Tımarhane Dünlüğü(50)
İzbandut gibi adam, ne hale gelmiş. İki kişi kollarından tutmuş böyle, zar zor... Metrelerce yükseklikteki kayadan onları karşılamak üzere iniyorum. Ben, ormanda yaşıyormuşum. Yeni öğrendim. Evim de muayenehanem de aynı yermiş. Onları içeri buyur eder etmez, az önce son harfini yonttuğum yazıya göz atıyorum. O Kişi Uzmanı olmuşum.
Adam, koltukta düşünen adamı oynarken, oda kararsız… Üstünde yeni dekorlar deneyip duruyor. İki kadın da tedirgin…
“Lütfen, kurtarın onu, lütfen…”
Sakin olmalarını istiyorum.
“Onu anlamaya çalıştı sanırım?”
İki ağızdan aynı anda heyecanlı bir “Evet” çıkıyor. Ardından, birbirine karışan sesler… Resimleri, şiirleri, öyküleri, ne varsa anlamaya çalışmış.
Parmağım, duvar boyu iniveren perdeyi işaret ediyor.
“Onu yıllardır anlamaya çalışan çıkmamıştı.”
Gözler perdedeki O Kişi’ye dikiliyor. O, göl kenarında. Kollarını iki yana açmış, çırpıyor. Hızlanarak.
“Şu an napıyor?”
Birkaç balık aynı anda yükseliyor.
“Ben anladım, balıkları uçurmaya çalışıyor.”
“Hayır” diyorum, “gölü uçuruyor.”
Başlarımızı, aynı anda, koltuktan gelen gürültüye çeviriyoruz.
Havada bir göl. Gölde balık adam. Adamda bir çift kanat.
YORUMLAR
bellek ve zihnini iyi koruyanlar düşlerini gerçek görür...
balıkların uçtuğu da nerde görülmüş?
oysa bu yazıda o kadar bariz belli ki! gözümün önündeki çelikten duvarı, o kalın örtüyü kaldırıp bakınca her şey daha güzel daha sahici ve net görünüyor...
ve bir de kanatlarına dünyayı olduğu gibi sığdırmaya çalışan bir adam görüyorum...öyle güzel ki...
sevgiyle oli...
olricx
Balıklar bazen yüksek uçar, kendimden biliyorum.