- 321 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Perde-i aşk
Eski zamanların birinde, bir küçük şehirde bir Meddah amca yaşarmış. O zamanlar meddahlık ehli yaşını başını almış amcalara, dedelere yakışırmış. Küçük bir çadırda çocuklara öyküler anlatan türlü kuklalar ve oyunlarla eğlendiren bu meddah amcanın birde torunu varmış. Cengiz küçük yaşta hem anasını, hemde babasını kaybeden garip çocukmuş. Oda gel zaman git zaman bu çadırda filizlenip dedesine ufak tefek işlerde yardımcı olup büyümüş. Bazı boş zamanlar dedesinin kılığına girip sahneye atıp kendini onu taklitte bulunurmuş. Lakin dedesi ciddiyetle bu mesleği öğren dediğinde sahneden uzaklaşıverirmiş. Bir gün dedesi ciddi bir şekilde hastalanmış, hekimler bu haliyle oyuna çıkamazsın demişler. Torunu da onu ikna etmeye çalıştıysa da "beni bekler çocuklar, gelip hüzünle geri dönmesin yavrucaklar" demiş. Torunu "ama nasıl olur dede ayakta duracak halin yok" demiş. Dedesi Cengiz’e gülümseyerek "öyleyse sen çık evlat senin benden ne eksiğin var" demiş. "Olmaz" demiş Cengiz. "Sahne ardında yapılan bir şaka ciddiyette nasıl olur beceremem" demiş. "Sen çık bir hele bak o yavrucakların gözlerine gerisi çorap söküğü gibi gelir "demiş dedesi. "yoksa ben çıkarım günahı boynuna "diyivermiş. Çeresiz hazırlanıp sahneye çıkmış Ali Cengiz.
O gün çocuklar Meddah amcaları yerine gelen bu genç adamı şaşkın bakışlarla karşılamışlar. Sonrasında dedesininde dediği gibi çorap söküğü gibi gelmiş oyunun gerisi. Çocuklar güldükçe Cengiz daha bir heveslenmiş dahada çok benimsemiş yaptığı oyunu yeni hikayeler bile uydurmuş çocuklarda sevmiş bu yeni oyuncuyu. Gel zaman git zaman dedesi daha bir ağırlaşmış bir gün tamamen kapamış gözlerini dünyaya. Kapamadan evvelde Ali Cengizi karşısına oturtup "aman çocuğum benim hüznümle kederlenip yavrularımı ihmal etmeyesin onlar benim sana emanetim, oyunlara devam edesin" demiş. Söylemesi kolayda yapması bir o kadar zor iş. Dedesini defnettikten sonra oyun günü geldiğinde sahneye çıkıp çocuk eğlendirmek nasıl olur ki diye düşünmüş. Yine de gönlü razı gelmemiş dedesinin son isteğini geri çevirmeye. Çıkmış sahneye çıkmasına ama ne oyun oyunmuş, ne meddah meddah koymuş bir kukla sahnesi saklanmış ardına gözleri yaşlı bir iki kelam masal anlatıp oyun çevirip bitirmiş. Çocuklar pek anlamasa da onlarla gelen bazı büyükler anlamışlar durumu. Sahne bittiğinde elinden düşürüvermiş kuklaları ağladığı görünmesin diye hemen almaya kalkmış ki bir el uzatmış düşürdüğünü ve görmüş gözlerinde ki hüznünü. Muniseymiş bu. Küçük kız kardeşini her daim oyuna getiren genç bir kız, zaman zaman oyuna karışır kimi zaman meddahında kafasını karıştırırmış iyi günlerinde. Munise fark etmiş Cengizin gözlerindeki yaşları kuklayı verirken kaçar gibi uzaklaşmış oyuncu.
Gel gelelim Munise’nin aklına takılmış onun kederi, kederi oluvermiş. Birden aklına bir şey gelmiş onunla direk konuşamazmış ama bir kağıda iki lakırtı yazabilirmiş. Öylede yapmış biraz hayranlık biraz muziplikle doldurmuş kağıdı sırf Cengiz’in gülümsemesi mesleğini sevmesi içinmiş bunca çaba oyun sırasında perde ardında ki masaya iliştirivermiş mektubunu. Oyundan sonra masanın üzerinde kağıdı gören Cengiz tutamadığı tebessümle dafalarca okumuş mektubu. Ama kimin yazdığı getirdiği belli değilmiş bu mektubu. Bir kaç oyun sonrası yeni mektupları okudukça merak etmiş yollayanı. Kim olabilir diye arada seyircilere bakınıyormuş. Tabi en ön safta duran Munise her zaman ki gibi oyuna çocuklarla birlikte eşlik edip şakalaşırken kendini ele vermiş birden göz göze gelmişler oyuncu ile. Munise utanmış sonra sinmiş oturduğu yere gözlerini önüne eğmiş. Cengiz anlamış onun olduğunu sahne sonrası yanındaki kardeşine gizlice işaret vermiş onu sahne arkasına çağırmak için, Munise ardından bağırdıysa da dinletememiş onu yakalamak için yeltendiyse de kendini sahne ardında buluvermiş. O an tekrar göz göze gelmişler Cengiz ile. Elinde ki elma şekerini kardeşine veren Cengiz peşinden gitmeye yeltenen Munise’yi kolundan tutup "siz" demiş. Munise şaşkın ama utangaç "ben ne?" demiş kekeleyerek. Cengiz cebinde ki mektubu çıkarıp "acaba zataliniz bu mektubu bana yazmış olabilir misiniz?" demiş. Ne yapacağını şaşıran Munise elindeki mektubu alıp okur gibi yapmış "ne münasebet" demiş. "Ben neden böyle lakırdılarda bulunayım hiç tanışmadığım bir beye?" derken Cengiz"sizi sorguladığımı düşünmeyin lütfen ben sadece" demeye çalıştığını söyleyemeden "hem burda size methiyeler dizilip latifeler edilmiş bir kere ben sizin gibi çadır soytarılarından hiç hoşlanmam" demiş. Sonrasında hızla ayrılmış çadırdan. Kendini kurtarmış kurtarmasına da biçare Munise ardında ne bıraktığını kim bilebilirmiş.
...