- 656 Okunma
- 1 Yorum
- 5 Beğeni
608 – BAYAN ŞEYTAN
Onur BİLGE
“Bayan Şeytan,
“Süfli aşkı iyi bilirim. Benim de başımdan geçti.” dedi Kaptan. “İlahi aşka ulaşabilme gayesiyle kullandığım mecâzi aşk merdiveninden çıkınca ona tekme vurabilme gücünü kendimde bulabilişim, özlemini çektiğim ruhumun zaruri ihtiyacı olan duygusal beklentileri erteleme arzusundan değil, tamamının önemini yok etme savaşı sonundaki galibiyetimdendir.”
Ben böyle karmaşık, dolaşık laflardan anlamam. Ona da dedim. Tekrar etti, yine anlayamadığımı görünce cebindeki küçük bloknotu çıkardı, bir sayfasına yazdı, ev ödevi gibi elime verdi. Epeydir cebimde geziyordu. Çıkardım, birkaç kere daha okudum. O kâğıt parçası kaybolup gidecek. Buraya yazdım ki unutmayayım.
Aklım mı durmuş, nedendir, bu tek cümleyi neredeyse ezberleyecek kadar okudum da manası kalın kafama girmedi. Son zamanlarda okuduğum kitapların da anlamlarına inemediğimin farkındayım. Bunalımda mıyım, ondan mı, yoksa ben bunamaya mı başladım, bilmiyorum.
Geçenlerde bir arkadaşın dükkânına uğradım. Orada, duvara asılmış bir söz gördüm. “Herkes kendi geleceğinin mimarıdır.” Okudum ama nedense anlayamadım. Çok basit ve açık bir ifade olduğunu biliyorum ama neden anlayamıyorum acaba? Okuduğuma kendimi vermiyorum desem, yalan olur. Dikkatle okuyorum ama idrak edemiyorum.
Telefonumu konuşmaya kapatalı daha birkaç ay oldu ama ezberimdeki numaralar hafızamdan silindi. Bu kadar kısa sürede olacak şey değil! Ruh ve Sinir Hastalıkları Mütehassısının yanında çalışan bir arkadaşım vardı. Hususi bir çayını içme bahanesiyle ziyaret ettim. Laf arasında da ona sordum bunun sebebini. Belki benzer haldeki bir hastayla konuşmuştur, bir bilgisi vardır diye.
Derin kederler içinde kalan insanlarda olabilirmiş. Onlar kendilerini yarı yarıya kaybederlermiş. Anlama güçlüğünün yanı sıra konsantrasyonları azalırmış. Buna mukabil, açık gözle rüya benzeri hayaller görebilirlermiş. İdrakleri kapanırken, dikkatleri azalırken fizik ötesi algıları açılır, önsezileri güçlenirmiş. Altıncı hisleri kuvvetlenirmiş. Bir nevi hipnoza geçerlermiş, kendiliklerinden. Beyinlerdeki görüntüleri algılayabilir, adeta düşünceleri okuyabilirlermiş.
İyiden iyiye kendimden şüphelenir oldum. Aklımı mı kaybediyordum? Bu hal kalıcı olabilir miydi bende, yoksa atlatabilir miydim? Ne kadar sürerdi? Eski halime dönmek için ne yapmalıydım?
Ne yapıyordum ben? Her şeyi içime atıyor, her derdi sineye çekiyordum. Birazını Kaptan’a anlatıyor, o şekilde nispeten rahatladığımı hissediyordum. Bir de bu adressiz pulsuz mektuplar yazıyordum. Az daha unutacaktım. Daha çok şiir yazıyordum. Şiir yazmak için de ruhumun derinliklerine inip, okyanus diplerinden içleri incili midyeler toplamaya zorluyordum kendimi. Her derine dalışımda, hafızamın dibinde biriken tortuların parçacıklarını deşeleyerek yukarıya kaldırıyor, duru suyu bulandırıp, etraftakileri görünmez hale getiriyordum.
Öncelikle mazi girdabına kapılmamaya, belleğimin derinliklerine inerek vurgun yememeye dikkat etmeliydim. Geçmişi deşmenin bana fayda yerine zarar getirdiğini görmeli, mazinin körkuyusunda boğulmaktan kaçınmalıydım.
Şiir için geriye gitmek, küllenmeye başlayanları alevlendirmek, duyguları coşturup, kaybetmemek için anında kaydetmek gerekiyordu. Bu da kendi boynuna kendisi ilmek atmak ve sıkmak demek oluyordu. Yaşanılanların tortusuydu, dibe inip inip karıştırdığım. Karıştırdıkça bunalıyordum. En iyisi derinlere dalmamak, kuyulara inmemek, hatta yükseklere çıkmaktı, ferahlamak için. O halde öncelikle şiir yazma sevdasından, en azından bir süreliğine vazgeçmeliydim.
