OKUL YOLUNDA BİR GÜN
Ayağımızda cızlavet te denilen lastik ayakkabılar, sırtımızda çanta bir sabah yine okul yolundayız. Lastik ayakkabıları ayağımıza giydikten hemen sonra terlemeye başlar, biraz ilerledikten sonrada ayaklarımızı üşütmeye başlardı. Bir buzdolabı gibi idiler mübarekler sıcacık havada bile içten içe ayaklarımızı üşütüyorlardı. Yolda yürürken kara bata çıka yürüyorduk. Tipi ve rüzgar bazı yerlerde hiç kar bırakmamış almış götürmüştü. Bazı yerlerde ise dağ gibi tepecikler, köylülerin şivesi ile kürtük yığmıştı.
Yol boyunca sohbetler derinleşiyor, muhabbetler koyulaşıyor, muhabbetin tadından yenilmez oluyordu. Çünkü bu muhabbetler olmasa saatlerce uzayıp giden yollar çekilmez olurdu. Hani atalarımızın “Aç tavuk kendini darı ambarında zannedermiş” deyimi yine hatırlanıyordu. Çünkü bu koyu sohbetlerin en tatlı yerinde bir bardak çay, göğermiş peynir lavaş ekmeği insanın hatırlayacağı ilk şey olurdu. Bizde keşkeler ile birlikte kuru ekmek ve peynire razı oluyorduk. Çileli ve meşakkatli o yolculuk şimdi anılarımızı tazeliyor, hasret duyduklarımızı hatırlıyorduk.
Okul yolculuğu kervanına, yol üzerinde bulunan köylerden öğrenciler, yaşlı amcalar, teyzeler katılmış oluyordu. Her kişi kendi yaş gurubuna göre kendine bir arkadaş buluyor. Yine en koyu muhabbetler bal kaymak tadında koyulaşıyordu. Amcalar hayvanların durumundan, ot ve samandan bahsediyor. Gençler okul işlerinden hayatın içinden gelen günlük işlerden, öğretmenlerden derslerden bahsediyordu. Bir amca okuyun adam olun, biz okuyamadık bizi okutmadılar diye dert yanıyor, hatta daha da ileriye gidiyor; beni okutmuş olsalardı ben büyük adam olurdum, diye iç geçirmişti.
Zaman ilerlemiş, güneşin tepe noktasına ulaştığı bir zaman, topluluk bir bir derenin üzerinden geçiyordu. Herkes itina ile buz tutmuş derenin üzerinden yavaş yavaş geçerken, ben çabuk geçeyim derken buz kırıldı ve ben cumburlop soğuk suya düştüm. Alalece beni sudan çıkartıp, ıslanan elbiselerimi çıkardılar. Kuru elbiseler çantadan çıkarıp giydim. Annem çorap koymayı unutmuştu. Babamın amcasının oğlu Nurettin Amca cebinden çorap çıkardı bana verdikten sonra yola devam ettik. Sabahtan beri yirmi kilometre yol yürüdükten sonra Karaçuha tren istasyonuna varmış oluyorduk. Tren istasyonu sıcak oluyor, yorgunlukta üzerine eklenince, tatlı uykumuz geliyordu.
İstasyonda Banliyo treninin düdüğünü duyunca içimizdeki heyecan mutluluğa dönüşmüş oluyordu. Kendimizi trenin kompartımanına attığımız zaman değmeyin keyfimize. Bir saatlik yolu sohbet ederek, etrafı seyrederek geçiriyorduk. Her neyse okul için kiralamış olduğumuz, topraktan damı olan ve havaya bulut gelmeden sağanak yağış başlayan evimize kendimizi atıyorduk. Ertesi günü okul başlayacağı için sabahtan erkenden uyanamamıştım. Geç bir saatte uyandım. Suya düştüğüm için ayaklarım baya üşümüştü, işte o üşümeden dolayı ayaklarım davul gibi şişmişlerdi. Ben üç gün okula gidememiştim……… Kalın sağlıcakla.
Muammer KARS 22.11.2020
,