- 453 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZEYBEK
İnsan yaşamını, önem verdiği değerlerinin üzerinde yükselmesini arzular, ister, bu doğrultuda planlar yapar, hedefini buna göre seçer. Bazen ne kadar çok plan yaparsanız yapınız, kaderinizde planladığınız şeyleri görme, yaşama ve yapmak yok ise o da maalesef olmuyor, buna takdiri ilahinin kader üzerinde ki etkisi denebilir.
Murat’ın dudakları, dağ yelinin etkisinde kalmış gibi çatlamıştı. Yüzündeki kırışıklıklar, hayatın zorlu şartları altında yapmış olduğu mücadelenin eseri olarak buruşuk buruşuktu. Tarla çapanda çok çalışmaktan elleri nasır bağlamış yer yer derin çatlaklar oluşmuştu. Dökülmeye meyilli sarı saçları seyrekleşmişti, bu haliyle bulunduğu yaşından daha yaşlı görünüyordu. Murat’ın sarı benizli ve sarı saçlı olması lakabını da belirlemişti. Murat dendiğinde kimse onu tanımazdı ama Sarı Murat dendiğinde herkes onu tanır ve bilirdi. Sarı Murat seyrek saçlarını ellerini tarak gibi kullanarak, öne doğru tarar evinden öyle dışarı çıkardı. Sarı Murat’ın gözleri mavi ladin ağacı gibi soluk maviydi. Gözlerinin soluk mavi renkte olması üzerinde hep bir yorgunluk varmış gibi bir his verirdi insana. Sarı Murat’ın yorgun gibi görünmesi gerçek davranışını ve duygularını ifade etmezdi. O çalışmayı seven, yorgunluk nedir bilmeyen bir yapıya sahipti. Vücudunda hiç yağ ya da et denilebilecek fazlalığı yoktu, sırım gibiydi.
Murat gençliğinde köyünden sevdiceği Güldeste ile yörenin töresine uygun düğün dernek kurarak evlenmişti. Murat’ın babası oğlum ileride işine, eşine sahip olsun bir de çocukları olursa namerde muhtaç olmasın diye bir traktör aldı, Murat’a verdi. Sarı Murat, sevdiği kız ile izdivaç yapmış olmasının verdiği mutlulukla eşine, işine sahip çıkmış, traktörünü de bir iş makinası gibi kullanarak, bazen gündelikçi, bazen de kabala işler alarak çalışmaya başlamıştı. Gel zaman git zaman derken Murat ile Güldeste’nin gözlerinin rengini Murat’tan almış gibi bir çocukları dünyaya geldi. Murat işini gücünü yapmayı sevdiği gibi zeybek oynamayı da çok severdi. O kurulan düğün derneğe geldiği zaman herkes meydanı boşaltır, Murat’ın zeybek oynamasına fırsat veririlerdi. Murat çok sevdiği zeybeğin adını dünyaya gelen oğluna verdi.
Murat, oğlu Zeybek’in kendisi gibi işini sevsin, becerikli olsun diye gittiği yerlere götürür, onu çırak gibi yetiştirmeye çalışırdı. Murat yine bir gün harman işine gittiği köy merasına oğlunu da götürmüştü. Zeybek her ne kadar babasının yanında işe gidiyor olsa da iyiyi kötüyü, güzeli çirkini, doğruyu yanlışı tam olarak ayıracak yaşta değildi. Murat harman işinde çalışırken, Zeybek de yan tarafta oyuna dalmıştı. O günü Murat bir daha hiç hatırlamak istemiyordu. Murat sık sık “Allah’ım o günü yaşamış olmayı hiç istemiyorum. Bana öyle bir mucize ver ki uyuyup kalktığımda yaşamış olduklarımın rüya olduğunu bileyim ve “Şükür” desem.” diye dua eder ve uyurdu ancak uyandığında yine gerçeklerle yüz yüze kalırdı.
Murat harmanda, başaklarla saplarını birbirinden ayırmak için patos işi yaparken her zaman ki gibi neşeliydi ve kendi kendine türkü çığırarak işini yapıyordu. O işini neşeyle şevk içinde yaparken bir şeyler oldu, Bir viyaklama, bir bağırtı, bir sızlanma, bir ses duydu, yüreği sızladı, içi burkuldu, bir şeylerin yolunda gitmediğini hissetti. Duyduğu ses, kedi yavrusunun sesine benziyordu. “Zeybek Zeybek diye ünledi ama Zeybek ortalıkta yoktu. Hemen motoru durdurdu, sesin geldiği yöne doğru fırladı. Gördüklerini ne aklı alıyordu, ne de takati yetiyordu, nefesi tükenmek üzereydi, korkudan bayılacak gibi olmuştu. Bayılırsa daha kötü şeylerin olacağını düşünerek kendini toparlamaya çalıştı, gördüğü manzara çok korkunçtu. Patos, Zeybek’in pantolonu paçasından kapmış parçalaya parçalaya bel hizasına kadar Zeybek’in derisiyle birlikte adeta soymuştu. Murat eline aldığı dirgenle patosu kayışından ayırmış, oğlunu kötü sondan kurtarmıştı. Zeybek ayakta duramıyordu, kol ve bacakları eklem yerlerinden birbirine urgan ile bağlanmış tahta adamlar gibi sallanıyordu. Murat oğlunu kaptığı gibi acile hastaneye götürdü. Zeybek hastanede uzun süre kaldı, yaşayacağı varmış, kurtuldu, yürümeye sonra da koşmaya bile başladı.
Murat “Oğlum benim gibi zelil yaşamasın, kas gücüyle çalışmasın, okusun kafa gücüyle işini gücünü yapsın, iyi bir iş sahibi olsun.” Diye düşünüyor bunun için özellikle okumasını istiyordu. Devlet okulları malum kalabalıktı ve öğretmenler öğrencilerle yeterince ilgilenmiyordu. Zeybek’in ilgiye ve ilgilenilmeye ihtiyacı vardı bu amaçla Murat, Zeybek’i özel bir okula gönderdi. Kendisi yemedi, giymedi, boğazından kesti, “Oğlum iyi bir eğitim alsın yeter ki oğlum okusun,” diye her türlü ekonomik zorluğa göğüs gerdi. Gecesini gündüzüne kattı, çalışıp çabaladı oğluna iyi bir eğitim aldırmak istedi. “Oğlum adam olsun benim gibi mağdur olmasın.” Düşüncesiyle her türlü fedakârlığı yaptı ama Zeybek hayatı tozpembe gördü. Hayta tembel, çalışmayı sevmeyen biri olarak hayatına devam etmeyi seçti. Murat’ın emekleri gözlerinin önünde uçup gitti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.