- 380 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Kaldırım Mühendisi (Kısa Hikâye)
Havanın kapalı ve soğuğun insanın kemiklerine kadar işlediği bir kış günüydü. Sabah kendimi yine parka attım. Bankta oturmuş iş ilanlarına bakıyordum. İlan veren yerler başvurduğum hala olumlu bir cevap alamadığım müesseselerdi. Gittiğimde hep o klasik cevabı veriyorlardı:
-Biz sizi arayacağız.
Oysa ne arayan vardı ne de soran… Bizimkisi de bir ümit işte…
Çaprazımdaki bankta oturan, kirli sakallı, deri ceketli adam sürekli beni süzüyordu. Yerinden kalktı bana doğru yöneldi. Çakmağım olup olmadığını sordu. Bende:
-Hayır yok birader
Sonrasında memleketimi sordu; cevap verdim. Bu sualden sonra anlamıştım ki çakmak işin bahanesiydi. Ağzında bir bakla vardı çıkarmak istiyordu. Ve en sonunda:
-Sende benim gibi kaldırım mühendisi misin?
Geçiştirmek “ heee” demekle yetindim çünkü “Kaldırım mühendisinin” anlamını hatırlamıyordum. Oda benim gibi dertliydi. Simidimden bir parça uzattım:
-Eyvallah…
Sonunda anlamıştım ki oda benim gibi işsizdi. Sohbeti koyulaştırmak istiyordum lakin tabiri yerindeyse donuyordum. Ellerim soğuktan kızarmıştı. Cebimi yokladım; on lira çıkmıştı. Ali Abi’nin kıraathanesine gidebilir; hiç değilse iki bardak çay içebilirdik:
-Kardeş istersen yakında bizim Ali Ağabey’in kahvehanesi var. Orada birer çay içelim.
-Sana rahatsızlık vermeyeyim.
Bunu derken gözleri “hadi bir an önce gidelim” der gibiydi.
-Artık dert ortağı sayılırız
Kıraathaneye giderken bana kendi hikayesini anlattı. Oda benim gibi diplomalı bir işsizdi. Hiç istemediği halde Kimya Mühendisliğini zar zor bitirmişti. Tiyatro bölümüne girmeyi çok istemiş fakat “iş bulamazsın, aç kalırsın” diyerek babası izin vermemişti. Serüveninin en acı tarafı ise üniversite 2’den beri çıktığı kız arkadaşının işsiz olduğu için onda bir gelecek göremediği için terk etmesiydi. Bunu duyunca mazbutluğuma dua ettim. Ya bunca sıkıntının üstüne bir de aşk açısı çekseydim…
En nihayetinde isminin “Münir” olduğunu öğrendiğim arkadaşın monologundan sonra kıraathaneye varabilmiştik. Bizi gören abi:
Oğlum bizim kaldırım mühendislerine müesseseden iki çay… Tavşan kanı olsun.
“Kaldırım mühendisi” ikinci defa duyuyordum yine de bozuntuya vermedim. Hemen cep telefonuna baktım. ” Bir iş yapmayarak sokaklarda gezen kimse. “ ifadesini gördüğümde iç dünyamda bir acı hissettim fakat bunu yüzüme yansıtmamaya çalışıyordum. Zayıflığımı ketumlukla ve “soğuk nevale” görüntümle kapatmaya çalışıyordum. Münir’in ise zaten mevcut durumunu kanıksamış bir hali vardı. Tavşan kanı çaylarımız geldiğinde dalgın halimden sıyrılarak tavla kutusunu istedim. Ali Dayı’nın çırağı.
-Abi senin kaldırım mühendisleri tavla kutusunu kutusunu istiyor. Versene…
İşte hayattan muzdarip kaldırım mühendislerinin günlüğünden bir kare…