- 375 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Görünmeyen Aynalar
Neden var olduk ? Nereden geldik ve nereye gidiyoruz? Yaşamı boyunca insan çeşitli tartışmaların odağında bu sorularla karşı karşıya kalmış, kimisi de bir şekilde detayların ucu bucağı olmadığı yönünde düşünerek çekimser davranmıştır. Aslında metodik yöntemler, bilimsel kuramlar ve araştırmalar, insan varlığının keşfinden önce, bilim, yeryüzünün morfolojik yapısını, oluşum aşamasındaki varyasyonları çoğunlukla izafi bir görüş ortaya atmak için bir kaynak olarak sunmuştur. Gizemini yüzyıllardır koruyan mısır piramitleri, tatlı ve tuzlu suyun karışmadığı Alaska, inanılmaz bir yörünge düzlemi içinde sistemin bir parçası olarak var olmuş gezegenimiz, aslında görebildiğimizin çok çok fazlasının da bizde var olmuş bulunan melekelerle fark edemeyeceğimizin de işaretleri. Aslında insan fizyolojisinin atomlardan oluştuğunu milyonlarca hücreden var olduğunu biliyorsak, enerji tepkimesi olarak parçacıklarımızı buluşturan o yoğun kutsal enerjinin belki de
yeryüzündeki temsilcisiyiz. Tanrının insanı yaratırken misyon yüklediğine ve aslında bu misyonu doğarken bilincaltimiza fisildadigina inanıyorum. Milyonlarca insan var çeşit çeşit ama hiçbir canlı, daha önceki kuşaklardan bir kişi için dahi olsa aynı yaşantıyı birebir yaşamıyor. Aynı bölge, aynı şehir değil kastettiğim, bahsettiğim yaşamın birebir kopyası. Bu da aslında benzersizlik kadar bir olmayı birbirine yakinlastiriyor. İleri veya geri düşünmek de bir yaklaşım, fakat ben tanrımızın da bize dair bir sınavı olduğunu hissederim. Yaratılış, terakki , zaman ve çabaya da eş değer olsa da. Enerjisi hucrelerimize dahil edilen o gücün kendisine geri dönmesine değin, varlığımizi perdelemeyen gerçekçiliğe ulaşmamız belki de sıçrama tahtalarını iyi bilmekten geçiyor. Kanser gibi düşünürüm, kötü huylu bir tümör , zararlı birçok hücrenin çoğalması dokulara zarar vermesi nihayetinde bünyeyi ele geçirmesi gibi bir anlam taşır. Hücrelerin çokluğu bana tıpkı bir matris gibi saniyelik bir akım gibi değişen düşünceleri anımsatır. Düşünmenin, refleksleri sizden tutun da hissettirdiği duyguya kadar, ne çok duyumuza ait bir hukmedici olduğunu, tıpkı enerjinin havzasında birikmiş fakat nasıl ayiracagimizi bilmediğimiz maddeler gibi dusunurum. Bir madenin incelenirken tenoru rezerv miktarı, fayda maliyet fizibilitesi gibi bizim de kontrol edilmeyen düşüncelerimizi belki damitmamiz gerekiyor. Eskiler şunu söyler, bir şey yaptığında sana hissettirdiği güzel duygularsa o şey doğrudur. Bazı buluşların da esasen temelini oluşturan sinyal, frekans, reaksiyon gibi durumların da bilimin öncelik verdiği konuların aracılığıyla dahi bazı ilklere destek verdiği kaçınılmaz. Basite indirgemek, acıyı dâhi önemsiz hale getirebiliyorsa kontrol mekanizmamizin kumanda tuşunu doğru kurgulamak reseptörlerimizi ona uygun ayarlamak, yaşamımızın görüntüsündeki netligini arttıracağı inancındayım.
Görsel ve işitsel ufkumuz, asiriligin kötülük olduğunu zaten odettigi bedellerle bunu göstermiyor mu ?
Her şeyin aşırısı evrende onun zıttı bir duyguyu oluşturur derler. Sevginin asiriligi
kıskançlık, nefret ve düşmanlık. Fazla düşünmenin aklı kaçırmaya sebep olması gibi. Konu derin nasılsa tartışıyorum diye kısa kesebilirim sandım, olmuyormuş :)) Düşünceler, fikir inanış ve yaşayışlar ne
olursa olsun. Saygı, insana ulaşmanın en sağlıklı yolu. Hatalar da hatayı anlamak da insan doğası gereği. Ne kadar karmaşık da olsak mutlaka bizlere ayna tutan , her gün onlarca unsura rastlamak mümkün. Bu gizemli yolculuk da kendini iyi hissediyorsan son yaptığın iyiliği tekrar düşün olur mu ?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.