- 266 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dayko'nun Sevgi Sınavı
DAYKO’NUN SEVGİ SINAVI
Şimdi diyeceksiniz ki kim bu Dayko?
Cevap veriyorum: Bir garip Âdem… Bursa’nın Orhangazi ilçesinin Keramet köyünde doğup büyüyen bir Âdemoğlu… Abdullah Elmas… Elli üç yıllık ömründe ikisi erkek, ikisi kız dört çocuk yetiştirten ilkokul mezunu bir fani…
Ömür denen zaman diliminde altmış yılı devirmeme rağmen etkisinden kurtulamadığım, sıkıntılı günlerimde “Ah, sağ olsaydı da beni bu dertlerden kurtarsaydı!” diye hayıflandığım, eşim ve çocuklarımla ilişkilerimde daima örnek aldığım idolüm; sevgili babam…
İnanmıyorsanız gelin Keramet köyüne, yaşı elliyi aşmış kişilere sorun “Kimdir bu Dayko?” diye. Hepsi de onu rahmetle anarak “Çok iyi insandı, hep güler yüzlüydü; çocukla çocuk, büyükle büyüktü; dürüsttü, misafirperverdi,” gibi cevaplar verecek. Neden yaşı elliyi aşmış kişilere sorun diyorum? Cevabı çok basit ve kesin. 1985 Kasım’ında vefat etti de ondan.
Rahmetli babamla ilgili en eski hatıram “sevgi” ile ilgiliydi.
Sanırım altı yaşındaydım. Köydeki iki oda, bir sofadan ibaret kerpiç evimizin oturma odasındaydık. Yürümeyi henüz öğrenmiş olan kardeşim o duvardan bu duvar paytak adımlarla koşarak yürümenin tadını çıkarıyor, annem sedirde oturmuş kazak örüyordu.
Babam yer minderinde otururken sırtını duvardaki pöstekiye yaslayıp sigara içmeyi pek severdi. Böyle bir ortamda aniden “Söyle bakalım; bu dünyada en çok kimi seviyorsun?” diye sordu. Zor bir soruydu; çünkü annem örgüyü bırakıp merakla bana bakmıştı, her ikisi de vereceğim cevabı bekliyordu. Bu soruyu nasıl cevaplamalıydım? “Annemi” mi, “babamı” mı, yoksa “kardeşimi” mi diyecektim?
Kısa bir tereddütten sonra kurnazca bir fikir geldi aklıma: “Seni!..” diye bağırarak babama sarıldım. Sevgiyle kucaklanmanın, öpülüp okşanmanın hazzını aldıktan sonra annemin karşısına dikilip zıp zıp zıplayarak: “Sen de sor anne, sen de sor!” diye ısrarla bağırdım. Maksadımı anlamış olacak ki annem de aynı soruyu sordu: “En çok kimi seviyorsun?” Cevabım malumdu: “Seni!” diye cevap vererek sarıldım dizlerine.
Çok kurnazdım; eee, ne yaparsın, Şark kurnazlığı işte; genimizde var, kanımıza işlemiş!
Babam tebessüm ederek “Seni gidi çakal seni!” dedi, “İkimizin de gönlünü almaya çalışıyorsun ama cevabın yanlış.”
“Niçin? Ne demeliyim?” diye sordum.
“Allah’ı diyeceksin. Çünkü kâinatı ve insanları O yarattı. Bir Müslüman her şeyden çok Allah’ı sevmeli. Söyle bakalım, en çok kimi seviyorsun?”
Yinelenen soruya tereddütsüz cevap verdim: “Allah’ı…” Babamın itirazı ve sözleri şaşırtmamıştı beni; çünkü “Allah” adını dedemden, ninemden ve diğer büyüklerimden sıkça işitmiştim. Evet, karşıdaki dağları, koskoca İznik Gölü’nü, uçsuz bucaksız gökyüzünü ve en önemlisi anamı ve babamı Allah yaratmıştı; o hâlde ilk sırada O olmalıydı.
Anlaşılan o ki sınav bitmemişti, tekrar sordu babam: “Söyle bakalım: Allah’tan sonra en çok kimi seviyorsun?”
Cevabım değişmedi: “Seni!..”
Tekrar itiraz etti babam: “Olmaz! Peygamberi diyeceksin; çünkü O, Allah’ın elçisidir, yüce Kur’an onun vasıtasıyla bize indirilmiştir.”
Babamın tekrar sormasına fırsat vermeden haykırdım: “Peygamberi!..”
Evet, babam haklıydı; “Peygamber, Hazret-i Muhammet, resul, elçi” gibi sözleri de çok duymuştum büyüklerimden. Hayal dünyamda Allah gökte, insanlar yerdeydi; ikisi arasında da peygamber vardı; bu sebeple ana-baba sevgisi, peygamber sevgisinin önüne geçemezdi.
Babamın sevgi sınavı soruları bitmiyordu; tekrar sordu: “Peki, peygamberden sonra en çok kimi seviyorsun?”
Nihayet minik sınav sona erecekti. Ana-baba sevgisinin önünde hiçbir engel kalmamıştı çünkü. Kendimden emin bir tavırla ve yüksek sesle: “Seni!..” diye cevap verdim.
Hayret, yine “Olmaz!” diyerek itiraz ediyordu babam. Şaşkın ve biraz da küskün bir tavırla: “Kimi seveceğim peki?” diye sordum.
“Atatürk’ü…” diye cevap verdi. “Yurdumuzu kurtaran, cumhuriyeti kuran, sahip olduğumuz toprakları bize veren O’dur.”
Atatürk kimdi; yurdu kurtarmak ne demekti, cumhuriyeti kurmak ne anlama geliyordu bilmiyordum ama babama güvenim tamdı; o ne dediyse doğruydu. Ürkek ve kısık bir sesle de olsa cevap verdim:
“Atatürk’ü…”
Babam: “Hah, şimdi anlaştık!” diyerek sınava son verdi. Böylece annemin ve babamın sevgi sıralamasında dördüncü olduğunu öğrenmiş oldum.
Atatürk sevgisi tohumunu gönül bahçeme babam ekmişti. İlkokulda bu tohum filiz oldu, lise çağlarımda fidan oldu. Yaşım ilerleyip de tarihî olayları inceledikçe, demokratik rejimlerin nimetlerini idrak ettikçe fidan büyüdü, büyüdü; çınar oldu.
Dayko budur işte! Halk irfanını gönlünde ve beyninde yaşatan bir bilge…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.