Ehmedê Xanî (Ahmed-i Hani)
Hayatı:
Ahmed-i Hani’nin doğum yeri 1651’de (Bazîd) Doğubeyazıt’tır. Ahmedi Hani’nin ailesi aslen Hakkâri’nin Han köyünden gelip Doğubeyazıt’a yerleşmişler, Ahmed-i Hani de burada dünyaya gelmiştir. Han köyü Hânî Aşiretine bağlı bir köydür. Han köyünde doğmuş olması ve Hani aşiretine bağlı olmasından ötürü Ahmed-i Hani olarak tanınmasını sağlamıştır.
Bir çok kaynak onun büyük dedesi Rüstem, babasının adının Şeyh İlyas, annesinin adı Gulnigar olduğunda hem fikirdir.
“ Hanîler ailesinin “Mela” (Molla) ünvanını aldığı bilinen ilk ferdi olan Îyad veya Eyad Ahmed-i Hani’nin dedesidir. Fıkıh ilmindeki derinlemesine bilgisinden dolayı Mela olarak meşhur olan bu zatın vefatından sonra yerine oğlu İlyas geçer. Kendisi de ilim tahsil edip icazet alır ve Bayezîd’de “Müderris”lik yapar. “
Hani ilk eğitimini babası Şeyh İlyas’tan fıkıh derslerini alarak başlar. Daha sonra Doğubeyazıt’taki Muradiye, Ahlat ve Bitlis medreselerinde dini ve tasavvufi konularda öğrenim görür. Bununla da yetinmeyerek Bağdat, Şam, Halep’teki medreselerde tanınmış müderrislerden ders görmüştür. Farklı yerlerdeki farklı müderrislerden dersler almış olması sayesinde Antik Yunan felsefesini, tasavvufi öğretileri öğrenmiş, bunun dışında nahv, sarf ve belagat konularına da iyice hakim olmuştu.
Farklı mendereslerde farklı müderrislerden aldığı dersler sayesinde, önemli sofi Şihabeddin Sühreverdî, Farabi, Feqiyê Teyran, Molla Ahmed-i Ceziri gibi önemli İslam alimleri ve tasavvufçuları incelemek ve görüşlerini öğrenmek fırsatını bulmuştu.
Muhyiddin İbn Arabi, Ali Hariri, Firdevsi ve Ömer Hayyam’ı da tanımış onların düşüncelerinden de etkilenmişti. Oldukça iyi düzeyde Arapça ve Farsçayı öğrenmiş, Osmanlıcaya hakkı ile vakıf olmuştu. Ana dili Kürtçe olan şair Türkçeye de hakimdi. Dört dili de mükemmel olarak bilen Ahmed-i Hani Suriye ve Irak’taki medreselerde Panteizmin kuramcıları olan Platon ve Aristoteles’in panteist düşüncelerini de çözümlemiş, ihtimal ki panteist düşüncelerin İslam Tasavvufuna yansımasını Muhittin Arabi ve Farabi’nin düşünceleri karşılaştırarak idrak etmeyi de başarmıştı.
Firdevsi ve Ömer Hayyam’ı Farsça okumuş, bu dev İran şairlerini Farsça okuyarak idrak etmiş olmalıydı. Şüphesiz ki Mem u Zin’i yazmasında Şehname’nin önemli bir rolü vardı.
Irak ve Suriye’deki medreselerde ise Astronomi ve astroloji konularında da hayli bilgi sahibi de olmuştu. Devam ettiği medreselerden icazetini aldıktan sonra Doğubeyazıt’taki Muradiye medresesine müderris olarak atanır.
Hayatı hakkında edinilen bilgilerden yola çıkarsak Ahmed-i Hani’nin hayatında o yıllarda Doğubeyazıt Beyi Mir Muhammed’in önemli bir yeri vardır. Zaten bazı eserlerinde Ahmed-i Hani, Mir Muhammed Bey’e olan sevgi ve saygısını dile getirmiştir. Bu nedenle Mir Muhammed Bey’in Ahmed-i Hani’ye hamilik yaptığı onu kollayıp gözettiği hatta onca medresede tahsil görmesinde dahi öncülük ettiği hatta tahsil masraflarını karşıladığı dahi söylenebilir. Nitekim Topkapı Sarayı’ndan sonra Osmanlının en muhteşem sarayını yaptırtan Mir Muhammed Bey’in Ahmed-i Hani’ye hamilik yapmış olması Ahmed-i Hani için önemli bir destek olmuş olsa gerektir. İshak Paşa Sarayı’nda kâtiplik de yapmış olan Hani, aynı zamanda Mir Muhammed Bey’in de kâtibi olmuştur.
Kaynaklar, Mir Muhammed, Doğubeyazıt’taki İshakpaşa Sarayı’nın temelini attırırken (1674) Ahmed-i Hani’nin bu temele dua ettiğini yazar. Nitekim Ahmet-i Hani, bu yıllarda Beyazıt’ta Muradiye Cami’sinde imam olarak görev yapmaktadır.
