- 315 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Aldatan bizi nasıl kurtarır?
“Ah efendim, diye bağırdı, olması gereken şey hiç araştırılır mı?” Voltaire, Babil Prensesi’nden.
“Bizi aldatan bizi kurtarır” diyor Virginia Woolf Pazartesi ya da Salı’da. Benim de nicedir düşündüğüm birşeydir kandırılmanın ‘kanmak arzusu’yla olan ilgisi. Hatırlayalım arkadaşım: Biz bu fiili iki şekilde kullanıyoruz. Birincisi ‘suya kanmak’ta olduğu gibi. Çok ihtiyaç duyduğumuz (ve vuslat için çok da beklediğimiz birşeye) ulaşmanın sonucu olarak. Hem bedenimizin hem ruhumuzun onu elde edişteki şiddetini vurgulamak için seçtiğimiz bir kullanım bu.
“Suyu kana kana içtim.” Normal bir içmek değil bu. İhtiyacınızın ‘Olmasa da olur’ seviyesinden ‘Olmazsa olmaz’ mertebesine geldiğini ifade ediyor. Tıpkı mürşidimin dediği gibi: “Muzaaf meyil, ihtiyaç olur. Muzaaf ihtiyaç, iştiyak olur. Muzaaf iştiyak, incizap olur.” Yahut da şurada denilen gibi: “Muzaaf ihtiyaç, iştiyaktır. Muzaaf iştiyak, muhabbettir. Muzaaf muhabbet dahi aşktır.” Demek cezbe hüsne bir bağış değil. Belki şiddetli ihtiyacın tezahürüdür. Çekilirken de insan rızkına doğru çekilir. Yani âşık olurken de ‘veren el’ değilsin arkadaşım. Alan elsin. Bağışlanansın. Öyle ya: Ancak muhtaç olduğundur sevdiğin. Dolayısıyla hakkın naz değil niyaz. İstiğna soğuk düşer sevmek bahsinde. Kibir tüm sevdaların katilidir.
İkincisi: ‘Gerçek sanmak’ anlamına gelen kanmak. Şairin “Şirin sözlerine kandım!” derken kullandığı katman bu. Fakat bu kandırılma büsbütün gafilane değil. Sanki bir parça bile-isteye aldanma da var şunda. Evet. Ben de böyle görüyorum: Bazı kandırılmalar aslında kanıştır. Hatta her aldanmanın derûnumuzda şuna bakar bir yüzü vardır. İnsan ancak ‘inanmak istedikleriyle’ kandırılabilir. Olmasını istemediklerimizle daha zor kandırılırız. İçimizin bir köşesi inanmak istemez kemliklere. Düşmek istediğimiz tuzakların mağduruyuz. Tıpkı Woolf’un altını çizdiği gibi “Bizi aldatan bizi kurtarır.” Peki aldatan bizi neyden kurtarır?
İşte 2. Lem’a’ya yolculanma zamanımız geldi. Neden? Çünkü orada ‘günah psikolojisine’ dair çok manidar analizler bulunuyor Bediüzzaman. Diyor ki mesela: “Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var…” Ve ekliyor: “O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.” Detayları üç misalde gizli:
“Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyâtın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor.
Hem meselâ, Cehennem azabını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidâtını işittikçe istiğfarla ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor.
Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-u İlâhiyeye dair kalbe gelse, kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır.”
Yani kurtulmak istiyorsun birşeylerden. Vicdan azabından, aklın tacizinden, kalbin hatırlatmasından, ihtimal hesaplarından, korkularından… Her aldatıcı sendeki bu kanmak arzusundan besleniyor.
Burada kanmayı iki türlü de anlayabilirsin arkadaşım. 1) Canın o kadar meleklerin yokluğunu, cehennemin inkarını ve Allah’ın yokluğunu istiyor ki, suya âşık olduğun gibi âşık oluyorsun bu ihtimale. Yani nefsin o kadar kendisini muhtaç sanıyor buna. Bu bed kanmak arzunu İblis sezince de vehmî emareler taşıyor zihnine. Deniz suyu getiriyor önüne susuzluğunu farkedip. Serinlemesen de içiyor ha içiyorsun. Çözüm sanrılıyorsun.
“O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder.”
“Dalâlet vehmidir!” deniliyor yine Sözler’de. Vehim ne demek? Olmadığı halde olmuş, oluyor, olacak gibi gördüğün şeydir vehim. Tahayyül dairesinde bir vücuttur. Hakiki bir vücut değildir. Ama sen kurtulmak istiyorsun, hem o kadar istiyorsun ki, seni aldatan bile seni kurtarıyor. Şeytana kanıyorsun, günahtaki lezzete kanıyorsun, şüpheye kanıyorsun, fakat en nihayet ‘kanmak istediklerine’ kanıyorsun.
En nihayet demem o ki arkadaşım: Canını yaksa da hakikatten kaçmamalısın. Yalanla kurtulmaya bakmamalısın. Gerçeğin ‘peşin acılığı’ yalanın ‘ertelenmiş sancısından’ yeğdir. Günahın ‘kirli lezzet’inden vazgeçmek ‘bedelsiz sandığın bir sapkınlığa savrulmaktan’ iyidir. Zeval-i lezzet illa elem olur çünkü. Hırsızlandığın elmanın tadı beş ısırıkta biter. Amma hakikatteki lezzetin zeval bulduğu görülmemiştir.
Buraya kadar beğendinse üç şeyi daha bu yoldan tefekkür etmeni önereceğim sana. Birincisi: Tevbe sûresinin 37. ayeti: “Ertelemek sadece kâfirlikte ileri gitmektir…” diye başlıyor. İkincisi: Bir hadis-i şerif ki o da şöyle der: “Ertelemek şeytandandır.” Şu cümleyi de arkadaş etmelisin belki onlara: Takva belki de güzel bir menzil için zor bir yola hemen ödenmesi gereken dikkat bedelidir. Üçüncüsü ise Nisa sûresinin 79. ayetidir: “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir.”
YORUMLAR
“Dalâlet vehmidir!” deniliyor yine Sözler’de. Vehim ne demek? Olmadığı halde olmuş, oluyor, olacak gibi gördüğün şeydir vehim. Tahayyül dairesinde bir vücuttur. Hakiki bir vücut değildir. Ama sen kurtulmak istiyorsun, hem o kadar istiyorsun ki, seni aldatan bile seni kurtarıyor. Şeytana kanıyorsun, günahtaki lezzete kanıyorsun, şüpheye kanıyorsun, fakat en nihayet ‘kanmak istediklerine’ kanıyorsun."""
Burada insan yanlışı doğru bilse ve çok istesede doğru diyerek şeytan yalan olduğunu bile bile yardım ediyor onu emline kavuşturuken,kötü emele ortak ediyor,sana yardım ederek seni ulaştırıyor, yardım ediyor doğrumu anladım acaba?
Bu kadar aydınlandığımı okurken hiç hissetmedim!Hala şaşkınım! Üstadın arapça kelimeleri tam türkçe olsada tam anlasak desemde defalarca başka yerlerde söyledim olmuyor, neyse aldığımızda kârdır ,Allah razı olsun sizlerden,Rabbim sayılarınızı arttırsın inşallah,selamlarımla.