- 584 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ameliyat günü
Cumartesi sabah saatleri, hazırdık, az önce aradığım taksi gelmiş resepsiyondan haber vermek için odanın telefonu arıyorlardı, her şeyi olduğu gibi bıraktık ve belirli belirsiz mutlu ve acı bir bakışla taksiye binip yola çıktık. Yol süresince hiç konuşmamıştık, sadece o koca şehri, bir taksi camından izleye izleye ömrümün en uzun yolculuğunu yapıyordum. Başı bu defa omzumda değildi, o da taksinin camına başını koymuş arada cama yansıyan cismimi süzüyor, yüzümü okşuyordu. Hastaneye gelmiştik, bilindik birkaç işlemden sonra odaya kadar çıktık, yirmi beş yaşlarında, sarışın, yeşil gözlü ve beyaz önlüklü hemşire gelmiş ameliyat için hazırlayacağını ve dışarı çıkmamı söyledi.
On dakika sonra kapı tekrar açıldı ve hemşire dışarı çıktı, herhangi bir sorun olmadığını birkaç dakika sonra ameliyathaneye alacaklarını söyledi. İçeri girdiğimde, iri gözleri adeta çekilmiş ve ameliyat elbisesi içinde zayıf teninin kaybolduğunu gördüm.
Gel der gibi başını salladı, yanına gittim, eğilmemi söyledi ve öptü. İri gözleri nemlenmişti, ellerini tutup korkmaması gerektiğini, yanında olduğumu, iyi olacağını söyledim. Belli etmiyordum ama ondan daha çok korkuyordum. Ya bu masadan kalkamazsa? Sadece aklımda bu düşünce vardı.
Ne diyeceklerdi ölürse?
‘’Muhtemelen ölüm sana yakışmadı. ’’
Bunu da dirisini beğenmeyenler söyleyeceklerdi.
Hemşire, yanında iki hasta bakıcıyla beraber kapıya vurup odaya girdi, hazır mısınız? Diye sordu, o tüm dikkatini bana vermiş, ‘’hayır girme bu ameliyata’’ desem, yataktan fırlayıp bir kuş gibi gökyüzüne süzülecekti.
Yolculuk süresince, ağrıdan nasıl acı çektiğine şahit olmuştum, bunu diyemezdim.
Hazırız dedim, altdudağını büzmüş küsmüş küçük bir kız çocuğu edasıyla bana bakıyordu, babanın, kız çocuğuna kızdığını belli etmek için kaşlarını hafif çatması gibi kaşlarımı çatıp sonra güldüm. Çok da önemsediğimi söyleyemem bu küskünlüğünü, çünkü acı çekiyor olmasına tahammül edemiyordum.
Biraz sonra ellerimizi ayıracak olan ameliyathane kapısının önüne kadar gelmiştik. Bu bakışı hatırlıyorum, ama nereden?
Sarıldık ve gittiği geceden sonra ilk kez onu öpmüştüm. Bekliyorum, dedim.
Gözlerinden yaşlar daha az önce giydiği önlüğüne kadar çoktan ulaşmıştı bile, ağlamak istiyordum ama bir şeyler engel oluyordu, neydi bu? Gurur mu? Yoksa ona karşı güçlü görünme çabası mı? Bunu hiç bilmiyordum.
Aramıza mesafe koyan o lanet kapı kapanmıştı, duvarın dibine çömelip, ellerimi dizlerimin arasına alarak düşünmeye başladım.
’‘Daha dün, ne kadar da mutluydu, Beşiktaş sahilini dolaşıp, oradan Kadıköy ve barlar sokağı, âşıklar caddesi ve koskoca İstanbul’u o yoruldum diyene kadar dolaşmıştık. ’’
Onca zaman sonra aynı odada eskisi gibi kitap okuyarak onu uyutmak, kokusunda kendimden geçmem, gülüşünde huzur bulmam, bitiyor mu şimdi tüm bunlar? Yoksa bunlar bir fragmandı da film yeni mi başlıyordu?
