- 659 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
BİLGİYE DUYARSIZLIK
Çağımızda çok fazla bilgi üretiliyor ve bilginin dolaşım hızı oldukça yüksektir, bunu biliyoruz. Sanat veya şiir alanında da. Çağın gereği, hangi bilginin yetkin bilgi olduğunu, hangi bilginin sanatsal bilgi olduğunu ve hangi bilginin kirli bilgi olduğunu ayırt etmek de bir mühendislik işi. Bu yüzden ticarette, sanatta, siyasette danışmanlar ve yol yordam gösterici kuruluşlar, mantar gibi ortaya çıkmaya başladı. Doğal bir süreçtir; kabul etmek gerekir. İnsan beyni her bilgiyi yetkin ve gereğine uygun anlamlandırmaya, işlemeye yetişemiyor. Her alan kendi bilgi havuzunu oluşturmuş ve uzmanlık gerektiren dallara ayrılmış durumdadır; bilgiler arası eşgüdüm ve yorum sizin zekânızla doğru orantılı duruma gelmiştir.
Böyle bir girişten sonra bilgi yoğunluğundan söz edeceğim diye düşünebilirsiniz; ne var ki bilgi yoğunluğunun sorunlarından söz etmeyeceğim. Daha özel bir konuya değinmek istiyorum. İşin ilginç yanı kendi deneyimim olan bir konuyu gündeme getirmek üzere bu yazıyı kaleme aldım. Aslında kendi deneyimlediğim bir durumu örnek vermekten sıkılıyorum. Birebir yaşadığım deneyim olması nedeniyle, kendim için bir şey yapmış görünmekten çekiniyorum. Öyle de olsa, sosyolojik ve gerçek bir durumu ortaya koymak, bazı konulara dikkat çekmek için kendime ilişkin bu örneği vermek istiyorum.
“Saf Sanattan İnsana Şiir Çözümleme Tekniği ve Şiir Eleştirisi” isimli kitabım Kasım 2018’de yayımlanmıştır. Kitapta yeni önermeler, kuramlar, katman edebiyat eleştiri sistemi, şiirsel ezgi, şiir/sanat çözümleme tekniği ve yeni terimler/kavramlar ileri sürdüm. Türk ve dünya yazınına farklı bir şeyler ürettiğimi, sanat/şiir anlayışının önünü açıcı, özellikle şiir için yeni ve farklı bir şeyler ortaya koyduğumu düşünüyorum. Kullanılabilir, bilimler arası eşgüdümle araştırılması ve değerlendirilmesi gereken bilgiler öne sürdüğümü söylemeliyim. Bunların yanında bazı etkinliklerde, katıldığım medya programlarında, Kuramlar ve Şiir Çözümleme Tekniği gibi kitaptaki pek çok bilgiyi sözlü olarak açıklamaya çalıştım. Ayrıca Vedat Günyol 2020 deneme yarışması seçici kurul özel ödülü alan ‘İmgelem-İmge-İmgelem’ isimli deneme kitabım ve Homeros edebiyat ödülleri bir şiiri inceleme yarışmasında dereceye giren bir çözümlememin yer aldığı ‘Sanat/Şiir Çözümlemesi’ isimli deneme kitabım, ileri sürdüğüm konulara açıklık getirmek üzere e-kitap olarak yayımlanmıştır. Aradan uzun zaman geçmesine karşın sosyal medyada birkaç tepki dışında ileri sürdüğüm bilgiler konusunda doyurucu açıklama, yorum ya da olumlu/olumsuz eleştiri almadım. Yazınsal bir platformlarda bunların konu edildiği bir yazı veya eleştiri görmedim. Yeni düşünce, yaklaşım ve daha önce dillendirilmemiş yazılara karşı herhangi bir tepki ve geri dönüş almadığım için, eksik bir şeyler mi ortaya koydum, yanlış veya yinelemeler mi yaptım diye kuşkuya düştüğüm zamanlar da oldu.
