- 843 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
627 – SIKINTI
Onur BİLGE
“Sıkıntı,
O gün Tophane’de oturuyoruz. Kemer’e kadar engelsiz deniz manzarası önümüzde… Ufuklara kadar uzan, seyret, yudumla! Uçsuz bucaksız, sakin ve sessiz kuzu gibi yatıyor deniz…
Şehrin balkonundayız. Etrafta konuşanlar gülüşenler, eğlenenler… Koşuşan gülen oynayan çocuklar… Tirmisçi ve simitçi… Başlarında tepsiler, usanmadan dolanıyorlar… Yanık sesli iki çocuk… Tirmisçinin bıyıkları terlemiş. Öteki daha küçük…
“Şimitçi geldi simitçi… Kumru var! Gevrek var!” “Tirmis!.. Tirmis!..”
Kumrular uçuşuyor etrafta. Yere konup dökülen simit kırıntılarını yiyorlar. Kedinin biri pusuya yatmış. Sarılı beyzalı… Belli ki sokak kedisi… Sinsi ve sessiz, ön ayaklarını gizlemiş, bedenini geriye çekmiş. Atlamaya hazır vaziyette sinmiş. Kurulu tüfek gibi bekliyor. Birinden birini yakalayacak! Kuşlar da alışmış olmalılar. Galiba kanatlarına güveniyorlar. “Kaptan duysaydı aklımdan geçenleri “Allah’a güveniyorlar!” derdi.
Gelenler geçenler, fotoğraf çekenler… Yerliler, turistler… Konuşma sesleri, radyo sesi… Ben dalmışım, kaşlarımı çatmışım, suratımı asmışım, farkında bile değilim.
“Ne oluyor Necmettin?” “Hiç! Ne olsun ağabey!” “Dalmış gitmişsin de… Suratın mahkeme duvarından farksız! Yüzüne bakanın kırk yıl işi rast gitmeyecek! Bu ne hal birader böyle!.. Kendine gel! At üstünden o iç sıkıntısını!”
“İçimde bir boşluk… Boşluk mu benim içimde ben mi boşluğun… Derin bir kuyunun dibinde gibiyim. Fena halde etkiliyor bu içimin ıssızlığı beni. Melankoli midir nedir… Derin kederler içindeyim. Sebebini ben de bilmiyorum. Ölü müyüm, diri mi? Hayattan zevk almaz olduğumu hissediyorum. Başka bir şey bilmiyorum.”
“Bu ne? Bir baksana, bu ne?"
"Deniz... Aşkdeniz…"
“Ya bunlar?”
“Toroslar… Beydağları…”
“Şurası bir şey ifade etmiyor mu sana?”
“Liman… İskele… Nefis bir manzara…”
“Ya burası?”
“Kaleiçi… Eski Antalya… Asırlık evler, taş duvarlar, palmiyeler… Duvarları kaplayan sarmaşıklar, ağaçlar, çiçekler… Rutubet kokusu, deniz kokusu…”
“Bütün bu güzellikler burada duruyor, herkes bayılıyor seyretmeye, ya sen? Oturmuş, arpacı kumrusu gibi düşünüyordun! Denizde gemilerin mi battı oğlum! Uyan uyan! Üsküdar’da sabah oldu!"
“Ne yapayım? Elimde değil ki! Ben mi koydum içime bu Sıkıntı’yı! Cehennem azabı gibi… Ruhum sıkılıyor!”
“Allah, evvel emirde insanın içine huzur ve ferahlık versin! Aksi halde, cennet bile cehennem gibi gelir. Bütün güzellikler yok gibi olur. Fark etmezsin bile...”
“İşte aynı dediğin gibi… Her şey var ve tamam olsa da bir şey eksik… Sanki her şey eksik…”
“Eksik olan ne? Henüz Azrail’le karşılaşmadın. Sağlığın yerinde… Aç değilsin, açıkta değilsin! Derdin ne?”
“Atı alan Üsküdar’ı geçti! Üsküdar’da sabah olmuş, bana ne! Anlata anlata yoruldum. Seni de bıktırdım usandırdım. Haydi, bir daha bana anlattırma! Malum mesele abi!”
“Üzüldüğün zaman giden geri gelecek mi? Acaba o seni hiç aklına getiriyor mu? Kuzen falan diyordun… Sen burada kendini ye bitir, o orada keyif çatsın!”
“Ya ne yapayım? Nasıl kurtulayım bu iç sıkıntısından? Kederden gamdan daha kötü nasıl bir hal varsa öyle bir haldeyim işte!”
