- 534 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YASTIK....
YASTIK
Bir yanım kimsesizliğe taşıyorken; bir yanım her nedense onun beni kabullenmemesine şekillendiriyordum. Oysaki buraya kadar beni getiren neden tamamen onun varlığından başka bir şey değildi.
Acaba, o kül rengi bir sabah beni görünce karşısında. Geçmişe dair uzun uzun anlatımlara ve betimlere hazır mı? Keza böyle konularda suçluluk duygusu bir devin küçük bir bezle kundaklanmasına emsaldir. Bense pürüzsüz duyguların içinde onun karanlığına bir meşale alıp, koşmak kadar bir daha asla konuşmaya bilirim de.
Bakalım gidince her şeyi daha net görüp anlayacağız.
İçimde ki fırtınaların şimdilik verdiği hasarı hayatta yaşaman gerekenleri elinden çekip alan nedenler sıralandıkça beynime keşke-lerin ufalandığını biliyor bilmemiş gibi davranmak gerek.
Bu belki iç sesinle daha bir sesli düşünmenin arkasına gizlenen bir devi uykusunda uyandırma korkusunu beraberinde getirdiğini biliyorum. .zararsız dokunuşlar içinde. Şu an sadece iç sesimle düşünme aşamasındayım.
Küçük bir köy minibüsü ile yola çıkalı tamtamına yarım saat olmuştu. Sağ tarafıma oturan kalın kaşlı simsiyah saçları günbatımın verdiği ışıkla saten yumuşaklığıyla ışıl ışıl ışıldıyordu. Ve hafif etine dolgun bir kadın vardı. Arada bir gözleri üzerimde gezindiğini his ediyorum ama gözlerimin onun gözleri ile karşılaşmama hissini o değil ona ben vermek için bayağı direniyordum. Dalgın zarafetliyle dışarıyı seyrediyormuş gibi davranıyorum.
Bu vesile ile İkimiz ağzında tek bir kelime çıkmadı. Annem der di ki "yol arkadaşın cümle sarfiyatı yapmayacak ama içinde de hiçbir cümleyi de biriktirmeyecek " bu sessiz ezici ihtimalle göğüs kafesim zirve çıkışını başka baharlara bırakmışçasına gözlerimi kapatıyorum. Aslında araçta birinin varlığımdan bahsetmesini etmesini bekledim. Ama hiç kimse bahsetmedi ve bu sefer içimde tuhaf hislere yüklenip onları seyrettim.
Aracı kullanan şoför bey gelince yaşlanmanın belirtileri kır saçları yüz mimikleri o kadar hasarlık ki kırış kırış, genişçe olan anlı, göz kenarları ve kocama göbeği midesine düşkün olduğunun yegâne şahidiydi. . Ve ses tonu kulak zarımı tırmalarcasına yüksek kelimeleri boğuk boğuk çıkıyordu. Yan koltuğuna oturan adamın gelmiş geçmiş anılarını dinlemekle bize yeterince gürültü oluşturuyordu…
araç çok küçüktü her an nefesimle ateşlerin yükseldiğini his ediyorum. lakin bir sıcaklık tenimi ortadan ikiye ayırıyor ve göğsümde bütün kışların buzları çözülüyorsa da. çekeceğim acıdan da hiç korkmadığımı fark ettim.
Bu arada Ruhuma minicik bir kuş olup uçmak istiyor. Lakin gökyüzüne öyle acemi uçuşlara girmeyi göze alamazdım ki! Tanış olmadığım bu topraklar benim gibi birini kabul eder miydi?
Bu araca bindim bineli su içmemiştim dilim kupkuru sanki ayakucuma indirdiğim sırt çantama doğru bir hamle yapayım dedim. Ama o kadıncağızın cam kenarına doğru daha bir sıkıştığını fark ettim. Ay ben ne yaptım böyle bedenimi değil nefesim içime toplayıp, bir süre tutup bırakamadım.
