- 235 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİRİMİZİN ACI TÜRKÜCÜSÜ
Hüseyin Haydar, seksenli yıllarda şiirini izlediğim, dönemin birkaç genç şairinden biriydi. Şiirleri, o yıllarda Yazko başta olmak üzere özellikle genç şairlerin çıkardığı dergilerde yayımlanıyordu. Sonra seksenlerin sonuna doğru yayımlanmaya başlayan ’’Broy’’dergisinde görünmeye başladı. Yazarları ele aldığı konularla Edebiyat dünyasında hayli ilgi bulan ’’Broy’’, bir yandan da yeni bir şiirden söz etmeye başlamıştı: ’’Yenibütün’’. Aralarında Hüseyin Haydar’ın da bulunduğu Veysel Çolak, Seyit Nezir gibi isimlerin başını çektiği ’’Yenibütün’’ şiirimize yeni bir akım kazandıramadı belki ama şiir dünyamızı epeyce dalgalandırdı.’’Broy’’un bu döneminde aklımda kalan tek şey Hüseyin Haydar’ın kaleme aldığı ’’Yenibütün Manifestosu’’ dur. Bir şiir olarak yazılmamasına karşın ’’Yenibütüncü’’ şiir anlayışının en iyi örneğiydi bana kalırsa. Ne var ki, çok sürmedi ’’Broy’’ kapandı, şairlerin her biri bir yana dağıldı. O yıllarda kaybettiğim Hüseyin Haydar’ın izine yaklaşık 15 yıl sonra Aydınlık gazetesi’nde rastladım. 15 yıl boyunca hiç şiir yayımlamamış, belki de hiç yazmamıştı...
Hüseyin Haydar’ın ilk kitabı ’’Acı Türkücü’’ 1981’de yayımlandı. Şair, 70’li yıllarda yazdığı ’’Konup göçen tüm tarlakuşlarına’’ adadığı şiirlerden oluşan kitapta bize, daha sunusuyla nasıl şiirler yazdığını, yazmak zorunda kaldığını sötleyerek başlıyor söze:
’’Şiirlerim;meşe yollarında, dere boylarında, yürek yırtan acılarla söylendiler ıssız sokaklarda. Menekşelerin evinde ezgi perileriyle değil, kara yağmurlarda suskun kuşlarla okundular. Deniz kayalarına, küçücük kağıtlara not edildiler gece yarılarında;kırık ve küskün. Pusarık havalarda söylendiler;ezik ve acı. Ben böyle ölümleri yazmak ister miydim hiç...Böyle şiirleri...’’
Kitabın ilk şiiri ’’Adanış1’’ şairin küçük, ayrıntıdaki şeyleri sıralayarak her türlü baskı ve zulüm karşısında ülkesini seçtiğini ilan ettiği bir şiir. Şair bunu bağırıp çağırarak değil, yumuşak bir dille, adeta rüzgar gibi fısıldayarak, ormanların uğultusunun içinden, kurumuş dere yataklarından, çakıl taşlarının arasından, denizin en derin yerindeki yosunların, kaya çatlaklarının kıvrımlarından söylüyor.Hüseyin Haydar’Iın tüm şiirinin ruhu burada, bir töz, mayalanmış bir hamur halinde. Şair bu hamurdan koparıp koparıp yumaklar yapıyor.
Yayımlanmış üç kitabında da yer verdiği aynı başlıklı üç ayrı ’’Adanış’’ şiirini, şairin her aşamada kendini yeniden gözden geçirmesi, kitaba girişin kapısı olarak da görebiliriz. Şöyle diyor ilk ’’Adanış’’ şiirinde:
Yüz gemi yükü tuz
Yedim bir türkü için
Yine de bir damla su içmem adına
Gizlerini bildiğim tutkum sanadır
Gövsümde tutuşan yanık sözlerden
Kapıdan girdiğimizde içerde, ya da çıktığınızdadışarıda şairin, zulme meydan okumaya, zaman zaman bir naraya, ağıta, bedduaya, ilahiye ya da marşa, ama en ço da türküye dönüşen o doğu Karadeniz’in siyaha çalan koyu yeşiliyle boyanmış sesini buluruz’’Acı Türkücü’’ deki ’’Kurşunlanmış Körpe Şiir’’ O sesin yalnızca bir perdesi. Şiirde sürekli bir kurşun yağmuruna tutulmuşluğun ürpertisi de var. Şair bunca kurşun yağmuruna tutulmuşluğuna karşın kanadından, yaprağından, gülüşünden, bakışından kurşun sekenleri anlatır:
Konarım mahpus penceresine
Ben bir küçük kuşum
Kanadımdan sekti kurşun
Geçerim yeşil okyanusları
Bir yelim ben yağmur getiren
Gülüşümden sekti kurşun
Yol boyu çiçek satıp kendine
Sevgiler alan ben sürmeli ceren
Bakışımdan sekti kurşun
Kanadımdan
Yaprağımdan
Gülüşümden
Bakışımdan
Yüreğimden sekti kurşun
Şairin kitaba ’’Acı Türkücü’’ adını vermesi boşuna değil elbet. Şiirlerin yazıldığı yılları düşünürsek, evet en çok da türkü. Karadeniz türkülerinin doğayla, toplumsal hayatla dolu güçlü, sert, yumuşak, sevgiyle dolu, yiğit, sürmene bıçağı gibi de keskin sesi...Kitaptaki bu ses, şiirlerin yazıldığı yılları, o yılların içinde anlatan şiirlerle sürmektedir.
Hüseyin Haydar’a selam olsun.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.