O sırada Müzeyyen Senar başlamaz mı “Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime… diye! Göz göze geldik. Gülümsedik. Sessizce anlaştık ve ikimiz de sustuk. Şarkıyı dinlemeye ve manzarayı seyretmeye koyulduk. “Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime… Perde i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime…”
“Tam da üstüne geldi! Benim için ısmarlama söyledi sanki! Nur olsun!.. Ne güzel de hakkını veriyor şarkıların! Tam derdimin tasamın üstüne…”
“Allah var! Ne gam, Necmettin! Al eline otuz üçlüğü… “Allah!” de… Sonra da yakın zamana kadar gönlüne gereken ferahlığı sağladığı için O’na şükret. Şükret ki nimetini arttırsın! Seni ancak sen kurtarabilirsin. Aksi halde kendisini dünyada ve ukbada kurtaramayan bedbahtlardan olursun. Haydi, dediğimi yap! Nefsine zulmetme!”
“Sen ne dersen o! Memnuniyetle…” diyerek yavaşça ayağa kalktım, sağ elimi pantolonun cebine usulca sokarak onun bana hediye ettiği kehribar taşlı tespihi çıkardım ve dediği gibi çekmeye başladım. O da birer çay daha söyledi garsona.
“O şarkıda ne demiş şair? “Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime…” demiş, değil mi! Geçmişi unutmaya çalış. Geleceğe bak! Gelecekte neler bekliyor bizi, biliyor muyuz? Akıbetimiz belli mi? Ahrette ne yapacağız? Eli boş gittiysek, ya da kazandık zannettiklerimizi kaybetmiş olduğumuzu fark edersek ne yaparız? Bunları düşün! At dünyayı şuradan denize! Yuvarla gitsin! Sen çek tespihini “Allah! Allah!” de! Yuvarlansın gitsin taneler… Ne kadar yuvarlanırsa o kadar iyi… Yuvarla gitsin ne varsa sana dert olan! At kurtul! At kurtul!..”
Bu defa yine Müzeyyen Senar’dan “Akşam oldu hüzünlendim ben yine, hasret kaldım gözlerinin rengine…” Bu kadar olur yani! “Ne güzel tesadüf!” diyecektim ki Kaptan’ın ikazı yankılandı kulağımda: “Tesadüf yok! Tevafuk…”
“Tevafuk. Seçmişler de sıralamışlar sanki benim için! Değil mi Kaptan?” dedim. Biraz açılmıştım. Çok değil ama olsun!”
“Bugün güneş batarken solgunlaşacağına, inadına daha parlak ve daha alımlı olacak. Gülümseyecek eşya, insan, her şey... Her yere, herkesin içine huzur ve mutluluk dolacak, dünya cennet gibi olacak İnşallah!” diye dua etti. Yine benden anında itiraz, temyiz…
“Nasıl olacak ağabey? Elimizde sihirli değnek mi var!”
“Değnek Musa Aleyhisselam’da vardı. Onun yerine bizim elimizde tespih, dilimizde Lafz-ı Celal var! Duamız var! O da yapabilir âsânın yaptıklarını! Topun tüfeğin yapamadığını yapar bir müminin duası! Ne demiş Süleymen Çelebi? “Bir kez Allah dise aşk ile lisan, dökülür cümle günah, misli hazan” Sıkıntının kaynağı günahtır! Bunu sakın unutma! Bu haletiruhiyeyle nutuk dinlemeyi çekemezsin. Başka zaman İnşallah!”
“Tövbe ettim ya… Günahım kalmış mıdır?”
“Günahsız insan olur mu! Hırs ve tamah da günah! Kıskançlık da… Gıpta bile günah, ona kalırsa… Sana ya da başkalarına zarar veren her şey günah! O’ndan daha çok istenen her şey şirk sebebi! Her türlü çok arzu duymak şirk! İsterse yeme içme olsun! O’nun önüne geçirilen ya da O’nunla bir tutulan her şey ilahlaşmış demektir. Sense bir ilahe edinmişsin. Farkında bile değilsin! Yapma!..”
Her şeyin en iyi olduğu, sohbetin koyulduğu yerde ille de ille birisi çıkar da çağıl çağıl akan sohbetin ortasına koca bir kaya koyar, konu yayılır, dağılır gider ya… Şeytanın işi yok. Karıştırıp duruyor.
Bir zamanlar borç aldığım adamlardan biri… Çekti iskemleyi, oturdu dibime… Hamamda giyecek ister gibi sokuldu, alacağını istiyor. Burası yeri mi! Kaçıyor muyuz! Veririz elbet! Adresimiz belli, yerimiz belli... O değillikten yanaştı... Kaşla göz arasında kulağıma fısıldadı. Zaten kahroluyordum, iyice tadım kaçtı. Masanın altından, cebimde ne varsa verdim. “Kalanı sonra… Meraklanma! Kimsenin bende alacağı kalmaz! Yeter ki sağ olayım!” diye fısıldadım. Güç bela kalktı gitti de derin bir nefes aldım! Allah kimseyi kimseye muhtaç ettirmesin! Namerde avuç açtırmasın!
