Sevgilerimle
Samsun, 07.12.2020
Ali Rıza Malkoç