- 797 Okunma
- 8 Yorum
- 8 Beğeni
TÜRKÜLERİN PEŞİNDE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bana enstrüman seslerinin içinde en hoş geleni saz sesidir.Elektrosaz sesi olmayacak yalnız.Saf saz sesi.En doğal hali.Herşeyin doğalı nasıl güzel ve çekiciyse sazın da o doğal sesi güzel geliyor bana.
İnsanın kulağına, küçüklükten aşina olduğu sesler daha güzel gelir diye düşünmüşümdür hep.
Kemençe ve tulum sesi bana en itici gelen seslerdir.Ama bir Trabzonlu kemençesiz yapamaz mesela.Bir Trabzonlunun ağzından, kemençe sesini duyduğunda hissettiklerini dinlemek isterdim.
Kemençe sesi,bir ud sesinin,keman sesinin ya da saz sesinin alemlerine taşıyor mudur insanı?
Alıp kendinden çok uzak zamanlara götürüyor mudur? Kemençe sesini duyduğunda hüzünlenebiliyor mudur mesela insan?
Tabii bunlar belki ayrı bir muhabbet konusu olabilir.kemençe sesinin psikanalizi diye bir kitapta biz yazarız belki.
Domdom kurşunu türküsü benim babamdan ençok dinlediğim türkülerden biriydi.Âşık Mahsuniye ait bir türküdür bu.İbrahim Tatlıses söylerdi bu türküyü en çok.Evlerin pencerelerinden yollara dökülürdü ezgisi.Sokaklarda oynayan çocuklar daha bir neşelenirdi.
Esasında eğlenceli bir türküdür.Ama ben bu türküyü her dinlediğimde farklı duygular hasıl olurdu bende.
Tabii türkünün hikayesinin acıklı olmasıyla bir ilgisi yoktu bu duygularımın.Hikayesini bilmiyordum bile.
Anlamsız olan kimi şeyler geçmişinize dokunmuşsa mana buluyor.
Öyle o türküyü söylerken buluyorsunuz. kendinizi.O türkünün peşinden giderken buluyorsunuz.
Neden kuşlar gidip telgrafın tellerine konarlardı?
Manda yuvasını niye söğüt dalına kurmuştu?
Başka kuracak yer mi kalmamıştı?Söğüt dallarının nazeninliği mandayıda mı etkilemişti ?Bir yuvam olacaksa, şöyle bir güzelin ipek saçları gibi akıp giden söğüdün dalında mı olsun diye düşünmüştü?
Evlerinin önünde zerdali dalı olan güzel,niye diğer güzellerin arasında yoktu?
Gide gide bir söğüde dayanmış da orda dinleniyor muydu yoksa?
Üniversite yıllarında babamın yadigarı sazını kaptığım gibi bir saz kursuna yazılmıştım.
İyi bir hocamız vardı.Hızlı ve etkili öğretim teknikleri kullanıyordu.
Her akşam oturup birşeyler çalabilecek kadar ilerleyebilmiştim.ilk kulaktan leylim leyi çalıştığımı anımsıyorum.Bende bu türkünün de yeri başkaydı çünkü.
Kuantum hocamız sazı omzumda görünce şaşırmıştı.Ne işi olur fizikçinin müzikle demişti.
Sahi olmaz mıydı? Niye olmasındı?
Çok durmadım bu konunun üzerinde.Kimseleri taktığım yoktu.İyikide yoktu.
Uzun bir zaman kursa devam ettim.Müzikle uğraşmak hakikaten başka bir dünyada yaşamaktı.Başka şekilde görmek,başka şekilde solumaktı.
Neden sonra, derslerin ağırlığından olsa gerek, müziği bıraktım.Müziği bırakmış olmak bazen utandırıyor beni.Neden böyle bir hata yaptım?
Saz çalmayı da unuttum tabii sonra.
Babamın yadigarı sazım,akordu bozulmuş bir şekilde hala beni bekliyor tavan arasında.Unutulanlar listesine ekledik onuda.
Bu yaştan sonra aramız düzelir mi onu da bilmiyorum.
Babamın en büyük hayali beni bir konservatuvara yazdırmaktı.Maalesef beni ikna edememişti o zamanlar.Hangi akla hizmet ediyordum Allah bilir.Ama şu muhafazakarlık güdülerimle çok yakından ilgisi olmalıydı.
Müzikle uğraşan insanlara hep hayranlık duymuşumdur.Onların bizden başka olduğunu düşünürüm hep.Sanki kendilerine ait bir dili vardır. Başka türlü konuşurlar.Kendilerine has bakış açıları vardır .Başka türlü düşünürler ve hissederler.
Öyle değildir belki ama bana öyle gelir işte.
Bir gün sınıfta öğrencilerime kaç kişi enstrüman çalabiliyor diye sormuştum.Otuz kişilik sınıftan sadece üç kişi parmak kaldırmıştı.İnanabiliyor musunuz? Üstelik maddi durumu en iyi çocuklardı bunlar.