Kayayı kaldırıp kenara atıncaya kadar canım çıktı! Bunu düşüncesizce, saygısızca yapıyorlar. Cemiyet içinde de oluyor. O zaman da kendilerini göstermek amacıyla ya da benzer bir gayeyle ama mutlaka benlik illetinden… Hiç de iyi yapmıyorlar. Allah, huzursuzluk çıkaranları da kibirlenenleri de sevmez.
“Çok şükür, gitti!..” dedim. Bir bardak suyu yuvarladım. Olsaydı bir daha içecektim. Ansızın hararet bastı.
“Her şeyde bir, belki de bin hayır vardır. Ne konuşuyorduk biz Necmettin?"
“Tespihten bahsediyorduk. Kıssalar anlatıyordun. Kendi aramızda söyleşiyorduk. Muhabbet ediyorduk. Huzur duymaya çalışıyorduk, melteme karşı serinlerken. Dalgaların sesini duyamıyoruz ama sessiz de kalmıyoruz. Rus Radyosu gibi parazit yapanlar sağ olsunlar! Güzelim şarkılar da araya gitti!”
“Sonra o münasebetsiz adam geldi. Sohbetimizi berbat etti gitti! Burada olacak şey miydi o yaptığı! Neyse…”
Başımdan aşağıya kaynar sular döküldü! Pancar gibi kızarmak ne kelime, patlıcan gibi morarmışımdır. Birden bire bir ter boşandı bütün vücudumdan! Alnımda tomur tomur toplandı. Usulca mendilimi çıkardım, çaktırmadan sildim.
Ben de anlamadığını sanmıştım. Hassas adamdır Kaptan. Anlamaz olur mu! “Neden fısıldaşıyor bunlar? Telaşla gelen adam nasıl sakinleşti de tereyağdan kıl çekilir gibi çekilip gitti?” demiştir. Anlamıştır. “Köpeğin ağzını kemik zapt eder!” demiştir.
“Bak arkadaşım! Bu gördüklerimiz var ya… Deniz, dağ, ağaç, çiçek, bulut… Bunlar hep mutluluk araçlarıdır. Sahibine sormadan alırız, kucak kucak ruh dünyamıza taşırız onların güzelliklerini…”
Epey bir konuştu, tatlı tatlı anlattı yine. Ne kadar çok uğraştı, halen de uğraşmakta bu kıymetli insan benimle. Hiçbir mecburiyeti yokken hem de…
Adama üç beş kuruş borcum vardı. Bir kısmını verdim, kalanını da vereceğim, bir de teşekkür edeceğim. Geciktirdiğim için helalleşeceğim, bitecek. Ya Kaptanla? Ya Kaptanla nasıl ödeşeceğim!..
Ayrılacağımız zaman, karşılaştığımız yerde, Saat Kulesi’nin altında elini öpmek istedim. Yine sımsıkı tuttu elimi, dirseğini gerdi. O kadar da eğilmiştim… Öpemedim. Son olarak bir şeyler söyledi. Şiir gibiydi. Aklımda kalmadı. Ah! Aptal kafam! Orada da not defterimi kalemimi çıkarıp hemen yazıverecek değildim ya… İrticalen söylemişti zaten. Aklımda kaldığı kadarıyla yazacağım. Sonra da giderken mırıldandığı İlahinin duyabildiğim kadarını…
“İşte böyle, Necmettin! Yaşa yaşa, Allah’ın nasip ettiği şekilde… Acısıyla tatlısıyla hayatı… Sonra git, yaz, çiz, karala... Arala karanlık zihniyetinin perdesini! Gün ışığı dolsun oraya! Aldırma aka karaya! Şeytanı sokma araya... Yaz yazabildiğin kadar! Yazdırdığı kadar yaz! Lüzum yok ona buna danışmaya, sormaya! "İkra!" dendiğine göre gitmez araya! Mutlaka işe yaraya... Derman ola yaraya...
“Arayı arayı sorsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Ya Muhammed canım arzular seni...”
Allahümme Salli Alâ Seyyidina Muhammedin ve Alâ Âli Seyyidina Muhammed!
Haris”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 627
YORUMLAR
Anılar....anılar....Geçmişe özlem...
"Hamamda giyecek ister gibi sokuldu, alacağını istiyor" ilk kez duydum not aldım
BAKARA﴾186﴿ Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki şüphesiz ben yakınım, bana dua ettiğinde duacının dileğine karşılık veririm. Şu halde benim davetime gelsinler ve bana iman etsinler ki doğru yolu bulalar.
KADIKUYULU tarafından 19.11.2020 11:14:14 zamanında düzenlenmiştir.
Onur BİLGE
Teşekkürler... Sevgiler... :)