Saat geçmiyordu, gireli daha on beş dakika olmuş ve muhtemelen ilaçla uyutmaya çalışıyorlardı. Huysuzdu biraz, kimse ona zorla bir şey yaptıramaz ve eğer uyumayı istemiyorsa kolay kolay uyutamazlardı, bunu demeli miydim acaba hemşireye?
Hastane duvarları üzerime geliyordu, dışarı attım kendimi, yoksa çıktığında beni güçsüz görmesini istemiyordum.
Bir çay alıp sigara yaktım, onunla geçen her an gözümün önünden bir film şeridi gibi geçiyordu ama kötüleri atlayarak.
Ne kadar geçti bilmiyorum ama şimdiden art arda sigaralar yaktığımı hatırlıyordum, bir sigara daha içtikten sonra içeri girdim, çıkarsa beni görmeliydi.
Ameliyathane kapısının önünde duran sandalyelerden birine oturmuş o kapının her açılışında ayağa sıçrarken buluyordum kendimi ama hiç birinde çıkan o değildi, hatta onun hakkında bilgi alabileceğim kimse değildi.
Neden sormadım ki ameliyatın kaç saat süreceğini! Ah benim akılsız kafam, insan bunu nasıl unutur?
Dakikalar geçmiyor geçse de her geçen dakika içimdeki korkuyu tüm vücuduma yayıyordu, bunu hissedebiliyordum.
Ya çıkamazsa? Ya ölürse? Nasıl affedebilirdim kendimi?
Neyse düşünme şimdi bunları, o güçlü bir kadın çıkacak ulan o ameliyattan. Kendimle konuşuyordum bunun farkındaydım. Konuşacak kimse yoktu, beyaz duvarlar bile kararmış, karamsar olmak için her şey fazlasıyla hazırdı.
Yine kapı açıldı, çıkan onu ameliyata getiren hemşireydi, nasıl geçi ameliyat? Diye sordum. Gözlerini benden kaçırarak, uzaklaştı hemen.
İçimdeki korku gittikçe artıyor, kalp atışım göğüs duvarımı yıkıp dışarı fırlayacak gibiydi. Koridorda benden başka kimse de yoktu, ne yapacaktım şimdi ben, ya o öldüyse? Ya bir daha uyanamadıysa?
Düşünüyor olmak bile acı vericiydi…
Koridorun başından koşarak gelen yine bizim hemşireydi, öldü mü? Diye sordum, o an anladım ki, bunu sormak nasıl hasta yakını için zor ise hastane görevlilerine de aynı derece zordu. Ne diyecekti, hastayı kaybettik mi? Öldü mü? Ya da kanaması oldu, durduramadık mı? Kapı yine kapanmıştı…
Sorular, sorular… Beynimi kemiren onlarca cevapsız kalan belki de onun ölüsünü ya da dirisini görene kadar cevap bulunmayacak sorular.
Ameliyata gireli üç saat olmuştu ama hiçbir cevap alamıyordum, belki o uyuyor hiçbir şeyi duymuyordu ama o kapının önünde benim için hayat o girdiği andan itibaren durmuştu.
Tekrar dışarı attım kendimi, Allah’ım çıldırıyor muyum?
Art arda sigaralar yakıp içmeye devam ettim, bilmiyorum belki bir saat kadar sürdü bu.
Girsem o duvarlar arasında kafayı yemekten, girmesem ameliyattan çıktığını görememekten korkuyordum. Çok garip bir duyguydu bu.
Geçtim tekrar ve bir saat önce kalktığım sandalyeye tekrar oturdum, elime kitap alıp okumaya başladım ama okuduğum hiçbir şeyi anlamıyordum, galiba sadece göz egzersizi yapıyordum, oysa çok defa kitap okuyarak meditasyon yapmışlığımda olmuştu ama şimdi hiç işe yaramıyordu.
O son bakışı hatırladım şimdi, gittiği geceden kalma son bakıştı o, neden baktı ki yine? Bu hiç hoşuma gitmemiş üstelik içimde tıpkı yavaş yavaş yanan bir ateş gibi körüklemişti bu bakış.