Ve aslında buranın yabancısı bendim un ufak olması gerekende bendim. Nezaket gereği can kenarına daha bir sıkışmasının altında şu gerçek vardı. Neydi belirsiz hedefine varmaya çalışan birinin verdiği gizem hakkimdi. Yağmurda ıslanan serçeler gibi dikkatim kendime toparlamıyorum gittikçe su yüklü kanatlarım beni yoruyordu. O kadın tam tersi ben buraya ait değildim. İnan ki sebepler çoğul koro solistleri gibi aynı nakarat devam ederim de.
Araç arada bir topraklı yolun tümseklerinde alçalıp yükseliyor. "e biz yolun neresinde kaldı" diyordu. Hayatım boyunca ilk defa bu kadar sessizliğin hâkim olduğu bir araçta bulunuyordum. Sanki herkesin içinde bir ölü naaş’ı yatıyor. Aracın acilen onları istedikleri yere bırakıp defin işlemini bitirmek istiyorlardı… Bir bilseler Onlar göre benim halim daha kötü idi.
Ah! Nere den başlasam anlatmaya içimde koca bir şehrin yalnızlık ölüsü var. Bir an önce geçmişe dair olmasa da olur geleceğime bir adım yaklaşıp ve sessizliğin avuçlarına yepyeni sayfa tokuşturmalıyım da.
Araçtaki yolcuların ufak ufak kıpramalarından beli oluyor ki biz köye yaklaşıyorduk hani çocukken okul kitaplarında çoğumuzun bildiği o meşhur şiiri hatırladım. Hepiniz iyi bilirsin bu şiiri "uzakta bir köy var gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüz"
İlk gözüme farklı gelen köyün tabelasında ki isimi oldu "delice köyü "büyük usta can yüce, nin bir şiirinde ki şu söz gibi "ulan ben deliceyim ilk kendimi sonra sizi tınlamıyorum. Aslına bakılırsa köyün isimi çok havalı ve ayakları yere değmeyen yaşamların geçip gittiğini his ettiriyorum.
Kimi zaman yükselip, alçalan dağların arasında, o minicik objeleri andıran köy evleri bazen dip dibe inşa edilmiş; bazen de kopuk takvim yaprakları gibi sağa sola savrulmuşlardı.
Keza evlerin bacalarından usul usul yükselen siyaha karışık grimsi dumanlar adeta deve cüce oyunu oynuyordu.
Köyün içine doğru adımlarım hızlandıkça burun deliklerime büyük şehirlerde rastlaması mümkün olmayan o kokular gelmeye başladı. Sanki içten içten bir şeylerin ucu yanıp yanıp sonrasına ise külleniyordu.
Ama iç sesim o yanan şeylerin duyursun da olan cümleleri bende saklanması gerektiğini… Hani bana ait olmayan duygular ne kadar beni ifade ederdi o kokular edebilsin değil mi?
Köyü gümüş kemer gibi iki parçaya ayrına küçük bir dere gözüme çarptı dalıp uzunca seyrettim. Dere suçlu bence çoğu evler dediğim gibi yanana fısıldaşır gibi duruyor diğer bir iki evi yamaçta bırakırken üvey evlat muamelesini andırıyordu.
Lakin ruhumu saran özlem bir kenarda derenin tam ortasına düşüyor. Mahzun bardaktaki rakı gibi bir yudum alayım bir yudum daha alayım sonrasını düşünce avlusunda varsın voltalar atsın. Ne kayıp ederim ki zaten Bu lanetli dünyada ayık gezenlerden farklı neyi kazanmışlar ki!
