- 437 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
LEON SÜLEYMAN
LEON SÜLEYMAN
Almanya denilince ilk akla gelen kentler; Münih, Köln ve Düsseldorf’tur. Düsseldorf gurbetçilerin en yoğun olduğu Alman kentlerinden biridir.
Mustafa, ikinci kuşak Almanya’ya işçi olarak gidenlerdendir. Anadolu’nun yoksul, bir delikanlısıdır. Altı çocuklu bir ailenin en büyük çocuğudur. Yetmişli yılların başlarında büyük umutlarla Almanya’ya gitti. Çok para kazanacak hem kendisini hemde ailesini fukaralıktan kurtaracaktı.
Daniella, tipik Alman ırkının en seçkin özelliklerini kendinde toplamış bir güzel kızdır. Kuru çimen rengindeki gözleri, uzun boynu, kalkık burnu ve sapsarı saçları ile bir Alman güzelidir. Mustafa, mobilya fabrikasındaki işinden çıkınca bira içmeye, barlar sokağında takılır acı Düssel birası içerdi. Bira acı olduğundan ilk iki bardakta yüzü buruşurdu. Ama üç ve sonrası bardakları peşpeşe içerdi. Sevmese de acı birayı içmesinin nedeni barda garsonluk yapan güzel Danielle’ydı.
Daniella’nın, Mustafa’nın yüzünü buruşturması hoşuna gidiyordu. Biranın tadını alması için içine tuz ve karabiber koymasını söyledi. Yeteri kadar içtikten sonra hesabını öder para üstü almazdı. Bir çeşit bahşiş verirdi. Bu bahşişler Daniella’yı fazlası ile mutlu ederdi. Aslında Türkiye’de hiç içmemişti. Oraya da aynı fabrikadaki Hans ile gitmişti. Daniella’nın güler yüzünü görmek için artık her gün gidiyordu. Daniella’ya bıraktığı bahşişlerle mutlu oluyordu ya, Mustafa’da çok mutlu oluyordu. Gene böyle bir günde tam hesap öderken Daniella Mustafa’nın yanağına tatlı bir öpücük kondurdu. Bizim Mustafa, Alman kızlarını bırak Türk kızlarının bile titreyerek öpmek isteyeceği yağız bir delikanlıydı. İşte o öpücük var ya o öpücük Mustafa’nın aklını başından aldı.
Sonraki gün olanları Hans’a anlattı. Bu durumda ne yapması gerektiğini sordu. Hans, kahkahalarla güldü.
- "O çok özel bir kızdır ve sadece beğendiği erkekleri bir kere öper, gerisi senin işindir" dedi.
Ve ekledi
- "Yarın sende ona özel olduğunu hissettirmelisin" dedi. Mustafa, -"Yani" dedi. Hans,
- "O’na bira ısmarla ve çiçek ver" dedi.
Mustafa kendi kendine "Ben çok özelim, ben çok özelim" diye sessiz papağan gibi tekrarladı.
Düsseldorf, Milano’dan sonra modanın merkezi sayılır. Hafta sonu alış veriş merkezlerinin bulunduğu yerleri dolaştı. Çok şık tişört ve pantolonlardan aldı. Daniella’ya da eflatun, mavi, yeşil karışımı pahalı bir bluz aldı. Akşam üzeri bara gitti. Bir kendine bir de Daniella’ya bira söyledi. Daniella, biraları doldurdu ve Mustafa’nın masasına oturdu. Bu arada eflatun, mavi, yeşil bluzu Daniella’ya paket içinde verdi. Paketi açan Daniella, "Danke schön, danke schön Mustafaaa" diye iki kere teşekkür etti. Mustafa’yı dudağından öptü. Ve iş bitimi birlikte çıkmalarını söyledi. Daniella, iş bitiminde o bluzu üzerine giymişti. Bardan birlikte çıktılar gençlerin daha çok olduğu çılgın dansların yapıldığı başka bir eğlence yerinde gün ışıyana kadar çılgınca eğlendiler.
