AŞKIN MATEMATİĞİ
Sayısını unutacak kadar çok affettim seni. Sayısını hatırlayamayacak kadar çok açtım sana kalbimi. Efsunlu bir diyarın hastalıklı melikesi değildim şüphesiz. Senin de sırça bir köşkün yoktu. Ama her nedense -ne kadar istediğimiz son şeyse de- incittik ve incindik sürekli. O kadar ki özürlerimiz ve aflarımız birbirini nötürlemeden birbiri üzerine pervasızca yığıldı kaldı.
Aşk bir denklem miydi ki sürekli çözmeye çalıştık? Öyle iflah olmaz çözüm tutkunlarıydık ki, çözüm kümesini bulduktan sonra bile çözüm aramaya devam ettik. Sanki aşkın gücü, çözüm kümesinin imkansızlığıyla paralel bir büyüme gösterecekmiş gibi, suni çözümsüzlüklerde küçüldükçe küçüldük.
Hayat iki ucu sonsuzluğa uzanan bir sayı doğrusu muydu ki, aşkı sıfır noktasına yerleştirerek kemmiyeti tanımsız, tanımı sayısız bir hüviyet kazandırdık?
Niçin basit sevmekten ve basit yaşamaktan bu kadar çekindik anlamıyorum. İstekle belirtilmiş ve kabul edilmiş bir beraberlikte mutlu olmak yerine niçin kanıksanmış ikili yalnızlıklarda neşenin sesini yitirdik bilmiyorum.
Oysa biz sınırsız, sayısız, sonsuz sevdik... Gerçekten sevdik!