- 287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ATATÜRK VE MEVLANA
Sadi Borak, ’’Atatürk ve Din’’ adlı eserinde:Atatürk’ün daima yakın çevresinde bulunmuş Hafız Yaşar Okur, İsmail Habib Sevük ve ünlü hat üstadı Necmettin Okyay’ın yazdıkları ve anlattıklarına dayanarak onun Mevlana’ya olan sevgi ve hayranlığını belgeleyen üç olayı şöyle dile getiriyor:
Atatürk, Topkapı Sarayı Müzesi’ni ziyareti sırasında, Mukaddes Emanetler’in bulunduğu dairenin önünde durur. Üstat Necmettin Okyay’ın yazdığı ve Sedefçi Vasıf Bey’in işlediği Mevlana’nın Farsça bir kıtası bu dairenin kapısına işlenmiştir. Atatürk, yanındaki Farsça bilen kişiye, bu yazının anlamını soruyor. Çevirisini şöyle yapıyorlar:
’’Bütün kapılar kapandı, fakat senin kapın açıktır’’
Atatürk bir an düşünceye daldıktan sonra:
-Hey koca sultan, diyor;bütün tekkeleri kapattık, fakat senin kapın açık kaldı.
Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Atatürk’ün yanına verilerek bir memleket seyahatine katıldığı zamanlardı. Seyahatten dönüşte bir akşam sofrada konuşuluyordu.Hasan Ali hakkında,’’Atatürk ’’Zeki bir genç’’ dedi. Sofrada bulunanlardan biri hemen atıldı:
Efendim, Hasan Ali mevlevidir, babası da mevlevidir. Maksat, Atatürk’ün gözüne girmesi ihtimalini sofradaki bazı insanın sürekli yaptıkları taktikle önlemekti. Fakat atılan adım olumsuz sonuç verdi. Ata,
-Bana hiç bahsetmedi, dedi;halbuki ben Mevlana’yı takdir ederim.
Herkesi derin bir sessizlik aldı. Kimisi tekkelerin aleyhinde atıp tutmak için bunu bahane etti. Kimisi, mevleviliğin tuhaf taraflarına ait hikayeler, hatıralar anlattı. Nihayet birisi:
-Efendim, dedi;Mevlevilik ibadete çalgı sokarak dini gülünç eden ve Müslümanlığı dejenere eden teşebbüslerden birisidir.
Atatürk muhatabına:
’’Mevlana bilakis Müslümanlığı Türk ruhuna uygun hale getiren bir reformisttir. Müslümanlık aslında hoşgörülü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre almışlar ve uygulamışlardır. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren bulan ve kullanan genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Araplar için, g ünde beş defa abdest alıp, beş defa namaz kılmak, çok ileri bir hareket adımıdır. Hz.Muhammedin dini, insanları harekete geçirmek esasına dayanır. Bu uygulama Türkler için, çok hareketsiz sayılabilir. Sarp dağlarda at oynatan, erimiş kar sularıyla yıkanan Türk için, abdest ve namazla sınırlı ibadet tarzı çok hareketsiz kalmıştır. Şamani dininde iken dans eden, şarkılar söyleyen, kopuzlar çalan, şiir okuyan Türk, namazı az ve hareketsiz bir ibadet saymıştı. Türk hayat tarzı, bu hareketsizliğe karşı harekete geçilmesinden doğmuştur. Mevleviliğe gelince, o tamamiyle Türk geleneklerinin Müslümanlığa nüfuz örneğidir. Mevlana büyük bir reformisttir. Ayakta dönerek ve hareketi Allah’a yaklaşma fikri, Türk dehasının en doğal ifadesidir. Bir tarafta müzik çalıyor, diğer tarafta insanlar ilahiler söylüyor ve ayağa kalkmış diğerleri, hayali bir dönüşle ellerini göklere kaldırıyorlar. Bunun estetiği fevkaladedir’’demiştir.
Yine Atatürk, bir Mevlevihane de akşam yemeği yiyip, semah seyrettikten sonra soruyor:
’’Mevlana nasıl adamdır?’’
Sorusunu ’’Çok büyük bir adam olacak ki musiki, şiir, raks gibi dincilerin hoş görmedikleri şeyleri tarikatına ayin ve esas yapmış.’’ diye cevaplayan kişiye, neşeli neşeli gülerek:
’’Ben onun liberal kafalı bir şair olduğunu bildiğim için ’’huzuruna kupkuru girilmez’’ dedim; bir kaç kadeh çekip de girdim’’demiştir.
Atatürk, Mevlana’yı gerçekten çok iyi anlamıştır. Mevlana onun nezdinde ilerici bir dünya görüşünün adamıdır. Mevlana’nın kadınlar ve yobazlar hakkındaki sözleri de bunun apaçık bir ispatıdır:
Mevlana’ ’’Fihi Ma Fih’’ adlı eserinde şöyle diyor:
’’Sizler, kadının kapanmasını istedikçe herkeste onu görme isteğini kamçılamış olursunuz. Bir erkek gibi, bir kadınında yüreği iyiyse, yasakları uygulamasan da, o iyilik yoluna gidecektir. Yüreği kötüyse, ne yaparsan yap, onu hiçbir şekilde etkileyemezsin. Kıskançlık denen şeyi bilme. Cahillerdir, kadından üstün olduğunu sananlar. Cahiller kabadır. Sevgi ve yüz nedir bilmezler. Ancak hayvan erkekler kadından üstündür. Seven erkek ise kadınla eşit.tir.’’
’’Hac’’için söyledikleriyle de, yobazlarla arasına adeta bir sur örmüştür Mevlana:
’’Ey hacca gidenler nereye böyle?
Tez gelin çöllerden döne döne,
Aradığınız sevgili burada,
Duvar bitişik komşunuz.
Durun, gördünüzse suretsiz suretini onun, Hacı da sizsiniz, Kaba’de, ev sahibi de’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.