- 283 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Alan Açma Ve Kolektif Kuvvet 1
Bir eylem, bir söz, bir düşünce; ister kuvve de olsun ister fiil de vücuda getirilmiş olsunlar, kendilerine birçok boşluklu bağ eylem alanı açarlar. Bu yasa üs sel devim kuralıdır. Böylesi bir sürecin deneyimini yaşamışsanız açılan eylem alanlarını az çok bilirsiniz.
Eğer ortaya konulan fiilin ya da soyut eylemli sözlerin deneyimini hiç yaşamamışsanız açılan alanla birlikte türlü türlü boşluk zaman devinmeli nişler siz bilmeseniz de yine de belirirler.
Unutmayın ki evrensel oluşun bizden ve bizim bilincimizden bağımsız, bizim isteğimizden ve bizim duyum lamamız dışında kalan zorunlu bir nedeni vardır. Bu da zorunluluğun yasasıydı.
Bu nedenle ormanda devrilen ağaç biz duysak ta duymasak ta ses çıkarır (belli bir frekans devimlidir). Ses duyumsamamızdan öte hava iletimine ve onu algılayan duyargaya ihtiyaç duyarsa da frekans (ses) bunlardan bağımsız ve bunların dışında özdek sel bir özellik olmakla vardır.
Açılan eylem alanlarını bilmiyor olmanız, tıpkı yere düşmeyi adını koyamadığınız etkileriyle yaşadığınız gibi yeni durumla açılan niş alanları da yaşarsınız. Açılan alanla birlikte, açılan alana bağlı yepyeni niş sel yansımalar; siz farkında olsanız da olmasanız da kendi alan etkisini ortaya koyarlar.
Bilincine varmadığınız ama etkisini hissettiğiniz her durumlara eskiden eskiye "tebdili mekânda ferahlık vardır" denmiş olmasını hemen hemen hepimiz biliriz.
Artık bunların makro dünyadaki üs sel devinmesi, mikro dünyadaki kadar üssü değerler kadar belirsiz belirme olmasalar da bu yasa "üs sal durumlu belirsizlik yasası içinde olmakla az çok yine gerçekleşir". Bunların özdek sel yasalar çerçevesinde gerçekleşme olduğunu çok iyi biliyoruz.
İşte kolektif alan içindeki El anlatımlı bir düşünce, bir söylem de siz tahmin etmeseniz de, siz bunları kast etmeseniz de yeni açılan El tanımlı alan içinde yeni düşünce veya yeni eylem kendisiyle böylesi oluşmaların belirli ve belirsizlerini ortaya dökecekti.
Birisine “çok güzelsiniz” dediğinizde, çoğu kez snop birisinin “çirkinliğimi mi yüzüme vuruyorsunuz?” deyip te “öküz altında buzağı araması” olan kast etmediğiniz ortaya dökülmeler, kaçınılmaz olarak bu enstantanelerdendi.
El ’e "sen kimsin?" dendiğinizde; “sen kimse değilsin, karışamazsın mı, demek istiyorsun” türü anlayış ile El kendisini "mülkün sahibi olanım" diye tanımlıyordu! El kendini niye böyle tanımlıyordu?
Çünkü El kendi var oluşunu, kolektif sahipliğe göre ikame edip, kendisini kişisi sahiplikle konumlayıp; El kişisi sahiplik üzerinde tasarrufla, kişilere muhtaçlıklarını verme üzerinde kendisine alan açıyordu.
El kolektif alan içinde öylesine söylem olukla konusu açıyordu. Sözü edilen konu henüz iman ahdi içinde eylem olukla değildi. Bu nedenle sözü edilen EL bir düşünce ve bu söylem içinde olsa da EL; bu İDE ve bu söylem içinde dahi; "mülkün yani üreten kişisi muhtaçlığın (bencilliğin-tamahın) sahibi olacaktı. El mülkün sahibi olduğu zaman, "kolektif alan paylaştırmasının kendisi gibi El de kendisine rızkları pay pay edip dağıtacak yepyeni bir irade alanı açmış olacaktı! Kişileri ipotek altına almak için az şey miydi bu?
Kişisi sahipliğiniz altında olan mülkten bir payı, dilediğinize çokça vermenin, dilediğinize kıt vermenin, dilediğinize de hiç vermemenin açtığı boşluk devimli nişler içinde kendinize muhtaçlığı güden düşünce istek ve söylem alanlarını açıyordunuz. Bu nişler kendilikten beliren bağsan bir ETKİ alanıydılar.
Zihinsel yatkınlıklar oluştuktan sonra aralarında ahit olacak anlaşma koşullarını tadat edecek iman akdini, önce sözle; sonra da kutsal metinlere dökülenin yazılı şartname işi geriye kalan konu olacaktı. Ahdi anlayışı, bu tür zihinsel alışmalı yatkınlıkların fikri oluşumunu tamamlayacak olan fiili durumlardı.
Yaşadığınız anın ölümüyle ömürdünüz. Ömrünüzle, ölümdünüz. Varoluş buydu. Aynı anda birlikte olanla, birlikte gidendiniz. Nasıl eğim iniş ve tırmanış veya iniş ve yokuş olukla aynı anda varsa; siz de iki ters durumda ölüm ve yaşamla vardınız.
İndikçe geride yokuş bırakıyordunuz; yokuş bıraktıkça da iniyordunuz. Yani yaşadıkça ölüyor. Öldükçe yaşıyordunuz.
Siz yokuşu tırmandıkça, gerinizde iniş mesafesi, iniş zamanı artıyordu (birikiyordu). Hayat çok pahalı bir maliyetti. Siz hayata tutunup tırmanan bir maliyetle oldukça, gerinizde ölümü biriktirip, ölümünüz iniş aşağı entropi olarak beliriyordu. Tırmanma iniş alanını açıyorsa, yaşam da ölüm alanını açıyordu.
Yokuş aşağı olan uzay zaman ve yokuş yukarı olan uzay zaman spin yönü farklı ama her ikisi de aynı uzay zamandı. Uzay eş yönlü ve izotropikti. Yani şekil (fizik) her yerde aynı. İnişe göre spin yönünün farkı yokuştu. Var oluş (ölüm ve yaşam) aynı anda aynı durumla spin yönü farklı olukla beliriyordu.
İniş, çıkışla; yokuş, inişle aynı anda ve birlikte vardır. Siz de yokuş yukarı tırmanırken ters spin yönlü inişle (ölümle) aynı anda vardınız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.