Beş saat geçti ve hâlâ bir ses yok, acaba iyiye işaret miydi bu, kötü bir şey olsa şimdiye kadar mutlaka haber alırdım.
Dışarı çıksam mı, çıkmasam mı kararda veremedim. Kalırsam dört duvar arasında deli olmaktan, çıkarsam onun çıktığını görememekten korkuyorum.
Neyse biraz daha bekleyeyim…
Kapı açıldı, bizim hemşire ve yanında iki doktor kırmızı yazılı, otomatik açılan beyaz kapıdan süzüle süzüle çıktılar, neyin nesiydi yüzlerindeki bu ifade, yorgunluk mu, yoksa kötü bir şey mi oldu?
Korkarak sormuştum, ameliyatın zor geçtiğini, kistin tamamen alındığını, bundan sonra oluşabilecek her şeye rağmen tüm önlemlerini aldıklarını falan söylüyordu ama bir türlü ‘’iyi’’ demiyordu.
-Doktor bey, durumu nasıl?
‘’Stabil. ’’
-Stabil ne?
‘’Belirttiğim gibi zorlu bir ameliyattı, bir süre uyanmasını bekleyeceğiz, biz elimizden geleni yaptık’’ dedi.
İyiydi sanırım, bilemedim. Kapı tekrar açıldı, çıkan hasta bakıcı ve oydu, ‘’dün gece gibi nasıl da melek gibi uyuyordu. ’’ Odasına kadar götürdüler, ellerini tutuyordum ama bunu hissetmiyordu sanırım, hissediyor muydu yoksa, iyi görünmüyordu ama en azından sağ salim çıkmıştı.
Odaya geldiğimizde o hemşire odada bir şeyler hazırlıyordu sanırım serum ve ilaçlardı bunlar.
-Durumu nasıl? Diye tekrar sordum.
‘’Ameliyat iyi geçti dedi doktor bey, bundan sonrası onu gücüne kaldı’’ dedi.
Akşam ezanı okunuyordu, nihayet uyandı. Yorgun bakıyordu, hemen hemşireyi çağırdım onlar da doktorları çağırdılar, doktorlar durumundan memnun bir şekilde odadan ayrıldılar. Artık emindim, iyiydi.
Otel odasındaki gibi bir sandalye çekip başucunda oturmaya başladım, o tekrar uyuyordu. Bir süre sonra uyuyakalmışım, ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama ellerimde bir el gezinirken uyandım, ellerimi tutmaya çalışıyor ama tutmaya gücü yoktu sanırım, ya da anestezinin etkisi tam olarak geçmemişti. Ellerini tuttum, gülüyordu. İyiyim dedi, korkma, iyiyim.
Ağlamak istiyordum ama yine ağlayamıyordum, bir şeyler engeldi duygularımın coşmasına, anlam vermediğim her neyse bunlar anladığım tek şey engel olduklarıydı.
Üçüncü gün, nihayet taburcu edilecektik, ne yalan söyleyeyim ayaklarımı uzatıp hiçbir şeyin beni uyandırmasına izin vermeden günlerce uyuyabilirdim.
Taksi çağırıp otele geldik, odaya geçtik ve yiyecekler bir şeyler hazırlatmak için dışarı gidip geldim. Odasında öğlen yemeğini yedik, dışarı çıkmadık, yanımızda getirdiği bilgisayardan film izledik akşamın geç saatlerine kadar. İyice yorulmuştum yanı başında uyuyakalmışım, uyandırmamış bir süre sonra uyandım, saçlarımı okşuyor beni izliyordu. Sabaha kadar ikimiz de uyumadık ama yarın dönecektik. Sadece bir günümüz vardı, deli dolu yaşanacak bir gün. Memleketten arkadaşımı aramıştım, o ve eşi almaya geleceklerdi bizi, öyle de oldu. Geldiler birlikte bir süre gezdikten sonra geri döndük.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.