Artık bu birliktelikleri yedi ay boyunca daha samimi şekilde devam etti. Temmuzun ikinci yarısında Mustafa’nın yıllık izini vardı. Geçen yıl Türkiye’ye gelememişti. Annesi, babası, kardeşlerini görmeyeli çok oldu. Özlem ateşine her gün yeni odunlar eklendi. Öyle ki kardeşleriyle yaptığı kavgaları özledi. Türkiye’ye gitmeye karar verdi. Bu kararını Daniella’ya da söyledi. Muğla, Antalya, Çeşme, Bodrum gibi turistik tarihi yerleri anlattı. Resimler gösterdi. Ve birlikte Türkiye’ye girmeyi önerdi. Daniella bu kararı ailesine bildirecek sonra karar verecekti.
Daniella’nın babası Leon, Rus kökenli katı bir katolikti. Bu fikire önce karşı çıksa da sonunda izin verdi. Tek şartı vardı. Kendisi de Türkiye’ye gidecekti. Çünkü tek çocuğu biricik Daniella’sını yalnız bırakmadı.Nedeni Türkiye hakkında olumsuz düşünceleri vardı.
Mustafa otomobil kiraladı ve Commerzbanktan kredi işlerini bitirdi. Kardeşlerinin, annesinin, babasının hediyelerini düzgünce bavullara yerleştirdi. Alman marka otomobiliyle yola çıktılar. Avusturya, Yugoslav, Sırp, Bulgar ülkelerini iki buçuk günde geçtiler. Kapıkule’deki bir saatlık bekleyişten sonra artık Edirne’ye ulaştılar. Mustafa, konuklarını en iyi şekilde ağırlamak istiyordu. İlk Selimiye Cami’sini gezdiler. Sonra İstanbul’a gelerek çeşitli tarihi ve turistik yerleri dolaştılar. İki gün sonra Anadolu’nun bakımsız yolları dört şerit halinde uzamaktaydı. Burada sürücüler çok korkusuzca araç kullanırlardı. Mustafa’da kendine özgü olan Türkiye trafiğe ne uydu. Ne kural, ne işaret tanımadan hızla memleketine direksiyon sallarken konukları adeta koltuğa yapışarak hayretler içinde kaldılar.
Yorucu bir yolculuktan sonra sonunda baba evine ulaştı. Baba evi, geniş bahçesi, kiraz, elma, kayısı, armut ve envai çeşitli sebzelerin ekili olduğu tuvaleti bahçede olan gecekondu mavi boyalı çok odalı bir evdi. İki yıl sonra gelen Mustafa ve konukları, rahat etsinler diye hazırlıklar yapılmıştı. Yalnız bir sorun vardı. Ne Daniella, ne de Rus kökenli katı bir katolik olan Leon alaturka tuvalete girmeyi reddettiler. Mustafa’nın babası Hacı Süleyman buna da bir çare buldu. Tahta iskemlenin ortasını daire şeklinde keserek tuvalete yerleştirdi. Bavulunu dikkatle açan Leon, Türklerin tuvalet kağıdı kullanmadığını duymuştu. Ta Almanya’dan bir bavul dolusu tuvalet kağıdı getirmişti. Bir top rulo şeklinde beyaz kağıt çıkardı. Bahçedeki alaturka tuvalete giderken ev halkı merak içindeydiler. Bu Leon bembeyaz yazılmamış rulo kağıtla ne yapacaktı? Neyse ki tuvalet sorunu böylece halledildi de ev halkı rahat ettiler.
Hacı Süleyman uzun sakallı, kısa boylu kırmızı yanaklı tipik Anadolu insanıydı. Başına beyaz dantel namaz takkesi giymişti. Annesi ise tamamen siyah elbise giymişti. Leon Yahudileri sevmezdi. Hacı Süleyman ve karısının giyimleriden bir varsayım çıkardı. Bu durumu Daniella’ya Almanca sordu. Mustafa konuya açıklık getirdi de Leon rahat etti.
Akşam yemeğinde kuzu kaburga, etli bulgur pilavı, ayran ve baklava vardı. Leon ikinci bavulundan kırmızı Bordo şarabı, ve ikide kadeh çıkardı. Hacı Süleyman, bir "la havle" çektiyse de Tanrı misafiri diye ses çıkarmadı. Ev halkı ayran, konuklar şarap içerek yemek yediler. Konuklar kendileri için ayrılan üst kattaki odaya çıktılar.
Mustafa, babası, annesi ve kardeşlerine Almanya’yı uzun uzun anlattı. Tabi başka merak edilen en önemli soru Daniella Mustafa’nın karısı mıydı? Bu soru yanıt bulmadan Hacı Süleyman can alıcı soruyu sordu.