Üzülmüştüm o zaman.Neden ki çocuklar demiştim.İnsan bu zamanda nasıl bir enstrüman çalmayı öğrenmez.
Bir okulun pansiyonunda nöbet tutmam gerekiyordu.En çok o uzun pansiyon nöbetlerinde duyumsadım içimdeki eksikliği.
Çocuklar çevreme soru çözmem için,muhabbetim için toparlanıyordu.
Bazen odalarında uzun uzun muhabbetler ederdik ve ben en çok tamda bu anlarda bir enstrûman çalamıyor oluşuma hayıflanırdım.Neden bir enstrümanım yoktu elimde? Neden hiçbirimiz de yoktu?
Halbuki sözlerin acziyetinde ,müzik değil miydi sarıldığımız? Can yeleğimiz değil miydi çaresizliğimizde? Tam da içinde bulunduğumuz ortamlardan ruhumuz bunaldığında,ruhumuzu alıp götüren değil miydi, olmak istediği yerlere?
Hayatımızı ele geçiren o rutin işlerden sıyrılabilse insan.
Yazları bir dere kenarına otursa, kışları da bir ocakbaşına şöyle türküler söyleyip dursa.
Sonra kitap okusa mola verince yeniden türkü söylese.Tıpkı ağustos böceği gibi.Yarın ne olacak diye düşünmeden.
Bir kız çocuğu tanıyorum.
Tahtaları kararmış,muşamba zeminli bir mutfakta, eski bir ocağın başında oturup duran.Küçük bir kandil mutfak tezgahının kenarına iliştirilmiş.
Közlenmiş patates,kestane kokuları tahta duvarlara ve döşemelere sinmiş.
Ayın şavkı sazın üstüne vuran biri var evde.
Ve kız çocuğu yüzlerini avuçlamış minik elleriyle.
Bakır sahanların tınısıyla karışan sazın melodisini hayranlıkla dinliyor.
Yüzünde sonsuzluğa kadar sürecekmiş hissi veren bir huzur ifadesi var.
Cemile Ülkü
YORUMLAR
Muhtemelen aynı şeyi yapmışım yine ben. :)
Oldukça uzun bir yorum yaptığımı hatırlıyorum bu yazıya. Kaydetmeden çıkmış olmalıyım. Beğeni duruyor yorum yok. Bu arada Güne gelmiş olmasınada ayrıca sevindim. Olanda hayır vardır diye inandığım için yeniden yorum yazmıyor,elinize sağlık demekle yetiniyorum. Tebrik ederim.
çok sevdim yazınızı
günün yazısı olması iyi olmuş
ben de okumuş oldum
gözümden kaçacaktı muhtemelen
tebrikler ⚘ yüreğinizin sesi hiç susmasın
sazlar çalıp türküler söylesin...
Cemile Ülkü
Maalesef öyle oluyor.Halbuki bazen günün Yazısından çok daha beğendiğim yazılar oluyor.
Keşke bütün yazıları okuyup değerlendirebilecek zamanımız olabilseydi.
Saygılarımla...
Yürek sesinizi en derine çektik soluduk duyumsadık.
Var olsun kaleminiz değerli yazarım.
Teşekkür ve tebriklerimle.
Sevgiler
Cemile Ülkü
Yazılar okununca değer buluyor.
İlgi ve alakanız için teşekkür ederim.
Selamlar ve sevgiler
Türk'üz türkü çağırırız ya bizimdir türküler Anadolu'dur, insandır insana sevgidir, saygıdır, kimi zaman mizah da katar bizim insanımız türkülere, mandaya söğüt dalına yuva yaptırır. Müzik ve şiir iç içedir bir çok şiir güfte olmuştur, hali hazırda da olmaktadır. Neşet Ertaş Usta'nın dediği gibi ''Nerede Bir Türkü Söyleyen Görürsen, Korkma Yanına Otur... Çünkü Kötü İnsanların, Türküleri Yoktur! / ''Neşet Ertaş Kutluyorum bu güzel yazınızı...
Ahmet Zeytinci tarafından 20.11.2020 15:42:52 zamanında düzenlenmiştir.
Cemile Ülkü
Neşet usta doğru söylemiş olmalı.
Söyleyeni bilmem ama türküleri var edenlerin güzel yürekleri olduğu aşikar.
Saygılarımla
Cemile Öğretmenim,
Hani; yazılar vardır ideolojilere hitap eder, yazılar vardır inançlara ve yazılar vardır sadece kendince yol göstericidir, ama bir yazı vardır ki duygulara hitap eden... Mızrap gönül tellerine değdikçe ilkbaharda yeşeren çayırlar gibi yeniden yeşerir, yumruk büyüklüğündeki yüreğe sığmaz, kabardıkça kabarır.
Abartısız, katıksız, sevgi pınarından akan berrak su misali duygularımıza hitap eden edebi yazınızı okurken, ömrüm boyunca vazgeçemediğim halk türküleri sevdamı ve bazı hatıralarımı sayenizde yeniden yaşar gibi oldum.