Yazdığım bu mektuplara içimi dökmeli, kelimeleri evirip çevirerek hıncımı almalıydım senden, dost görünüp, düşünce arka dönenlerden, en önemlisi de hayattan… Hıncımı tahta parçalarından almalıyım. Onları keserek, oyarak, zımparalayarak, canlarını çıkararak… Sonra renk renk boyamalıyım, içim açılsın! Karşıma dizip seyretmeliyim, satışa sunulmadan önce, ruhum ferahlamalı!
“Çalışırken boş şeyler düşünme ki düşüncelerinle de ibadette olasın, Necmettin! Dilin boş durmasın! Bildiğin güzel sözleri tekrarla biteviye… Sayma! Saymana gerek yok! Kibir getirirsin Maazallah! O zaman hepsi boşa gider. Onları saymakla görevli olanlar sayarak teslim alırlar, götürmeleri gereken yere anında vasıl ederler, merak etme! Düşündüklerinin ve dediklerinin zayi olmayacağından hiç şüphen olmasın!” diyor, elimde kalan tek dostum.
Aklıma borç harç, aile, sevgili, ne gelirse alıp alıp arkama atıyor, adım adım Allah’a gidiyorum. Kuyuda ne varsa çıkarıp çıkarıp atıyor, kurutup yakıyor, küllerini savuruyorum. Neler mi var kuyunun dibinde? Neler yok ki! Bütün kayıplarım var!.. Nasıl saysam acaba? Saymakla bitecek gibi değil ki!
Başta parasal kayıplarım var. Deste deste paracıklarım… Kapattığım dükkânlarda elimden çıkan eşyalar… Karımın İstanbul’a giderken kamyon dolusu götürdükleri… Sana yedirdiğim paralar… Öncelikle o ödediğim, canımı fena yakan telefon faturaları, sonra gönlümden ne koptuysa, yok halimde ayaklarının altına neler serdiysem… Karım, çocuklarım, eski sevgililerim… Neler neler…
Kuyudakilerin içinde en belalısı, en dipteki, mile çivileme çakılanı, en ağırı sensin!.. Kaç kanca attıysam yakalayamadım! O kadar kaypaksın!.. Sen girince her şey yüze çıktı. Aklım taştı!
Kalbimin içinde oryantal bir danstasın mütemadiyen. Kesintisiz Arap müziğiyle rakstasın. Yüzünde peçe, yalnız göz kalmışsın. Ne yana baksam o lacimavi gözler, kıvrık kirpikler, kalemle çizilmiş kaşlar… Şeytan başka hangi cinsiyetle ve kıyafetle çıkabilirdi karşıma!
“Kaptan diyor ki: “Şeytanın en son ve en kuvvetli silahı kadındır! Ondan gözlerini alabilirsen, başını çevirebilir, yüzünü kıbleye döndürebilir, alnını secdeye koyabilirsen yakanı kurtarabilirsin. Aksi halde seni kimse kurtaramaz!”
“Yok, Ağabey! Benim kötü bir niyetim yok! Ben ona sadece baba gibi yaklaşıyorum. Yardım etmekten başka bir isteğim yok. Düşmesinden korkuyorum. Yoksa bana ne elin kızından!” demek istiyorum. Bunun bal gibi de yalan olduğunu gayet iyi biliyorum. Hem de ne yalan! Kuyruklusundan… Desem bile yutmayacağından adım gibi eminim. Kaçın kurasıdır o! Benim gittiğim yollardan çoktan geçmiş de geri dönmüş.
“Gözler casustur, kardeşim! Gözler görür, beyin seçer, kalp düşer! Her ne kadar bir görüşte âşık olduklarını söyleseler, adını da “Yıldırım Aşkı” koysalar da hemen olmaz o! Süratle gelen bir yakınlık ama az da olsa yine bir süre sonra ortaya çıkar. İhtirasın öncesinde aşk, aşktan önce sevgi, daha önce de ilgi vardır. Her ne kadar “Davetsiz Misafir” diye adlandırılsa da onu bir seçen, bir davet eden, davetten önce de istek ve karar vardır.”
“Durduk yerden çıkmaz ya insanın önüne… Senin mantığına göre onu karşımıza bir çıkaran vardır. Bizi deneyecektir. İmtihan sorumuzdur. Sen öyle diyorsun ya…”
“Her gördüğüne yapışacak, at sineği gibi musallat olacak değilsin ya… Hele önce bir durursun, düşünürsün… Ölçersin biçersin… Doluya boşa koyarsın… Davul dengi dengine… Karar verirsin! Karar verdiğinde o yolun açılmasını istiyorsun demektir. Allah o zaman sana o yolu kolaylaştırır. Kolayca doğuverir aşk! Al başına belayı! Getirdiğinden çok götüreceği besbelli…”
“Ya ne yapsaydım? Gönderdiğiyle ilgilenmese miydim?”