Hayali penceremde bana ait bir şeylerin var olduğuna o kadar emindim ki gerçeklere döneme vaktinin geldiğini de oracıkta hatırladım. Çünkü bütün bedenim uyuşmuş o kadar yol gelmem ise yorgunluğumu iki katına çıkarmıştı. Bir iki adım atsam düşecek gibiydim. Kolumu halsiz bırakan yastık ve valizlerimin ağırlılığına artık dayamayacağım hissi ile yoluma hedeflendim. bi geliş yönüme ara doğru dönüp bakınca az önce benimle yolculuk yapan hemen herkes pür dikkat kesilmiş nereye hangi evin kapısını çalacağımın merakı içindeler. Olsun sonunda ne yapacağımı merak eden birileri çıkmıştı. bi garip oldum gözlerin üzerimde kilitlenmesine yüzüm kızardı avuçlarım terlemeye başladı…
Buranın ayrı bir özelliğini de ben buraya gelemeden araştırıp bulmuştum. Anadolu, nun gözbebeği olan kızıl ırmak işte o burada kızıl dağdan ana rahminden düşüyor. Sivas İmranlı ilçesini geçip Zara, nın belininde gümüş kemer olup, serpile serpile büyüyüp Karadeniz, e dökülüyor olması yanı sıra Aklımın yarısı başka fikrilerin emrine vermiş gibi sevinç ve hüzün arasında ani dönüşler yapıyorum. Umutlar ince bir brandaya yazılmış incecik ipler ile göğün boşluğuna tutturmuş rüzgârın bir dalgınlığına gelse aman Allah! Uçup gideriz bir bilinmezde.
Aslına bakılırsa kendimizden mutluğu kendimiz kısıtlıyoruz ve mutlu olacağımıza dair bir bağlılık yemini var mı? Tek bir cümle peşinde mutluluk arayışlarını ulu orta konuşanların sayısı çok ve gizlik ilkelerinin olmasını gerektiğine inanlarda. Fakat ben bu güne kadar ne uygulayanı nede kendimden gördüm her şeyi şansa bırakma fikrinde sabittim. İstersen gelip yaşarsın sana ait olan bir kısmını; istersen kaderine terk edersin tüketir zaman onu kendi içinde muhafaza eder.
Beyimde kum fırtınası çıkmış gibi şu anlattıklarıma gözüm kapanıyor, önümü göremiyorum
Hani filimler de çok sıkça olur ya köyüne dönen kişi ilk gideceği köyün mezarlığı olur sevdiklerine bir dua hediye etmek için bu durumda ben nereye gidebilirim yakınım kim? daha onu bile resmiyette dökememişim. Bana anlatılan az önce uzun izlediğim o küçük dere ve o derenin üst tarafında iki ev olduğu sağdaki taş değil de sol tarafta olan ve önünde küçücük bir bahçesi fazlası yok hepsi bu kadar.
O evlere doğru adımlarım hızlandıkça kalbim daha da farklı atmaya başladı. Tabi ilk önce bu evlerde yaşayan var mı? Fikrine odakladım ve gerçekten o evlerde kimsecikler yaşamadığı belirtileri olan otlar ve çalılıkların çoğalmasında beli idi. uzun zamandır; terk edilmiş bir durumda. Eyvah hiç aklıma gelmemişti kapıda paslı kilitlerin olacağım gerçeklerle yüzleşmeyi beklerken yine başa döndüm. Kime sorabilirim. Köyün geliş yönüne doru tekrar bakınma da. Halen beni uzaktan izleyenlerin var olduğun gördüm evet tek çözüm ha gayret ayaklarım deyip onlara doğru yürümeye başladım.
Bu arada bir tarife göre geldiğim evlerin aylardır hata yıllardır kapalı oluşu ile alakalı o bana neymiş lik hissi bir anda bütün beynim ele geçirdi. İster siz buna gurur deyin; ister çaresizlik
Ama bu gün de beni tek seferliğine azat etmiştim kendimi siyah beyaz bir fotoğrafın içinde buluyorum. Usul usul evleri geçip, çalılıkların arasında topraklı yola doğru yüreklenip ve gidişime küçük bir çocuk gibi sırnaşık ayak seslerimin verdiği seslere öyle bir alıştım ki
Aklına o zır deli hallerimi büyük şehirde bırakmış olamam şartlanmışım ve hiçbir hayalim bana ait olmadı bu güne kadar da. Olduğum gibi davranışları ortamına göre iyi şekilde sergilemişimdir.
İşte şimdi halime gülüyorum hemde katıla katıla sonrası hüzne ramak kalıyor. Ve ne gariptir ki tutuk bir beni anlayamıyorum.