Bunların yanında, ‘Şiir Sarnıcı (e-dergi)’ isimli üç aylık sanat ve yazın dergisi çıkarıyorum ve şu anda altıncı sayısını okuyorsunuz. Bu dergi, bloğumda ve internette aradığınızda ilk sıralarda görünen kolay ulaşılabilir bir dergidir ve yazınla ilgili sanat camiasının e-posta (bende bulunan) adreslerine PDF dosya olarak gönderilmektedir. Emek dışında hiçbir gideri ve geliri yoktur. Şiir Sarnıcı ve şahsım, herhangi bir öğreti, inanç ya da kalıplaşmış/ayrıştırtılmış düşüncenin temsilcisi ya da sezdiren bir uydusu değildir. Aklı, bilgiyi, bilimi, sanatı, sevgiyi ve insanlığı önceleyen; kalıplaşmış, ayrıştırılmış veya güdülenmiş düşünceyi dikkate almayan bir içeriğe sahip olması için çalışıyoruz. Olabildiğince bilimsel, yazınsal ve sanatsal nitelik kazanması için çaba harcıyoruz. Yazın, şiir ve sanat için bir şeyler yapamaya çalışıyoruz; edebiyat adına deyip dikte edilmiş fikirlerin peyki durumuna düşmek istemiyoruz. Grupların, komünlerin, çıkar çevresinin, ben bilirim tarzı ego yumağının barınabileceği bir alan dışına çıkarmaya çalıştığımız bir yazın platformudur bu dergi.
Derginin PDF dosyasını e-posta adresine gönderdiğimiz birkaç okur, geri dönüş yaptı; eleştirdi veya teşekkür etti. Bunların dışında ben şiir adına şöyle yapıyorum diye yazan çizen, şiirsel mecrada boy gösteren, şiir elden gitti diye çevresindekilere dert yanan, yurt içi/dışı şiir çağrılarında önde dolaşan, şiir adına sağda solda ahkam kesen; kısacası şiir ustası denen şair dostlarımdan ne bir dönüş oldu ne kutlayan oldu ne yorum yapan oldu ne şöyle olsa daha iyi olur diye yardımcı olmak isteyen oldu ne de yapıtını gönderip dergiye katkı sağlayan. Şiir öldü, dil elden gitti, sanat öldü, edebiyat adına, şiire zarar veriyor gibi yargı tümceleriyle feveran eden büyük yazar şair dostlarım; bundan sonra sakın ola böyle tümceler kurup bir de güvenimizi sarsmayınız; çok açıktır ki kendiniz için olanın dışında bir şey yapmıyorsunuz. Sanat insanı; yararın, çıkarın, egonun, popülaritenin olduğu yerde değil; insanın ve insan için bir şeyler yapanın yanında olur, içinde olur.
Şimdi temel soruyu soruyorum: Bu ülkede sanatsal etkinlikler yürüten, sanatı işi olduğu için yapan ve sanat eğitimi veren yüzlerce akademisyen var. Binlerce şair ve yazar var; daha doğrusu var olduğunu biliyoruz. Ayrıca bir o kadar da edebiyat fakültesi, mezunu ve bunların öğretim üyeleri ile emeklileri var. İki binli yılların başında Güzel Sanatlar Fakülteleriyle ilgili bir yasa teklifinde açıklanan bir istatistiki bilgiye göre, kırkı fakülte düzeyinde olmak üzere sanat eğitimi veren yüz otuzun üzerinde kurum ve kuruluş var olduğu söyleniyordu. Üretilmiş yeni bilgi, kuram, kavram, yazınsal sistem ve ileri sürülmüş yeni bir teknik karşısında bunlar neredeler? İki sanatsal kuram, bir katman edebiyat eleştiri sistemi ve bir sanat çözümleme tekniği ileri sürdüm. Bunlar anlaşılmadıysa en azından bu nedir, diye sorulabilirdi. Yanlışsa yanlış, kötüyse kötü deme cesareti gösterin hiç olmazsa. Yeni bilgi bu kadar değersiz mi? Edebiyat çevrelerinin ağzında sakız olmuş konular dışında yeni bir şeyler söylemek bu kadar mı ürkütücü, anlam veremiyorum. Bilim, bilgi, kuram, estetik, sanat ve felsefe dediğimizde herkesin kaçıştığı bir edebiyat camiasında varlık bulmaya çalıştığımızı biliyoruz ama bu kadar da olmamalı…