“İlgilenmeseydin! Kesin karar alsaydın, onu hayatına almayacağın konusunda. O zaman o karara göre sana yardım gelirdi. Euzü Besmele çekseydin, şeytan sana hiçbir şey yapamazdı.”
“Şeytan ama ne şeytan abi ya! Bir içim su, namussuzum! Gel de meftun olma! Gel de ilgilenme! Gönder gitsin, geldiği yere! Ya da kime giderse gitsin! Kolay mı abi ya! Kolay mı!..”
“Mühim olan zoru başarmak… Herkes kendi sıkletindekiyle güreşe çıkar. Taşıyamayacağı yük yüklenmez kimseye. Herkes imtihan için geldi dünyaya. Kazananla kaybeden burada belirlenecek, orada karneleri ellerine verilecek. Burada mezarlığa sevkıyat var, orada da nara ya da nura… Hangisini tercih edersen, Necmettin! Keyif senin, köy Mehmet Ağa’nın! Kimse senin keyfinin kâhyası değil!”
Onun bu sözleri var ya… Zaten canım burnumda… Teselli için dertleşmeye gidiyorum, bir sürü mesuliyet yüklüyor omuzlarıma, kamburum çıkıyor taşımaya çalışırken. “Ben bir küçük serçeyim. Etim ne ki budum o olsun! Taşıyamam bu kadar ağır yükleri ben! Yükleme Kaptan!” diyecek oldum. “Ben yüklemiyorum ki! Aslında ilacın onlar. Yanlış telakki ediyorsun. Allah zalim değildir. Kimseye zulmetmez. Ne emrediyorsa, iyilik içindir.” diyor.
Durup düşünüyorum. Âşık olmak Harika bir şey… Daha aşk gelmeden kıskançlık gelip oturuyor insanın yüreğine. Mallanma arzusu başlıyor ister istemez. Kavuşma arzusu… Ulaşamadıkça mahvoluyorsun, kahroluyorsun! Kasap dükkânının önündeki kedilerin etlere baktıkları gibi bakıp kalıyorsun.
Bakmak… Bakıp kalmak… “Bakkal” kelimesi de buradan mı girmiş acaba dilimize? Bakmışlar, alamamışlar, bakıp kalmışlar mı eskiler vaktinde?
Aklıma bakkaldaki kabaran veresiye defteri geldi. Hemen işime dönmem lazım! Arı gibi çalışıp, borçlarımı kapatmalıyım. Akıl hastanesindeki hastalara da bu tür işler yaptırtıyorlar. Meşguliyet tedavisiymiş. Bir şeylerle meşgul olmalı insan, aklını yememek için. “Boş duracağına şeytan taşla!” derdi analığım. “Boş duranı Allah da sevmez, kulu da…”
Çalış oğlum Necmettin! Çalış! Çalışmak için geldin dünyaya sen. Bir miden var dolduracağın, sen yüz midelik çalış! Çalış çalış ver ona buna, zıpzırlak kal böyle!
Ah benim aptal kafam! Bunu sen istedin. Sana ne Arap’ın Şam’ından, Şam’ın şekerinden! Dümbeleğe yetmeyecek imkânını davula germeye kalkarsan böyle olur işte! Delik büyük, yamalık küçük… Hop, içine düşüyor!
Bu kaçıncı hoplayışın, zıplayışın! Kırkından sonra dans etmeye kalkanı teneşir paklar! Yaş elli, gideceğin yer belli… Ne kaldı ki sende senden, bir de ek beden beklersin! Elindekileri görmez, belanı neden istersin?
Kel başa şimşir tarak… Ayranın yok içmeye, tahtırevanla gidiyorsun sevgili seçmeye! Komşunun ördeği kaz, karısı kız gibi görünürmüş insana. Bu kadar cereme de ders olsun sana!
“Şeytana uyan, şeytanlaşır.” diyor Kaptan Hazretleri. Şimdi sen Bayan Şeytan oluyorsun, ben de Bay Şeytan…
Eûzu billahi mineş şeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm.
Bay Şeytan,
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 608
YORUMLAR
Nasıl ki Dünya aşağıda ve aşağılık O na inemeyen'in yukarılarda yeri yok. İşte bu misal;Süfli aşka bulaşmayan'a da Ulviyet makam olmaz. Yazı dizisi tedricen ilerlese de tutulan yol kullanılan dil rotayı şaşırmadan Sevdanın hakikatine doğru yol alıyor.
Yine güzeldi elinize sağlık.
Onur BİLGE
Bu zamana kadar çok takip eden, yorum yazan oldu. Günde bir bölüm yazmakta olduğum için onlara dönemedim. Yazanla okuyan arasında kolay kolay kurulamayan bir bağ kurduk şimdi. Amatörlüğün güzel taraflarından olsa gerek.
Teşekkürler... Sevgiler... :)