- Bu Alman kız senin avradın mı?
- Hayır kız arkadaşım
Bu yanıt Hacı Süleyman’ı rahatlattı. Ardından devam etti.
- Aman ha oğlum ırakı, şarap içen karıdan avrat olmaz. Dedi ve namaza durdu. Ancak annesi ve kardeşleri Daniella’yı çok sevmişlerdi. En küçük kız kardeşi,
- Abi çok güzel Danielle abla ile evlen diye ısrar etti.
- Tamam sen istersen neden olmasın diyerek saçlarını okşadı.
Sabah erkenden kalkan annesi, kahvaltı için köy ürünleri yanında ıspanaklı börek hazırladı. Sofra bahçeye kuruldu. Saat tam 9’da Leon uyanarak alt kata bahçeye çıktı. Bu ara Daniella da bahçeye geldi. Evde sıcak su olmadığından; küçük kız elinde ibrik, omzunda tertemiz bir havlu ile Leon’a gel işareti yaptı. Elini yüzünü yıkadı. Küçük kız omzundaki havluyu uzattı ama, Leon tekrar tuvalette kullandığı rulo kağıtla yüzünü ve ellerini kuruladı. Mustafa’nın kardeşleri bu işe kış kıs güldüler.
Mustafa’nın küçüğü, fısıldayarak;
- Adama bak yav bizim havluyu beğenmedi g.tünü sildiği kağıtla yüzünü sildi. Dedi.
Daniella’da aynı şekilde yaptı. Mustafa, kıkır kıkır gülen kardeşlerine bunun Almanya’da normal olduğunu açıkladı.
O gün Kapadokya’ya (Beyaz Atlar ülkesi) üç saatlik yolculuk yapıldı. İlk Ihlara vadisinin güzellikleri ve kiliseleri gezilecekti. Ağacaltı, Yılanlı, Sümbüllü, Kokar, Pürenliseki, Eğritaş, Direklitaş gibi bir çok kiliseyi beş saat sürede gezdiler. Kendi dinlerinde ve dillerinde dualar ettiler. Ihlara vadisinin güzellikleri bir harikaydı. Ancak 394 taş merdiveni çıkmak inmek kadar kolay değildi. Beş km.lik vadiyi beş saatte gezdiler. Fakat yorgunluktan dermansız düştüler. Son merdiveni çıktıklarında katı bir katolik olan Leon’un kötüleşmesi ve oracıkta yığılıp kalması her güzel şeyde olduğu gibi istenmeyen sonla bitti.
Yapılan muayenelerden sonra Leon’un kalp krizinden öldüğü rapora yazıldı. Nevşehir devlet hastanesine kaldırıldı. Yapılan işlemlerden sonra bir Alman kargo uçağı ile koca Leon’un naaşı Almanya’ya yollandı.
Bu olaydan sonra Mustafa ve güzel Daniella’nın tatillerde yarıda kaldı. Vedalaşmak için tekrar eve döndüklerinde herkes çok üzgündü. Ertesi gün dönüş yolculuğu başlayacaktı. Mustafa annesinin, babasının ellerini öptü. Kardeşlerini öptü. Mustafa’nın yaptıklarını Daniella’da yaptı. Hacı Süleyman oğlunu bir kenara çekerek,
- Oğlum ırakı, şarap içen kadından avrat olmaz diye tekrar hatırlattı.
Küçük kız kardeşi ise,
-Abi Daniella Abla ile evlen çok güzel dedi.
Bavullar itina ile otomobile yerleştirildi. Dönüş yolculuğu başladı. Ortası delik tuvalet iskemlesi ile dört rulo beyaz kağıt hatıra kaldı.
Almanya’ya vardıklarının beşinci ayında önemli bir karar verdiler. Babasının dediği olmadı ama küçük kız kardeşinin istediği gibi oldu.
Yaklaşık bir buçuk yıl sonra doğan çocuklarına Leon Süleyman adını koydular.
Mustafa bir mektupla evlendiğini bir oğlu olduğunu bildirdi. Adının "Aslan Süleyman" olduğunu da yazmayı ihmal etmedi. Bu durum Hacı Süleyman’ı fazlasıyla memnun etti.
Ömer Yalçın-------------------------------------
07/11/2020