- 675 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
SANA VEDA EDİYORUM HAYAT
SANA VEDA EDİYORUM HAYAT
Bensizliklerle, kim bilir “kaç nefese” karıştı yüreğin; kaç diri mevsimin ağacını kökünden söküp attın, kaç gecenin yarısı yoldaş oldu sırlı geçmişine, ve kaç alın yazısının “küfrünü” yazdı yüreğin, hece hece?
Işığı solmuştu “kıstaslı masalın,” acısı gülümseyememişti dünlerimizin; yarınlarımız bile muamma iken, kırlangıç sürüleri sarmıştı nefeslendiğimiz grili limanları, kötü haberleri getirmiş, ruhumuzun ince teline konuşlandırmıştı, santim santim.
“Şimdilerde, ah diyerek iç geçiriyorum, uzun uzun!..”
Sana bestelediğim şarkının doğal sevgisiyle canına komşu olmuştum!
Hadi!..
Bu gece yanıma gel, “yıldızların yüceliğini” damlat ruhuma, beyazlığın “güzel tonunu” giydir bedenime, gözlerimin içine usul usul bak!
Biliyorum!..
Beni, bedeninle değil; yüreğinle taşıdın, gerçek sevginin “kutsal bağını” haykırdın, birçok limanda, hayatın ağır yükünün “kurşuni küllerini” savurarak, içindeki sıkıntıları tümden dağıttın, zamana sığındın!!
Çıldıran zaman, hüzünlerini sonuna kadar akıtmış; parmakların şifreleri çözülmüş, yağmur sağanakça yağmışken, insanların koca yürekleri kanamışken, celladın yere attığı kılıcı bulup, dağları ben yarattım dercesine ağaçlar “secde” etmişti sabahlara, bilesin!
Hayat öylesine yoruyor, öylesine bitkin düşürüyor ki; bu hayatın ağır sillesi, “geçmişin geceli sesi, ağır sancılarla içimize değerek, yok etmiş” güzelim mis kokulu baharları.
Sevgi, aydınlık serper yüreklere, yaşamak için kalp bekleyen bir çocuk olmak, senli sevgiden yoksun “son noktada” buluşmuşken yürek, umarsızca, umutları sönmüş hayat gibiydi “kör kuytulu” gecelerin.
Bizim köyün “gizemli sokakları” sensizliği seçerek, bitirmişti, yok etmişti tüm senli geçmişi. İşte o zaman, kalbimi götürmüştü gidişler; haram olmuştu sana gelişler, ayrılıklar vedâlı şiirlerle ruhumu sarmışken, kasıp kavurmuştu içimi, dirhem dirhem! Kanayan yaralarım, “uykusuzluğun acısını içmiş,” sensiz anlarımda mutsuz hayallere düşmüşüm.
Sevgilerin uykuları ağırken yalnızlıkları oynarmış, kendilerine önem vermeyi bilmeden, onlar için “kalp kırmak” camın kırılması kadar önemsiz olurmuş! Bu hayatta, insanları önemsediğiniz zaman, hiç acımadan “can evinizden” vururmuş!
Ey hayat!..
Al beni yalnızlık diyârına, işittiğim onca şeyden sonra, irkilen bedenimle “bir ok gibi” fırlamış içim dışıma doğru!. Kapattım kendimi buz mu, buz gibi arsız sokaklara; kaderime bir hançer saplanmışçasına, zulüm acılı ellerinde gizlenirken, giden zaman asla geri gelmezken, ebedi sevgimle seni severken, yaralarla şiire karışmıştı aşkımız!
Ruhu, gururun önemini irdeleyememiş insanların; gerçek dışı ithamları “harap ömür” getirir!.. Başkasının itibarını düşünmeyen sadece kendilerini düşünen “zavallı insanlar” var olmuşken bu yer kabuğunda, benim için sakın ağlama, asla üzülme!
Bugün seninle “son görüşmemiz” olsun, yüreğim ağır yaralarla dolsun; bedenim kor gibi yansın, sana elveda derken parmaklarım tutmasın, gözlerim per perişan olsun, ellerim üşüsün, ruhum erisin, kabulüm artık!
Gidiyorum artık bu kentten, zemini ıslak yolda ilerlerken; sancılarım başlasın bedenimde, hüzün akıtsın gözlerim, yetim cümleler bile “kafi” gelmesin bana!
Ben, ebedi sonsuzluğa giderken, hayata veda ediyorum. Sensiz yorgun bedenim, taşımıyor beni; hayalini kurduğum, uzaklara göçüp gitme vakti şimdi, donuk bakışlarımla, sonsuzluğa gidiyorum, “metanet içinde” hapsolmuş yüreğimle, hoşça kal hayat, affet beni!
Mehmet Öksüz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.