Yok, yok bence ağır başlı olmalıyım
Ne lazım yabancı bir yerdeyim ve şimdi hiç tanımadığım insanların gözleri üzerimde nedenli nedensiz raks ediyor. Herkes kendice haklı sebeplere gelip nefeslerini tutmuşlar. Geliş nedimle ilgili ben söze başlarsam onların gerisini getirecek bilgileri de olmaya bilir keza bir an o gözlerin bendeki ağır dokunuşlarını itekleyecek bir küvetin eksikliği geldi aklıma.
Hayır, hiçbir şey sormuyorum bunca sene sorulmamış sahip çıkılmamış kopuk bir yaşamla yalnız kalmamı bu saatten sonra çok kolay göğüslerim.
Gönül alı sever moru sever bir siyahı uğurlandığı kültürden geldiğimi kendime bu köyü insanları görünce kanıtlamış oldum. Düşünseniz siyahın sizdeki bahar görüntüsünü çakılıp gitmesini suçlu duygu bölüğünden kaçak yaşayalı yıllar olmuş cezasını kesmek benim ne hadime…
Yeri gelmişken ve burada gizemini hale koruyan ve Evimizin dokunulmazı bu yastık bizim dışımızda başka mağdurları bırakmış mıdır? Açıkçası düşünmeden edemiyorum için içimi kemiriyor işte o yüzden kendimi geçmiş ile yüzleşme kahramanı ilan edip Anadolulun bu güzel köyüne kadar geldim.
Sahte bir gülüşün verdiği umut içimdeki inanışları tüketmek ve yerine koyacak hiçbir şeyin olmamasından da eminim hadi emin değil desem kime kendimle ilgili ne anlata bilirim. Korkularımı ince bir kâğıt parçası gibi önce milyon kez katlamalı ve tekrarına açarak uzun uzun katlarından farklı bir şeyler beklentisi gözümün önüne geliyor parmak uçlarım valizimin kulpuna öyle yapışmış ki kimi yerde beyaz kime yerde ise morarmaya başlamıştı. Yastık için aynı şeyi diyemeyeceğim daha çok göğsüme bastırdıkça sıcak bir sarılmanın varlığını hatırlatıyordu. Yeri gelmişken bir yere sahiplenmenin nasıl duygu olduğunu hep merak ederdim. Fırsat elime geçmiş iki cümleyi bir araya getirip çığlık çığlığa Valizimi yastığı gelişi güzel sağa sola saçıp, nefesimin küheylanın da şu yemyeşil çimlerin üzerinde tepinmek isterdim. Ağaç dallarından kuş yuvalarına koca koca solucanlar bırakıp sonra gizli gizli anne kuşun yavrularına pay edişini izlemekte keyifli olurdu…
Belki bu günler için lazım olur diye ön yargılarımla hareket etmemeyi öğretmiştim o asil kadın babaannemden. Ne kadar acı değilim? Şimdi onun başlatıp devamını getirmediği aşkının doğduğu yerdeyim.
Uzun yıllar geçmiş açılan yarlar çoktan kabuk bağlamış keza birlerine sorsan dahi onların yaşadığı aşkın hakkında net bilgi alamayacağımda kesin. Kaleme alınan aşk destanlarını yok sayamam keza bu yörelerde yani Anadolu, nun bazı yörelerinde aşka acıyarak ve ya lanet okuyarak anlatıldığını biliyorum.
Ani bir kararla adımlarımı hızladırdım ve köyün içindeki yalnızlığımı daha da dramatize etmeye gerek de kalmıştı . bir nefeste yokuştan çıkıp beni izlemeye pek hevesli insan kalabalığına yaklaştım. Lakin buraya neden geldiğimi konuya nereden gireceğimi bir türlü bulamıyor olmam tabi ki acemice yola çıkıp gelmemden kaynaklanıyordu.
Sadece babamdan duyduğum bir kısa hikâye ve bu saten yastık var elimde. Siz beni bekleyenin babam veya annem olabileceğini düşünmüş olmalısınız açıkçası bu gibi şansın birebir birbirine kafa tokuşması yaşama yakın romanlarda ve filimler de olur. Hayat sahnesi geniş ama Başrol de olmak bize göre ters ve imkânsızlık olarak görünür.
Kafa sesime dikleşip göğüs sesimle edebi namelerle birleştiğimde İnanın ki kimle kimlerle karışlaşmağımın o müthiş anın dünyada bir eşi benzeri yoktur.