Meslek öğretmenlik olunca, küçük dostlarımızın karşısına boş çıkmak olmaz malulünüzdür. Çok okumak, çok bilgi sahibi olmanın yanında sosyal bir yanınız da ön plana çıkmalıdır,
şüphesiz. Bizimki de o misal, öğrencilik yıllarında az çok saz çalmayı öğrenince türkü okumamız da kaçınılmaz olmuştu, ne de olsa Doğuluların sesi dinlenecek kadar güzel olur.
Doğu bölgemizin yaşadığı doksanlı yılların felaketinde YİBO yöneticiliğini yaparken, hafta sonlarında öğrencilerimizi tehlikelerden korumak ve aile özlemlerini gidermek amacıyla müzik ortamlarını hazırlardık.
Kır çiçeklerinin süslediği, yatakhane binasının arkasındaki çimenlikte toplanır, herkes istediği gibi toprağa otururdu. Sesi güzel olan öğrencilerimiz çoğunluktaydı. İlkbaharın hafif esen meltemi arkamızda kalırken, bağlamayı da dizlerime alırdım. Bin bir hazla sazın tellerine dokundukça öğrenciler dile gelirdi. Alt tarafımızda akan derenin çağıltısı ayrı bir enstrüman oluştururdu ve sesimiz karşıda heybetiyle duran dağın tepesinde yankılanırdı. Doğal bir koro, her yana nağmeler akıyordu. Okulun çevresinde bulunan evlerden saatlerce usanmadan bizleri dinlerlerdi.
Ve öğrencilerimizi gönül rahatlığı ile yatakhane binasına gönderirdik.
Yaş kemale erdi, değindiğiniz gibi; güçlü yanımız muhafazakar olunca saz çalmayı bıraktık, ses de kendiliğinden yok oldu.
Teşekkürler Öğretmenim, bir kaç saat de olsa güzel yazınız beni çok uzaklara götür.
Saygılarımla....
Cemile Ülkü
Üşenmemiş onca yazmışsınız.
Elinize yüreğinize sağlık.
Saygılarımla
Merhaba saygıdeğer kalem dost, akıcı bir anlatımla yazdığınız yazınız hoştu. Kutlarım algı gücünüzün engin zenginliğini.
Kemençe ve tulum sesi size itici gelir. Siz çoğu kez gün içinde dört mevsimin yaşandığı özellikle Trabzon'da doğup büyüseldiniz bir kemençe sesi duyduğunuzda kızgın tavada pişirilirken zıplayan hamsiler gibi hareketlenip horona oynamaya başlardınız. Ve sırdında akla ziyan yükle yayla yollarında yürüyen emekçi annelerin çilesini terennüm eden yanık kemençe sesiyle sizde hüzünlenirdiniz.
Artvin'in tüm coğrafi özellikleri taşıyan dağında, yaylasında, coşkun akan çaylarını seyrederek büyüseydiniz tulum sesinin hareketli ezgilerini duyunca şairsel duygular yaşardınız.
Bu bağlamda güzel yurdumuzun her beldesinin otantik sazları hoştur öğretmenim. Müzikle, sanatla ilgili duygularımızı hareketlendiren yazınızla gündemden uzaklaşıp sanatın enginliğinde soluklandık...
Emeğe ve sanata saygımla dostlukla kalın.
İBRAHİM YILMAZ tarafından 20.11.2020 16:17:58 zamanında düzenlenmiştir.
İBRAHİM YILMAZ tarafından 20.11.2020 16:21:34 zamanında düzenlenmiştir.
Cemile Ülkü
İbrahim Bey.
Haklısınız tabii.
Ben de Ordu'luyum aslında ama demek ki tam ruhumuza sinememis kemençe sesi.
Sizin de kemençe sesi ile hatıralarınızı okumak isterim doğrusu.Belki o zaman daha iyi anlarız sizi.
Saygılarımla...
çok güzeldi duygular, sıcak, tanıdık, onlarca yıl öncesinin
teklifsiz komşu kapısı, elektriği, suyu olmasa da içinde.
ve " leylim ley"
gizli gizli dinlediğimiz dönemler, "yiğidim aslanım" 'la elbet...
yok, ben hiç beceremedim saz çalmaları ama
bu bet ve gür denilen sesimle hepsine katılmışlıktan mutlu olmuşluğum vardır,
hala da...
eyvallah.
himmet aygüt
yönetime not: içinde " türkü geçen" her tren yurdumun gururudur,
kara dumanları olmazsa olmaz...
seçene de saygı ve eyvallahımla...
Cemile Ülkü
Geçmiş geçememiş,geçip gidememiş oluyor çok zaman.Geçmesin de zaten.
Güzel izler hep dursun gönlümüzde bir mühür gibi.
Bu türkülerde geçmişten bana kalan en büyük yadigârlar.iyi ki türküler var.ve türkü gönüllü insanlar.