Koridor // 2
Zübeyde hanımın şirkete gelip gidişleri sıklakmış, Serap hanımla iletişim halindedir. Sürekli torunlarını ne zorluklarla büyüttüğünü anlatmakta ve eski gelinini kötülemekten geri kalmamaktadır. Ona göre eski gelin hiçbir şeyin kıymetini bilmeyen, oğlunun paralarını har vurup harman savuran, vurdumduymaz, evlilik hayatı boyunca kendi doğurduğu çocuklarına bile bakmayan, kendisini de ayak altında bir fazlalık olarak gören zalim bir kadındır. Oğlunun çok merhametli, fedakar ve cefakar özelliklerini vurgulayarak öve öve bitirememekte, ancak bir şanssızlığa kurban gittiği için üzüntüsünü de dile getirmektedir. Kendisi için ise; çok hanım bir kadın olduğunu, torunlarına kol kanat gerdiğinden dolayı, herkesin onu parmakla gösterdiğini de sözlerinin arasına sıkıştırmaktadır.
" Ben insan sarrafıyım kızım, sen de çilekeş kadınsın kimbilir ne yaptı o mendebur kocan sana da boşandın ondan. Ah keşke senin gibi hanım hanımcık bir gelinim olsaydı benim de, elini soğuk sudan sıcak suya koydurmazdım kıymetini bilememişler senin"
diyerek Serap’ın beynine işlemektedir.
Zübeyde Hanım konuşmalarıyla Serap’a nefes aldırmazken, Elvan da işine yoğunlaşmış sessiz sessiz çalışmaktadır. Bir kaç telefon görüşmesi yapar, siparişleri not alır. İrsaliye faturasını kesip, ürünleri hazırlarken paketleri yere düşürünce Zübeyde hanım sertçe çıkışır.
-Ne sakar şeysin sen!... Hala alışamadın şirketin yeni haline, koskoca masayı görmüyor musun?
Elvan cevap vermez. Sekiz ay önce kızkardeşini kanserden kaybettiğinden beri şirkette Doğan ve Burhan kardeşlerden başka kimseyle, gerekmedikçe konuşmamaktadır. Elvanın cenaze dolayısıyla izne ayrıldığı zamanlarda, şirkette tadilat yapılmış, içeriden direkt Erol beyin evine çıkan dar koridora ekstra bir kapı açılmış, önüne kocaman bir dosya rafı yaptırılmış, personelin çalışma masalarının ve ürünlerin yerleri değiştirilmiş, duvarlar boyanmış, yerlere halıfleks döşenmiştir, ancak Elvanın tek hatırladığı o lanetli koridordan başka birşey değildir.
Mesai çıkışı, Erol bey
’’Ben bırakayım evine kadar’’ dedi Elvan’a..
Daha önceleri kapısına kadar götürmüşlüğü olsa da, Elvanın kızkardeşinin vefatından sonra; annesi ve babasıyla yakından ilgilenmesi, cenaze işlemleri için koşturması, hocayı ayarlaması, mezar yerini kazdırıp hazır etmesi, ziyaretçiler için araç tahsisinde bulunması, hayır yemekleri verip masrafları karşılaması ve sonrasında sık sık aileyi ziyarette bulunup ara ara ihtiyaçlarını gidermesi, Elvanın anne ve babası için de artık aileden biri gibi olmasını sağlamıştır Erol beyin...
Elvan kullanacağı uygun bir sözcük aradı, bulamadı. Yavaşça çekti kapıyı ve dışarı çıktı...
Yürürken göğsünden geçiyordu koca bir şehir, serin esen rüzgarlar ısınmak istercesine gömleğinin kalkık yakasından içeri giriyordu. Elvanın üzerindeki incecik gömlek, içinin sıcağından sanki alev almıştı. Şallarını yüzlerine kadar dolamış insanlar mesaisine geç kalmış işçiler gibi pür telaş halinde koşuşturuyorlardı Elvanın gözlerinde. Çok yürüdü Elvan, felaketimsi ve geri döndürülemez yollara doğru, adımları yutuyordu kaldırımları.
Akşamın koyu lacivert deminde, ertelenmemeliydi bazı şeyler...Çok çabuk olmalıydı her şey, bir anda olup bitmeliydi, kardeşi ne kadar uzaklara giderse gitsin ona tekrar kavuşacağından emindi Elvan.. Hastanede titreyen elleri geldi aklına, üzgün ve kaygılı dudakları..
Çantasından çıkardığı bulaşık süngerini gösterirken
"Yeni bir yeryüzü yaratacağız birlikte, bütün eski şeylere topyekün sünger çekeceğiz" dediğini anımsadı. O zaman moral vermek için güldürmeyi başarsa da kardeşini, şimdi kardeşi yoktu, ağlıyordu Elvan... Üst üste gelen her şey için, üst üste ağlıyordu. O koridor da olanlar gözlerinin önünden bir türlü gitmiyor, Erol beyin iğrenç sesi kulağında çınlıyordu.
" Elvanımmm. Seni asla bırakmam, sevdim seni ilk gördüğüm günden beri. Seni kaybetme korkusundan yaptım bunu, evet aşağılık bir adamım ben, sana layık olmadığımı da biliyorum. Affet beni, affet!.. Kardeşinin acısı dinsin, biraz vakit geçsin hele, hemen evleneceğiz. Benim kadınımsın sen. Bundan sonra bir gölge gibi hep peşindeyim, benden habersiz tuvalete bile gidemezsin. Kimseye bir şey söyleme annen baban halen yas tutarken, sakın kimseye bir şey söyleme!. Her şeyi ayarlayacağım ben, yakında telli duvaklı gelinim olacaksın"
Ağlamaktan boğulmak üzereydi Elvan...
Tutsam dedi kendimi tutsam, yaka paça içimden dışarı atsam"...
Ve, önce koluna astığı ceketini sarkıtarak bıraktı köprüden aşağıya. Kendisini de bırakmak üzereydi ki omzuna bir el dokundu. .Ürperdi Elvan, sessiz tiktaklarla geçip giderken zaman. Bir teslim oluş fırtınasında kapıya yaslanan cılız bir sırt, denetlenemeyen nefesler, boylu boyunca uzanmış gözleri kapalı lanet koridor, dua eden dil, trafikte sarhoşları bile koruyup lazım olunca ortalıktan kaybolan Tanrı, parçalanan giysiler, hatalı duruş, tartaklanmaktan yere düşmüş bir çift siyah göz taşı, eni konu duruma şaşırıp ses vermeyen duvarlar, meram anlamayan koşullar, bakir ciğerlerden sökülen iki damla kan, mide bulantısı, bir ıslak mendil, pisliğini temizleyen Erol bey...
"Sana aşığım Elvan" dedi. Aşkın en iğrenç haline bürünmüş elleriyle, sarılıp Elvanın beline, kendine doğru köprüden çekti...
EbRu Asya //
YORUMLAR
Öykü o kadar sürükleyici ki insan okurken yaşıyor sanki. Erol’un suratına yumruk atası
annesine geveze ve insansızlığından dolayı yoğunla laf söyleyesi geliyor.
Toplumumuzda Erol karekterli maalesef çoğunlukta. Üstelik toplumda saygın yerleri olan ama içleri hinlikle dolu..
Öyküyü finalinde acaba sonuç ne oldu deyip devamını bekliyor insan sabırsızlıkla
Sevgili Ebru inşallah bu öykü devam eder,,
Kalbi sevgimle