Gecenin dikkatsiz ve gözden uzak karardığına çok ama çok emin olduğum saatlerdeyim.
Bedenim diriliş hikâyesine daha yeni başlamış gibi sayfalara akışlığını dikkatlice izliyorum.
Çünkü ilersini görme şansım kısıtlı ve her güzel anı gözden kaçırmam lazımdı.
Haa! Bu arada Nefes almamı o hız sınırımı zorlayan tek neden rüzgârdı.
Oldum olası dağınık saçlar ve paçaları uzun saten pijamalardan nefret etmişimdir. Keza nefretimi saklanması içinde öyle geliş güzel bahane köşelerine saklatmışım ki
Bana bin kere pes günahınım sorulsun cevabım aynı olur "sevdim sevdim" derdim.
Usulca evimizin bahçe duvarını aşıp benim tarif ettiğim şekilde yattığım odanın penceresinin altına gelip, soluk almadan gelmemi bekleyecekti. Ya benim evden çıkış planıma gelince o kadar zor o kadar endişe verici ki yaptım her hangi bir tıkırdı ev halkının uyanıp, sesin geliş yönüne doğru gelmesi demekti. Ölmenin rica affı yoktu bu sefer her ikimizin de. Bu sefer kesin kaçışım resmiyet kazanacak son şansım bedenim fırtınayı bekleyen derya gibi tanımaz bir halde o kıyıdan bu kıyıya çalıyordu korkularımı hale ben bu çırpınışta yara almadan ayaklarımın üzerine dikile biliyordum.
"ama o dışarı da beni bekliyor."
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum kapı aralığında herkesin uyumuş olacağına dair bir kanıya vardım ve gecenin sesle ilgisi yerini horultulara bırakmıştı evde.
Şimdi tüm ayrılıkları terleyen avuçlarıma koyuyorum bakışlarım dan istiflenen çırılçıplak bir bekleyişi de var.
O gelecek Ve birazdan uçuk pembe bir düşün kurduğu sevda köprüsünden ne bir adım geride; ne bir adım ilerisinde el ele tutup, sevda köprüsünü beraber geçeceğiz Her şey istenilen şekilde sanki
Tanırlar kadınlığı aşağılatıp evlat yutuyor şu an bizlerin sevgiyi sevgisizlikle yuttuğu gibi
Duvarda ki küçük ayna su araklamış siyah irili ufaklı noktalarla dolu idi. kendi yüzümü bana aitliğini zar zor seçiyorum.
Bu aralar gözlerim daha çok unutkan gün ışığına aynadaki yüzümün belirsizliğine takılmıyorum bile orada karaltının bir önemi yoktu kısa kesilmiş saç perçemlerime bir af dilemenin zamanının geldiğini düşündüm. Musluğu sağ sol edip suyun akarlılığını sağladım ve iki elimi suyun altına tutup sonra saçlarıma götürdüm. Suyun saçımla mesafesiz oluşuna ensemden sırtıma anlımdan yanaklarımdan akıp çeneme doğru inerken fark ettim. İçime bir ürperti dokundu. Zemheride unutulmuş kuş misali üşüyorum. Yine kendi sıcaklığıma doğru sokulup yalnızlığım dışarılara atıyorum.
karanlık bir odanın akranıyım artık dışarıda bir yaşamın olduğunu görmesem belki de inanırdım karanlığın doğuşumla var olduğuna da.
iç sesime esir oluşumun üzerinde kaç gün geçti bilmiyorum .çünkü vaktin geçiş yönünü unutmuş yüzüm döndüm her yere aynı yere çıkıyordu. ağır ağır kendime değişim gösteriyordum ve tenim karanlığa bembeyaz kesilmiş dudaklarımın çatırdama seslerini duyuyor hale gelmiştim.
. Tanıdık bir sesin olmayışına
Gün ağarmasını bekleyen o evlerin bacalarında ince kopuk dal sayfaları gibi sağa sola dağılmışlar. Ne duman gökyüzüne yükseliyor ile sessizliğe
10-10-2020
İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.