- 1074 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
DEVRİM
80 askeri darbe sonrası valilik emriyle Bingöl Yetiştirme Yurduna grup öğretmeni olarak atanmıştım.
Yaklaşık 30’u kız olmak üzere 200 çocuk vardı yurtta. Zemin katta beş derslikli ilkokul, idari birimler ve yemekhane, üst iki kat ise yatakhaneydi. Bodrum katta kalorifer dairesi, çamaşırhane ve banyo bulunuyordu.
Çocukların birçoğu sahipli olup yetim ya da öksüz çocuklardı ama ikisi vardı ki kimsesiz olarak gözüküyorlardı. Devrim ve Ziya, yurdun en küçükleriydi. Çocuk yuvasında olmaları gereken yaştaydılar. Bingöl ‘de çocuk yuvası olmayınca yetiştirme yurduna yerleştirilmişlerdi. Bakıma ve korumaya en çok muhtaç olan bu iki çocuktu.
Erkek çocukların yatakhanesinin bir bölümü demir parmaklıklarla ayrılmıştı. Bu bölümü kız çocukları yatakhane olarak kullanıyorlardı. Akşam etüdünden sonra kızlar bu bölüme adeta hapsoluyorlardı. Demir parmaklıklar kapanarak kocaman bir kilitle kilitleniyor ve kilidi nöbetçi öğretmene veriliyordu. Güvenlik açısından amenna ama özgürlük ve psikolojik açıdan hiç hoş olmayan bir durumdu.
Bu durum beni çok rahatsız etmişti. Kısa süre sonra benim idareciliğim onaylanmış ve ısrarlarım üzre o zamanın Bingöl Valisi İsmet Metin yurt bahçesinde huzurevi için inşa edilen binayı kız yurdu olarak tahsis etmiş beni de bu bölümün sorumlu idarecisi olarak atamıştı.
Tam o sırada canım ablam Emine Hacıoğlu da yurda atandı. İkimiz el ele vererek kısa sürede o bölümü 30 çocuklu kocaman eve dönüştürmüştük. Canla başla çalışıyorduk. Çoğu zaman 48 saat nöbet tutuyorduk. Kızlara dikiş, çamaşır yıkama, kişisel bakım vs konularında bilgi aktarımı yapıyorduk. O zamanlar hazır giyim çok da gelişmemişti. Evlerimizde Devrim ve Ziya için iç çamaşırları dikip getiriyorduk deste deste. Biz dikip getiriyorduk haftasına bir tane kalmıyordu. Sonra öğrendik ki hizmetli kadrosu bu çamaşırları yıkamayıp çöpe atıyordu. Tüm uyarılara rağmen yıkanmayınca, çareyi kendimiz yıkmada bulduk. Kendi evlerimizi ihmal ediyor ikinci evimiz yurt için, yurttaki çocukların mutluluğu için çabalıyorduk.
Erkek olmasına rağmen Ziya’yı da bizim bölüme almıştık. Sağ olsun ablaları Devrim ile Ziya’ya adeta ablalık ediyorlardı. Birbirlerine sağlam bağlarla bağlıydılar. Mesut mutlu yaşıyorduk kocaman bir aile olarak. İşleri yoluna koymuştuk. Çocuklarımız da biraz daha büyümüştü. Ortaokulu bitiren kızlarımızın birçoğunu sağlık meslek liselerine yerleştirdik. Zamanla bizim çocuklarımız bakıma muhtaç olunca yurttan ayrılma istedik ama bizi ayırmadılar çareyi il dışı tayin istemede bulduk ama yavrularımızla bağımızı hiç koparmadık.
O dönem yurtta barınan yavrularımızın birçoğu şu anda meslek sahibi olup kendi ayakları üstünde durarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Hatta çok iyi yerlerde yetki sahibi yavrularımız da var. Çalışma hayatını tercih etmeyip ev hanımı olarak da mükemmel anne olanlar da var. Hepsiyle ayrı ayrı gurur duyuyorum.
Her biri yaşam çizgisinin inişini de çıkışını da göğüslerken biri var ki yaşam çizgisinde hep dibe vurdu… Duydum ki kaybetmişiz… Tutunamadın, yaşam ipi hep elinde kaldı… Devrim, sahipsizim, kimsesizim yaşamın ilk ağlayışında da yalnızlığa terk edildin, son nefesinde de yalnızlar mezarlığına yol aldın… Ah be Devrim’immmm, ah be yavrum acıların dinmiştir artık. Bu fani dünyada kalıcı bir yuvan olmadı. İnsanlık olarak biz sana borçluyuz. Sen alacaklı gittin bu yamuk yerküreden Ne desem ne yazsam akşamları evime giderken Yetiştirme Yurdunun dış kapısına kadar eteğimi tutup, “Anne beni de eve götür. Ben de geliyorum!" diyen sesin kulaklarımdan ve elimi öperken dişlerini etime gömdüğünde hissettiğim acı yüreğimden gitmez. Bu dünya sana bir can borçlu…
Mekanın cennet olsun inşallah. Allah rahmet eylesin...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.