- 611 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
Bir İnegöl Hikayesi... MESRURİYE
Orman içinde küçük bir köydür Mesruriye. Yeşilin envaiçeşit tonlarıyla doğanın nasıl süslendiğini burada görürsünüz. Bu büyülü güzelliğin karşısında adeta diliniz tutulur, sessizce doğayı izlersiniz. Hemen 20 dakika ötesinde kaynarcalarından sağlık fışkıran “Oylat” vardır ki güzide mesire yerlerini bünyesinde barındırır. Ülkemizin, sularıyla şifa dağıtan, seçkin yerlerindendir.
Bu nadide güzelliğe ulaşmak için Türkiye’nin en uzun köyü Hilmiye’den geçersiniz.
Durmayın! Hilmiye’den biraz yukarılara çıkın, çıkın ki Kocayayla eteklerinde bulunan dere size gülümsesin. Bu derenin kıyılarında yurt kurmuş ağaçlar selam dursun. Şırıl şırıl akan Oylat Çayı ve gür sesli şelalesi, hırçın kızın kahkahası olsun, coştursun gönlünüzü.
Bir manken edasıyla süzüm süzüm süzülür Hilmiye. Yeşilin envaiçeşidini giymiş olmanın gururunu ve mahalle olmanın onurunu yaşar. Kaldırımlarını süsleyen ağaçlar ve çiçekler kına gecelerindeki rengârenk giyimli Gürcü gelinleri gibidir. Her kıvrımında renk değiştirir.
Ah dersiniz, ah!
Şu koca yaylada koyun güden çoban ben olsam. Şu köy evindeki tereyağlı katmer soframda aşım, bakraçta mayalanmış yoğurt katığım olsa.
İşte öylece yaşayıversem!
Dar ve kıvrımlı yollardan ilerlerken sağ tarafınızda Oylat Mağarası kalır. Ormanın ürkütücü ama haz veren soğuğunu iliklerinize kadar hissettirir. Eğer ilgi duyar ve ülkemizin ikinci büyük mağarası olan burayı ziyaret etmek isterseniz, demir merdivenlerden içiniz ürpererek ilerlersiniz. Her an bir delikten yarasa çıkabilir. Bu ihtimalle kasılır yürek gözleriniz. Binlerce yılda oluşmuş sarkıtların muhteşem görüntüsü ne kadar ürkütse de, gizil bir hayranlık oluşturur sizde. Uludağ’dan eriyip gelen kar sularıyla coşmuş Oylat Şelalesinden, haykırmak istersiniz.
“Keşfetmek çook güzel!”
Sesiniz yankı yankı yayılır Uludağ eteklerinde, sanki bir kartalın omuzlarında yükselirsiniz göğe. İzlerken tabiatın cömertliğini, o yüce gücün sahibine hayranlığınız katbekat artar. İstem ile secde edersiniz, manen ulvi mertebededir artık gönlünüz. Hele yakın bir geçmişte bir gurup öğrencinin doğa gezisi maceraları aklınıza düşmüşse. Oylat mağarasının terk edilmişliğine son veren keşiflerinden de etkilenmişseniz. Ben de dersiniz, ben de farklılıkların farkında olabilirim. Gözleriniz keşfe açık izlersiniz doğayı ve geçmişten gelen niceleri için kâşif siz olursunuz.
Mevsimlerin değişimine yıllarca tanıklık etmiş; meşe, kestane, çam, gürgen, ıhlamur, kavak ağaçları, çınar ağaçları ovanın verimliliği için buralarda adeta birbirleriyle yarışırlar.
Bitkilere yaşam kaynağı olan deresi şırıl şırıl akarken ruhunuz dinlenir. Dere kıyısında yetişmiş kuşburnu ve böğürtlenlerle, ağzınız tatlanır, gönlünüz şenlenir. Köy çocuklarına oyun alanıdır burası. Kurbağalarla birlikte çimer çocuklar, su yılanlarıyla oynaşarak büyürler. Ondandır erlerinin yiğitliği, kurda kuşa kafa tutuşu.
Şifalı sularla yıkanan kızları, kuğu boyunlu, selvi boyludur. Erkek bebeleri mert, daima cenge hazır, daima korkusuzdur.
Doğal hayatta börtü böceğe, cemi varlığa yuvadır. Bizim için de yaşam kaynağıdır orman.
Odanıza güneşin ilk ışıkları süzülürken, oksijenin içeriye nasıl sızdığını izlersiniz. Taze oksijen burun deliklerinizde yolculuğa başladığı an, kanınız damarlarınızda depara kalkar.
Oksijen duygularınızın merhemidir, ruhunuzu huzura erdirir.
Songül A. Yılmaz (Can Dostum)