Doğubeyazıt’taki medreselerde çocuklara İslam fıkıhı ve Arapçayı öğreten Ahmed-i Hani, herkesin Arapça öğrenmesi gerektiği düşüncesi ile küçük bir Arapça-Kürtçe sözlük de hazırlamıştır. Kuran-ı Kerim’in anlamak için Arapçanın öğrenilmesini elzem olarak görmüştür. Eserlerinden çıkarılabilecek öz düşüncelere göre halkın çocuklarına Arapçayı öğretmeyi ve eğitmeyi amaçlamıştır. Okuryazar olmayanların kıyamet gününde Kuran-ı okuyamayacak ve bilmeyecek olmasının doğuracağı zararların endişesini taşıyarak herkesin Arapça öğrenmesi gerektiğini savunmuştur.
Ahmed-i Hani, Nûbihara Biçûkan (1683) adlı 954 Arapça sözcük içeren eserini çocukların Arapça dersleri öğrenmelerine yardımcı olmak için hazırlamış ve bu eserini neden yazdığını şu şekilde ifade etmiştir. “Bu sözlüğü Kürt çocukları ilmi öğrendiklerinde, okuduklarında zorluklarla karşılaşmasınlar diye çıkarttım” . Bu eseri Kürt âlimleri tarafından çok beğenilmiş medreselerde Arapça öğretimi için de bir ders kitabı olarak kabul görmüş, Cumhuriyet döneminde bile Kürt medreselerinde bu eserin okutulmasına ve ezberletilmesine devam edilmiştir.
Ağrı ve Doğubeyazıt’ta zaman zaman şeyh olarak kabul edilmiş ve Hani Baba adıyla da anılmış olan Ahmed-i Hani 1707 yılında Doğubeyazıt’ta hayata veda etmiştir. Edebiyat, şiir, tarih, astronomi ve fıkıh ile ilgili pek çok eser yazan Ahmed-i Hani’nin Türbesi Ağrı Doğubeyazıt’tadır.
Düşünceleri:
Eserleri ve düşüncelerine bakıldığında Ahmed-i Hani’nin Şafiî olduğu, itikadi mezhep olarak Sünnî-Eş’arî, tarikat olarak Nakşibendî tarikatına mensup olduğu anlaşılmaktadır. Şeyhlik ve sofuluğun ancak keramet, ilim, okuma ve amel ile olacağını ifade etmiş, Müslümanların bağlanacağı tarikatın İslam’ın tasvip etmediği hurafelerle dolu bir tarikat olmamasını aksine, bu tarikatın İslam Şeriatına uygun olması gerektiğini savunmuştur. Ancak böyle bir tarikatta inzivaya çekilen sofunun inzivaya çekildiği zaviyenin hücresinin bir ilim hücresi olabileceğini iddia etmiş, kısaca, Melami, Batıni, Hayderi Hurufi tarikatlara karşı çıkmıştır.
Ahmed-İ Hani, bir ümmetçidir. “Otoritenin hukuk ile evlenerek, onunla yekvücut olmasını “ savunan Ahmed-i Hani, hiçbir kavmin diğerinden üstün olmadığını, üstünlüğün ilim, inanç ve takvada olduğunu savunur.
İnsanların kavim kavim yaratıldığını ama Müslümanların ise din kardeşi olduğu fikrindedir. Farabi’nin öğretilerini ilke edinmiş olduğundan Farabi’den kaynaklı olarak “ insan köleliği reddetmeli ve hür iradeyi esas almalı “ diyen Ahmed-i Hani: “ İnsan iradesinin, Kâinatın efendisi” olduğu düşüncesindedir. Farabi’nin düşünceleri ile de “ İslam devletlerinin ve halifeliğin icrasının tek kişinin idaresinde değil,bir kurul ile yönetilmesi gerektiğini, yönetici kurumun da tıpkı Dört Halife devrinde olduğu gibi seçim ile oluşmasını savunmuştur. “Devletin başındaki otoriteye sadık olmak gerektiği düşüncesinde olan Ahmed-i Hani, millet düşüncesinden ziyade ümmet düşüncesine önem vermiş, Müslümanların kardeşliği ilkesini savunmuştur. Kürtlerin hiçbir yönü ile Arap Türk ve Acem’den geri olmadığını ifade eden Ahmed-i Hani, Kürtlerdeki aşiret sistemi yüzünden Kürtlerin birbirlerinden koptuklarını, birlik sağlayamadıklarını ve iyi yöneticilerden yoksun olduklarını savunmuştur.
Eserlerinde İslam kardeşliğini savunan Ahmed-i Hani, Müslüman milletlerin hepsine de saygı duymuş, hatta bu düşüncelerini pratiğe de geçirerek kimi şiirlerinin her bir mısrasını Kürtçe, Farsça, Türkçe, Arapça mısralarla yazmıştır.
Eserleri:
Mem û Zîn (Mem ve Zin’in aşk hikayesi)
Nûbihara Biçukan (Küçüklerin Baharı)
Eqîdeya Îmanê, (İman’ın Akidesi veya İnanç Risalesi) Ahmed-i Hani’nin Kürtçe eseri, genel anlamda İslam’ın temellerini içeren, dini konuları işleyen bir kitaptır. Şiirsel bir dille yazılan kitap yetmiş üç beyitten oluşmaktadır.
Eqîdeya Îslamê, (İslam’ın Akidesi)
Fî Beyanî Erkanî Îslam, (İslam’ın Temelleri)
Erdê Xweda, [Allah’ın Arzı], (Astronomi ve Coğrafya ile ilgili eser)
Dîwana Helbestan, (Şiir Dîvanı)
Şêrên Fîlozofî [Şi’rên Fîlozofî] (Filozofik Şiirler)