- 478 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
“İLİM KENDİN BİLMEKTİR”
Her insan; dürülüp katlanmış, âdeta etle kemiğin içerisine saklanmış bir âlem gibidir. Deyim yerinde ise keşfedilmeyi bekleyen bir yıldız, bir cevher, bir derin denizdir. Bundan böyle her insanın, bilinmeyi ve ortaya çıkarılmayı bekleyen çok sayıda becerisi, özellik ve güzelliği vardır. Yeri geldikçe bu özelliklerin bilinmesi, tanınması ve insanlığın yararına sunulması gerekir. Bunu ilk yapacak kişi, önce kişinin bizatihi kendisidir. Bu da insanın kendini tanıması, bilgi ve irfan sahibi olmasıyla mümkündür. Biz de buradan hareketle, Yunus’un, o çok bilinen “İlim ilim bilmektir/İlim kendin bilmektir” dizelerinden yola çıktık; ilmi tanımlamaya, kendimizi tanımaya; ilmin kişiliğimize ve kendileşmemize olan katkılarını anlamaya çalıştık.
İlim; bilgi, irfan, ülkü, öğrenme; bilinmeyen, kapalı olan bir gerçeği anlama gibi manalar taşıyan bir kelimedir. İnsanın doğasında, merak denilen; bilinmeyeni anlama, kapalı olanı ortaya çıkarma arzusu şeklinde tanımlayabileceğimiz derin bir dürtü vardır. İşte ilmin ortaya çıkışında, böylesine genişleyip benimsenmesinde bu merak denilen dürtünün payı büyüktür. Bu nedenle atalarımız “merak ilmin hocasıdır” özlü sözünü söylemişlerdir. Merak, insanın doğuştan getirdiği bir histir. Yaşı, vakti ve saati yoktur. Büyük küçük, hemen herkes kendine göre bir merak içerisinde hayatını sürdürür. Hatta bu his, beş-on yaşındaki çocuklarda daha yoğun biçimde yaşanır. Çünkü onlar dünyaya henüz yeni gelmişler, yeryüzüne yeni misafir olmuşlardır. Dolayısıyla bu yaştaki çocuklar, başta kendileri olmak üzere, hemen her şeyi merak ederler, tanımaya ve anlamaya çalışırlar. Bu nedenle yakınlarına, anne ve babalarına; sık sık “ben neyim, nereden geldim, bu ne, şu ne” şeklinde soru yağmuruna tutarlar.
İlmin ve öğrenmenin yaşı yoktur. Dinimize göre kadın erkek herkese ilim öğrenmek farzdır. Kur’an, ilmin önemini vurgularken “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu!” ifadesini kullanır. Peygamber Efendimize göre, ilim mü’minin yitiğidir, onu nerede bulursa alır. Hatta ilim, Çin de bile olsa, mü’minler gidip onu öğrenmelidir. Bu, dinimizin ilmi evrenselleştirdiğinin ve ona kutsal bir değer atfettiğinin göstergesidir. Bilgiye değer veren, saygıdeğer bir insandır. İlim öğrenen bir kişi, başta kendisi olmak üzere dünyayı, hatta tüm varlık âlemini tanımaya, bilmeye ve öğrenmeye çalışır. Sonunda kendisi, Rabbi ve varlık âlemi arasında büyük bir akli ilişkinin olduğunu fark eder. İlmini ilerlettikçe kendisinin ne kadar muhteşem bir varlık olduğunu anlar. Bununla birlikte yetmezlik ve acizliğinin de o nispette büyük olduğunu idrak eder.