İsterseniz bu sorunu biraz açalım. Sanat bilimine yönelik çalışmalar ve sanata ilişkin bilgi üretimi yinelemelerden öteye geçmiyor, diye bir yargı ileri sürersem ne dersiniz? ‘Türk şiiri magazinsel söylemler üzerinde yönlendirilmektedir.’ diye her ortamda kullandığım bir tümce vardır. Bu yargıyı haklı olarak ortaya koyduğumu düşünüyorum. Neden, diyeceksiniz. Haklı olduğumun kanıtıdır yukarıda sözünü ettiğim deneyim. Popülist bir yaklaşım, popülarite yığılmış bir ortam ve birbirini yineleyen sanatsal bir bilgi dünyasının içinde yaşıyoruz. Türk yazınında ödül uygulamalarından eleştiri sistemine kadar aşılamayan temel sıkıntıların olduğunu hepimiz biliyoruz. Ayrıca kendini kanıtlamış, toplumda beğeni kazanmış şairlerin söylemleriyle şiiri öğrenebileceğimizi düşünüyoruz. Bunlar iyi bir birikimdir; tarihsel bilgidir. Metinler arası ilişkinin doğal bir sonucudur. Ancak şiirin gelişimi ve geleceği için yeterli değildir. İyi şiir yazmak istiyorsak, yeni bir biçem kurmak istiyorsak, şiir felsefesine ilişkin yeni kuramlar üretmek zorundayız. Çağın bilgisine ve ileri teknolojisine uyum sağlamak öncelikli işimiz olmalı. Yapıt ile insan arasındaki ilişkinin tanımlanmasında hâlâ sıkıntılar var ve net şeyler söyleyemiyoruz. O öyle demiş bu böyle demişle birbirini yineleyen ne var ki bilgiyi uygulamaya dönüştürmekten çok ötede kısır döngü içinde debelenip duruyoruz. Çağdaş sanatın önünü açan soruları ve evrimsel sanat yaklaşımına doğru gidişin yollarını, araştırmaktan kaçınıyoruz.
Kuramsal bilgi üretmeden çağı önceleyen biçem kuramayız. Yinelemeyle bir adım daha öteye gidemeyiz. Ayrıca bu tür yaklaşımla sadece öykünen bir sanat biçimi kurabiliriz ki bunun adı sanat değil, taklit olur. Sanatın temel ilkesi, her geçen gün yeni bir şey ortaya koymaktır. Kendini aşan yeni yapıtlarla yaşamın karşısına dikilmektir. Türk şiiri veya yazınının ileri gelenleri, kendilerine öykünmeci türetme peşindedirler. Yazının önünü açıcı, yol gösterici tutum; ne ödül sisteminde ne eleştiri sisteminde ne de diğer etkinliklerde duyumsanmaktadır. Bunun böyle olmadığını birisi bana açıklayabilir mi?
Sanatçının ben kaygısı yüksektir; onu sanat üretmeye iten şeyin, çıkış noktasıdır. Buna diyecek bir şeyimiz yoktur. Ancak üretilen bilgiyi görmezden gelmek, Orta Çağ mantığından kurtulup olaylara mantıksal bir açıdan bakamamak, açıklanmaya muhtaç önemli bir sıkıntıdır kanımca. Sanat çevresinde yaygın ve kanserojen bir hastalık durumudur.
Sanatın, şiirin, kültürün, eğitimin, bilginin, insanın, emeğin; değersiz görüldüğünün birebir gösterenidir.
