- 559 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
NARSİSİZM NOTLARI I
Bir sevgiden yine bir sevgiye kaçıyordum. Artık dünya gözüyle değildi yaşayacağım duygu. Uzaktan uzağa seyrederek aynı zamanda incinmeyerek çok sevecektim. Başkasının olacaktı yine sevecektim. Hatta kutlamalar yapacaktı yine sevecektim. Beraberken bana değer vermeyen bir insanın ayrılığıma vereceği ne gibi bir değer olabilirdi ki. Değer verilmeyi bile düşlemeyecektim. Hatta değer verilmesi için tüm günümü buna harcamayacaktım. Tüm gün sadece sevecektim. Hayat bazen gidişlerin içinden çıkan güllerle yaşanır. Koklamayayım, görmeyeyim ne olabilir ki, ne olacaksa olsun.
Bu bir gidiş gibi görünebilirdi aslında. Ama tam olarak sevmek ne demek bunun anlamını kavramak için yolculuğa çıkıyordum. Etrafında uğrun uğrun dolaşıp nefes nefese kalacağım bir insan olmayacaktı. Ben bir kelebek kadar kısa ömürlü döngüden çıkacaktım. Özlemek konuşulmayacaktı, sevmenin o güzel sözlerini dilime getirmeyecektim, en ıssız sesimle kulağına “seni seviyorum” demeyecektim. Çünkü sevgi artık çok değerliydi. Çünkü onu en izbe yerde tutup kimselere göstermeyecektim.
Tüm bu iki paragraf platonik bir aşığın kendini kandırmaya yönelik sözleri olarak algılayabilirsiniz, ama değildi. İstesem yaşayabilirdim. Hem de çok kolay, uzattıkça uzatabilirdim bu beraberliği. Ama kişiliğimden bana kalan hiçbir şey olmayacaktı. Tüm kontrol mekanizmasının, tüm yaşanılan huzur ve mutluluğun bir kişiye endeksli bırakılması hem bana hem de o kişiye haksızlık olurdu. Çünkü mitolojik hikayelerde gördüğümüz tanrı ve tanrıca olarak bildiğimiz insanların en büyük özelliği devamlı ibadet eden, devamlı hayranlık besleyen ve korkan bir tebaalarının olmasıydı. Kimseyi tanrı yapacak kadar teslim olmayın. Çünkü karşınızdaki insan ilk sizi ezecektir. Çünkü etrafında ayağına göre ezilecek ilk kişi siz olacaksınız. Karşıdaki sevdiğiniz kişiyi suçlamak değil bu. Ona bu büyüklüğü veren sizsiniz. Aslında tüm bu olanlar sizin suçunuz olabilir. Zeus’un tanrı olmadığı öldüğünde ortaya çıkmıştır. Sevginizle var olan tanrıçaları ve tanrıları öldürmelisiniz. Çok zordur onların bizim gibi kul olarak yine bize geri dönmeleri. Yani o büyümüş gururu tekrar azaltmak imkânsız geldiği için gidiyordum.
İlişkimin sonlarına doğru psikolojik bazı kavramaları araştırmaya başlamıştım. Kurbandım ve beni yakalayan avcının mizacını araştırıyordum. Kurban bazen kendi katiline âşık olabilir. Sevginin bu aşaması gerçekten benzetmesiyle eşdeğerdir. Bu kavramların ilki “narsisizm”di. Daha sonra “aptal puma sendromu” daha sonra ambivalans. Ve bir yığın kavram. Nefret edilecek boyutları sevmeye zorluyordum kendimi. Kişiliğim ve saygım namına bir şey kalmamıştı, ama sevgi oluşsun, gurur gitsin diye kendi oluşturduğum ezikliği ve yüceliği teraziye sokmaya çalışıyordum. Bu artık kemikleşmiş bir duyguydu sevgilide. Belki de onun hayatının önceki aşamalarında yaşadığı bir sendromun nihayetiydim.
Çok fazla gün devrildi. Çabalarım bazen devasaydı. O kadar büyük çabalara neden girdiğimi bilmiyorum. Bekleyip görmek sevgilinin en büyük silahıydı ve ben dayanamıyordum . Her defasında ona gitmek arzusu; suçlu kim olursa olsun benim özür dilediğim benim sessizliği bozduğum ve benim çabaladığım kavgalar zinciri. Bir kadını Tanrıçalaştırmaktı bu. İnsan yaptıklarının hata olduğunu bile bile bir mahcubiyet hissetmez noktaya gelirse artık hastalık vücuduna gitmeyecek kadar yerleşmiştir. Bu kişiden empati bekleyemezsiniz. Bir narsist ile empat yaratmıştım, hem de sevgiyle.
Durup beklemiyorum artık. Bekleyim, susayım, gelsin, -ne oluyor! -neden böylesin! diye sorsun gibi bir çabaya girmek artık çok ahmakça. Defalarca denenmiş ama hiçbir zaman olmamış bir gelişi neden bekleyeyim ki. Bu gurur tanrıçasının bana gelebilmesi için beni kendiyle eşit görmesi gerekirdi. Yoksa ona susabilme hakkım bile olmadığını hatta ona ters bir bakış yada bir eleştiri bile getiremeyeceğimi düşünüyor o. Böyle birinin suçlu olsun yada olmasın gelebilmesi imkansız. Bunları sevgi nazarında bakınca görmek gerçekten çok zor. Çünkü sevgi içinde umut barındırıyor. Güzel şeyler umut ediyorsunuz. O umut sevginizi perçinliyor. O yüzden umut bazen olanlara kör olmanıza sebep oluyor. Umut etmekten vazgeçtim ve ne olursa olsun demek diye düşünüp ortaya bir zar attım ve artık olmayacağımı söyledim. Bir böceğin bir DEV’e senden ayrılıyorum demesi gibiydi gerçekten. Kulaklarına bile ulaşmadan üzerime basmak istediğini hissedebiliyorum. Çünkü ondan ayrılmak da ne demek. Ondan kimse ayrılmaz, o istediğini defeder hayatından. Ama bunun benim için artık önemli olduğunu söylemek zor. Madem böceğim böcek o DEV’in orda kalsın. Ben insanca yaşamanın peşindeydim.
Evet bir sevgiden bir sevgiye kaçıyordum. Sevgimden asıl sevgime. Böceklerden devlerden ve gurur simsarlığından çok uzaklara. Çiçeklerin olduğu, hatta bir elik sürüsünün dolaştığı dağlardan geçecektim. Hiçbir şeye dokunmadan kırmadan içimdeki umudu sevginin kendisine vererek yaşayacaktım. Bu bir gülümseme yaratmaktı aslında. Ama o gülümseme bir insanın yüzüne düşmeyecekti.
Sizde bir gün içinizdeki gülümsemenin resmini bulmaya çalışırsanız bir sevgiden yine bir sevgiye kaçtığınızı unutmayın.
Ahmet Serdar OĞUZ-NARSİSİZM NOTLARI
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.