Dinimize göre ilim öğrenmenin yolu okumaktan geçer. Bundan böyle Kur’an’ın ilk emri “oku” olmuştur. Ancak Kur’an-ı Kerim bize bu emri verirken, “nasıl okuyacağımızı” belirtmiştir ama; “neyi veya neleri” okuyacağımızı belirtmemiştir. Buradan, Allah’ın adını anarak faydalı olan her şeyi okumamız gerektiği gibi bir anlam çıkmaktadır. Zira başta dünyamız olmak üzere bütün varlık âlemi; yer gök, güneş, ay-yıldız, gezegen, galaksi ve nebülözlerin tümü, aslında ilahî bir kitaptır. Yani bütün varlık, Kur’an’ın maddi açılımıdır. Bununla beraber, insanın bizatihi kendisi başta olmak üzere tüm canlılar, biyolojik ve bitkisel oluşumlar, bu kozmik kitabın bir nevi üniteleridir. Buradan hareketle insanoğlu, ilminin ve arayışının bir merceğini Kur’an’a ve kâinat kitabına diğer merceğini de kendi iç âlemine yaklaştırmalı, Allah’ın kudret ve azametinin yakinen bilincinde olmalıdır. Bu nedenledir ki “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözünün, İslam literatüründe önemli bir yeri vardır. Yunus’un da, yazımızın girişinde yer verdiğimiz dizeleri ile varmak istediği sonuç budur. İnsanın okumasından amaç, kendini bilmesi ve tanıması; buradan da âlemlerin Rabbi olan Allah’a ulaşması…
Son yıllarda dünyanın ve Müslüman toplulukların en büyük psikososyal problemlerinden biri, insanın önce Allah’ı, ardından kendini unutması; dolayısıyla “kendi olamaması” ve “yabancılaşma” denilen kronik bir sorunla karşı karşıya kalmış olmasıdır. Bunun önde gelen nedeni, insanın önce Allah’tan uzaklaşması; sonra da kendini tanımaktan ve kendisiyle yakınlaşmaktan kaçınması, sürekli kendinden firar etmesi, dolayısıyla mutluluk ve huzuru kendi iç âleminin ve gönül dünyasının dışında aramasıdır. Nitekim Haşir suresinin 19’uncu ayetinde insanın bu zaaf ve yanılgısına dikkat çekilmekte “Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın” buyrulmaktadır.
O zaman, kendimizi unutmamak için Allah’a yakın olmamız gerekmektedir. Zira kendini bilen Rabbini bilmiş veya Rabbini bilen kendini bilmiş olur. Sonuç itibariyle Rabbini ve kendini iyi bilen, dahası bilgide ve ilimde belli bir olgunluğa erişen kişilerde bazı üstün özellik bulunur. Her şeyden önce bu insanlar dopdolu, olgunlaşmış buğday başakları gibidirler. Ruhen dengeli, mütevazı ve akıllıdırlar. Gereksiz ve boş işlerle uğraşmazlar. Sürekli çevrelerini aydınlatır, insanlığa faydalı işlerle uğraşırlar. Çünkü onlar hem kendilerini, hem kendilerini yaratan Allah’ı, hem kendileriyle beraber yaratılan tüm canlı ve cansız varlıkların farkında ve şuurunda olan kimselerdir. Ayrıca bu insanlar sevgi dolu, mutlu ve huzurludurlar. Allah onlardan razı, onlar da Allah’tan razıdırlar.
Dolayısıyla böyle bir ruhsal olgunluk, insana, kendi dışındaki dünyayı daha rahat anlamlandırma yetisi kazandırır. Âdeta gözü, gönlü, kalbi ve ufku açılır. Çevresinde olup biten her şeyden haberi olur. İnsan, kendi iç dünyasını keşfettiği nispette dış dünyayı tanımış ve anlamış olur. Hem kendisi hem başkaları ile iyi geçinen, dengeli ve barışık bir yaşam sürer. Kendi gücünü, zayıf noktalarını, hata ve yanlışlarını daha net görür. Özgüveni artar, aşağılık ve üstünlük komplekslerini aşar. Rahatlıkla kendini eleştirir ve muhasebeye tabi tutar. Kısacası, hem halkın hem Hakkın sevdiği kişi hâline gelir.
Yazımızı, Irak’ın ünlü filozof ve şairi Cemil Sıtkı Ez-Zahavî’nin ilimle ilgili yazmış olduğu bir şiirin dizeleri ile bitirelim:
Bir ışıktır ilim, herkes elinde olsun diye onu arar;
Cahillikse karanlık gibidir her yeri çepeçevre sarar
İlimdir güçleri, güçlüklere karşı dimdik duranların
İlimdedir kolaylığı, hayatta başa gelen zorlukların
İlimdedir ticaret ve kazancın o geniş geniş kapıları
İlimdir düzelten inanç ve mezhepteki bozuklukları
Mesut ÖZÜNLÜ