Sanat dünyası; özellikle anlam sanatları, yeni ve farkındalıklı bilgiyle zenginleşir. Aklın sınırlarını ve normalin çeperini kırmakla kendine yaşam alanı ve etki alanı kurabilir. Her geçen gün yeni ve farklı bir şey üretmeliyiz. Bilgiye duyarsız kaldıkça köreliriz. Bilgiyi öteledikçe saplantılarımız bizleri esir alır. Yenilikleri kıskanıp ondan uzak durdukça kabalaşırız. Sanatsal bağlamda iyi bilgi, kullanılabilir bilgi, yeni bilgi; bazen bir çocuğun sorusundan bazen bir rüzgârın sesinden üretilir. Her üretilen bilgiyi, didik didik etmeliyiz ki bir kazanım, bir sonuç elde edebilelim. Çıkalım artık yirminci yüz yılın tozlu sayfalarından, nesnellik ilkesi kırılalı yıllar oldu. Kurtulalım kalıplaşmış genellemelerden; genellemeler şiir gibi bir düşün sanatını açıklamaya yetmez. Dünyadaki olgu ve olaylara bakıp yeni bir şeyler yapalım. Dinozor hattını aşmak çok zor olsa da değiştirilmesi gereken çok şey var bu kulvarda; en başta anlayış…
Sonuç olarak, okumuyoruz. Sanatta yeniliğe karşı duyarlı değiliz ve yeni şeylere güvenimiz yok. Dahası sahip olduğumuz bilgi birikimini, günümüzün teknolojisi ve anlayışıyla kullanmayı bilmiyoruz. Kullananı da sözde bahanelerle reddediyoruz. 9 Eylül 2020 Narlıdere/İZMİR
Not: Şiir Sarnıcı (e-dergi) Sayı: 6 da yayımlanmıştır.
YORUMLAR
Hocam, evvele size teşekkür ediyorum ve verdiğiniz yoğun emek hele ki söz konusu edebiyat ve de bireysel çabalar iken, takdir-e şayan.
Takibinizdeyim efendim.
Bilgi sadece bilgi umudun eşiğinde ve eşliğinde...
Bilgi uğruna yeniden donanım kazanmak adına ömrümü heba etmişimdir ki bunu tekrarlayıp bilgi kirliliği yaratmayacağım.
Bilgiye duyulan bir saygı yok ne yazık ki toplumumuzda ve psiko-sosyal etkenler elbet gruplaşma ve ön yargılar ve fısıltıların yayıldığı üstüne üstük birbirini inandıran yalanlar ve yalancı beğeniler sahte alkışlar.
Çok derin bir konu kaleme aldığınız bu anlamda ben çok uzatmayacağım sözü.
Yazdığınız konu üzerine milyonlarca örneklendirme yapabilirim çünkü bunu bana hep yaşattı birileri ve sahne değişti oyuncular değişti gelin görün ki roller ve replikler değişmedi.
Hayallerim vardı ki hala da var.
İyi bir akademisyen olmak adına çıktığım yol öncesinde bankacılık kariyeri sonra başka bir hayalle uzlaşıp MEB na başvurduğum ve son anda yapılan bir kanun değişikliği ile atamamın yapılamadığı vs.
Konu ben değilim.
Konu biziz.
Aydın, aklı selim ve duyarlı insanların bir arada olduğu ve değerlerine sahip çıkan toplum ve toplumlar.
Sürç-ü lisan ettimse ad ola.
Son olarak.
Hayallerimi çalan son anda fark ettiğim ve otuz yıllık bir dostluğu yok sayan üstelik kardeşimden çok sevdiğim bir dostum çünkü kalemle yeni tanışmıştım ve coşkuyla paylaşmıştım lakin...
Edebiyata kalem olarak katılımımla sayısız ihanete uğradım.
Tek bildiğim mi?
''Elbet hiç bir şey bilmediğim.''
Eşsiz bir aforizma bu anlamda her yeni yazıda her yeni günde ve elime aldığım her kitapta yeniden doğuyorum ve hayallerim sonsuzlukla bütünleşiyor.
Sonsuzluk en sevdiğim.
Sonsuz umut.
Sonsuz acı.
Sonsuz sevgi ve aşk.
Sonsuz duygular.
Sonsuz kelimeler ve cümleler.
Sonsuz saygımla, değerli yazarım