- 316 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Yüzleşme //Çelenk
Geleceğin geçmişte saklı olduğunu bilmek canımı acıtıyordu.Tanrısızlığın alnında kızıl yapraklar çoktan göğermişti.
Sonbaharın geldiğini hatırladı birden.Sonra saçlarının beyaza çalan o grileşmiş aldanışlarında giderek uzadığını,yağmurlarda defalarca ıslandıklarını hatırladı.
Göğün ve denizin laciverdî deviniminde giderek ağaran saçlarındaki çiçekler kızıl bir yağmur gibi akmaya başladığında,kendini dalgalara bıraktı.Gözlerinin önünden boş vagonlar gibi geçiyordu çıplak ampüllü,tek katlı evler,rüzgârın ardı sıra kayıyorlardı toprağın kıyısından. Sanki istasyonsuz bir trendi zaman. Rayların kıyısında beklemeye başladı. Biraz ileride duran köprüye iliştiğinde bakışları,tren çoktan ilerlemiş ve gözden kaybolmuştu. Nereye ait olduğunu sorardı bir zamanlar... Aşık olduğu ne varsa bir bir kaybolup gitmişti yaşamdan. Hem geçmiş,hem gelecek,an’da saklıydı,biliyordu."An’ları anı yaptık,anıları dün " diye mırıldanırken,uzaklardan gelen siren sesiyle ürktü.Yıldızların şarkısına kulak verdiğinde yeniden çocuk oldu. Dudakları mırıldanırken o duayı,gözlerinden dökülen yaşlar bir veda şarkısını söylüyordu usulca. Usulca öptü,kalbinin güzel çocuğunu,yanaklarını öptü.Elleriyle dokundu ellerine.
Ve adımları O’nu denizin laciverdine götürürken,O biliyordu,hep bilmişti. Sonsuz boşlukta büyüyecekti büyü.Bir daha ağlamayacağına söz verdi. Söz verdi bulutların şahitliğinde,güneşin altında,ulu çınarın gölgesinde,yemyeşil çimenlerin serinliğinde...
Özlemini çektiği her şey kendisiydi,kendisinindi.Dualar,tanrısız bir dünyada,kendi kendine ettiği,mırıldandığı yeminlerdi.
Gözlerini kapadı. Yanaklarına dokundu.Her iki elini birleştirip kendi ellerinden tuttu. Kalbinin hiç büyümeyecek çocuğunun yanaklarına dokundu.
Artık gece olmuştu. Ölü yıldızların ışığında kucaklaşan,kalbinin loşluğunu dolduran ayın öteki yüzünde gördü yüzlerini. Nasıl da vakur,nasıl da güngörmüş bir ezberle yaşamışlardı hayatlarını.Sabırla,ilmek ilmek dokur gibi,nazende bir yelin dokunuşuyla ürperen bir yüreğin pırıltısıyla aydınlanan gün gibi görünüyordu yüzleri.... Annesini,babasını,kardeşini ve tüm sevdiklerini hatırladı.
Çıplak ampulleriyle varoluşun gamzesinde nar çiçekleri açtıran o tek odalı evlerde ay yüzlü insanların koşuşturmacasındaki bereketin ve huzurun kokusunu içine çekti.Özlediği koku,çocukluğunun akşam saatlerinde kovalamaca oynadıkları sokaklarda bıraktığı çığlıklar ve mutluluktu.Yüzüne bir gülüş kondurdu... Suyun derinliğinde,artık yakamozlanan siyah gecenin gölgesi denizdeyken ,yavaş yavaş yürümeye başladı,yüzme bilmiyordu ve hafif ve sarsıcı bir akıntı kendisini sürüklerken,artık bedeni o kara toprağa ait değildi ama;düşlerini,geçmişini,tomurcuklanamamış hayallerini suyun üzerinde capcanlı,rengarenk bir çelenk gibi bırakmış olarak gideceğini düşündükçe daha da ilerledi suyun yüzünde...Geride soluk bir gölge ve ağaçların yapraklarına fısıltı gibi asılı kalmış bir rüzgâr bırakarak ilerledi.
18 Ekim 2018 -11 Kasım 2020
YORUMLAR
Bir romanın son sayfasını okuyup derin bir nefes çekmiş gibi ve o son nefesle koltukta öyle çakılmış gibi kalakaldım...
Dedim beyaz ışıktan daha ötesi daha gerçeği...
Hüznü, siyahı, beyazı daha istekli hale getirecek bir kalem...bir anlatı...her şeyi aslında...
Çokça etkileyici...
Sevgilerimle her daim.
mimoza2023
black_sky
Her daim sevgiyle