- 596 Okunma
- 5 Yorum
- 2 Beğeni
Cennet
Nem, havada bulunan su buharı oranıdır. Evde, oranından bahsedilen nem türüne bağıl nem denir. Uzmanlar, evde ve kapalı alanlarda ideal bağıl nem düzeyinin %50 olması gerektiğini belirtir. %60’ın üzerinde ve %40’ın altında olan nem oranı sağlıklı bir yaşam ortamı oluşturmaz. Nem düzeyi klima ve havalandırma cihazları üzerinde yer alan göstergelerle ölçülebilir. Ayrıca nem ölçüm cihazları da alınabilir.
YORUMLAR
''Beyaz bir kağıdın üzerine alalade damlamış siyah bir mürekkep lekesine'' bakarken biraz daha yakın baktıkça belki insan güvertesi çürümüş gemileri bile görebilir.
Bilemiyorum bulutları okumayı sever misiniz? Ya ağaçları ?
Bu ara okulun bahçesindeki ağaçların gövdesi büyülüyor beni, hangi lisanda yazıldığını bilmediğim bir anıta benziyor her birinin yüzü. Belki bana bir şey fısıldar diye -aslında çok fazla çocukça- olanca şefkatle dokunuyor bekliyorum.
Ya yağmur uzun bir ayet değil mi ?
Gece yağan kar ...Bilhassa gece yağan...!
Neler düşünür insan, belki de sözsüz anlatıyorlar fakat ben o lisanı henüz deşifre edemiyorum.
Fotograflar ...
Çok cesursunuz inanın, ölümün yüzüne anne eteğini bırakmış kızlar bakabilir,evet onlar yapabilir , saçlarını soğuk vurmuş kızlar...
Üşümeyin lütfen çok güzel ve bol köpüklü bir kış geliyor.. :))
Sevgiyle Persepone ...
Parlain m
Belki de aynı yolda farklı zaman dilimlerinde yürüyen insanlar gibi birbirimizi bilmeden ama aynı izleri takip ederek ilerliyoruzdur. Bulutların söyleyeceklerini ya da ağacın konuştuğu dili ben de merak eder dururum. Neden bir kedi gözlerime aniden dönüp bakar, ormanın ruhu benimle konuşur mu soruları aklıma gelir aniden. Doğa konuşkandır da biz dinlemeyi unuturuz desem yanılır mıyım?
"Yağmur uzun bir ayet değil mi?," mesela şu sözünüz okumam ve üzerinde düşünmem için karşımda olmalı. Kelimelerin gücü karşısında dizlerimin bağı çözülüyor bazen. Söz; iyiyi de, güzelliği de var eden.
Kimi, annesinin eteğini keskin ilahi bir buyrukla bırakır. İşte o zaman insanın içinde daima esecek olan kış, gerçeği olur...
Sözlerinizi unutmadan, gelecek olan kışa geceleri bakmayı denersem; çocukluğuma ait olan köpüklü ve sevecen olanı görebilirim içim ısınmış olarak. Umut var....
Sevgi ve selamlarımla.....
Şubat’ta doğmamdan herhalde soğuğu ve kışı ve üşümeyi severim. Pek çok kişiden farklı olarak pırıl pırıl güneşi de karlar üzerine doğduğunda... öyle ki aklım başımdan gider âdeta.
Zihin gölgeliyken kimi güneşi diler, kimi ise her şey olduğu gibi donup kalsın ister.
Hayatımız bir ırmak boyu akıyorken içindeki küçük bir balık misali, ırmakla aynıyla akmaya gayret ediyoruz. Bu akıntıda, balık hafızalı mı olmalı, emin değilim. Ama şu bir gerçek ki “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür." Yeri gelir unutmak, insana verilen en büyük nimet hâline de gelir. Acıyı ilk andaki hâliyle anımsadığımızı düşünsek; bu bile yeterince ürkütücü değil mi?
Bi’ fotoğraf ânı olduğu yerde bırakır. O ân için artık zaman donar kalır. Zaman ve mekân mefhumu kalmamıştır. Buna nazaran zihnimizde yer eden kimi kokular, kimi görüntüler yıllarca bizimle yaşar.
Umalım ki; uzun uzun baktığımız hep güzel olsun ve hep güzellikler kalıcı olsun.
Irmağın öte tarafında gerek; esas güzellikleri görebilmek.
Sevgi ve selamlarımla, herdem iyi niyetle...
Parlain m
Hayat dengeye mahsus, belki de unuttuğumuz kadar hatırlıyoruzdur. Bazı anıların unutulması, onları bize çivileyenleri fark etmemizle mi mümkündür ya da neden bazıları derin yarıklar oluşturur belleğimizde bilemiyorum. “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür" sözündeki tespit, bahsettiğiniz gibi insanın en büyük nimetlerinden biridir sanıyorum. Sorunuza cevabım ise evet düşüncesi bile ürkütücü. Eğer balıklarsa bu konuda başarılı olan, ben izlerinden gitmeye gönüllüyüm.
Karamsarlıkla bilenen yazımdan sonra ırmağın öte tarafını gösteren yazınız, dostluğun ne mühim olduğunu ve gülümsemenin bir fotoğraf karesinden yaşama taşabileceğini hatırlattı. Hepimiz için güzellikleri görebilmeyi umut ediyorum.
Sevgi, selamlar...
Tamamıyla iyi niyetle ve unutmamak dileğiyle yazıldı...
Ozanım!
Tırnak içindeki,
"Cennette olduğuna emin misin?" sorunun bendeki cevabı evettir.
Niçin mi?
Biliyorsunuz, semavi dinlerde, cennet ve cehennem, ahiret için öngörülen
mükafat ya da ceza olarak karşımıza çıkar. Ve cennet tanımında sanki Anadolu
tarif edilir.
Bu fakire yaratan nasip etti, ilamın doğduğu topraklar gördü. Medine ve Mekke'nin
havasın soludu, suyunu içti.
Ve İnandı ki, Türkiye Cumhuriyeti dünya cennetidir. Ve bizler cennette yaşıyoruz.
Onun içindir ki yazdığım Nutuk başlıklı yazımda, Atatürk'e ve Nutuk'a dil uzatanları
eleştirmiştim.
Selam ve sevgilerimle
Parlain m
Selam ve sevgilerimle..
Türkiye coğrafya olarak gerçekten Cennet
Lakin; Bizim insanımız yani bizim içimizden birileri bu cennet vatanımızı cehenneme çevirmede çok mahirler
Kazdağlarının yüzde yetmişine maden ruhsatı verilmesinde hiç bir sakınca görmeyenle aynı yerde yaşamak zorundayız
Bu dahi cehennem değerli kalem
Keza Muğla ilinin dağlarının yüzde 65 i ne maden arama ruhsatı verilmiş
Bundan daha dehşetli bir resim olabilir mi???
Ve son olarak da o beton yığınları altında kalmaya aday milyonlarca çürük binalarımız var
Ve nice mezar taşları sahiplerini bekliyor
Tebrikler güzel bir yazı
Günümün yazısı diyorum
Nice saygılarımla
Parlain m
Değerli yorumunuz için ben teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Yıllar önce vasiyeti üzre ölü, güzel bir kadına dokundum. Gül suyuna sonra, biraz çörek otuna.. Fotoğrafı var ve o katılığı hala unutamadım. Olmasa da unutamazdım.
Prozac, paxera, xanax gittikçe dozu artan bir miras olarak kaldı ondan bana.
Her şeyi denedim; "Zira, acının uzantılarını filtreleyen" bir başka şey yok.
Unutamayacaksın..
Parlain m
Sevgi ve selamlarımla.