- 487 Okunma
- 1 Yorum
- 4 Beğeni
Delinin günlüğü - 1
Ilkbahar yeni bitmişti, yaz’ın sıcağı yeni kendini belli etmeye başlamıştı.
Mevsim hızla değişirken, benliğime telkin ettiğim sözler uçuşuyordu güvencin özgürlüğünde.
Hazin sonbahar geride kalmıştı, geride kaldığını düşünmeye ihtiyacım vardı, bir umuda, bir inanışa muhtaçtı kalbim.
Hayat ne tuhaf, değişimler yalnız mevsimlere has değil, meğer kalbimin ritmi de o yaz değişecekmiş.
Ilk o gün gördüm, siması öyle tanıdıkdı ki , geçmişte bir yerlerde denk gelmişiz, gözlerimiz birbirine çarpışmıştı sanki, anî bir trafik kazası gibi.
Kural ihlâli olacağını bilmiyordum, üst üste kalbime cezalar kesileceğini, şeritleri şaşırıp bariyerlerde gözümü açacağımı nerden bilirdim ki..
Gözlerinde kahvenin en muazzam tonu toplanmıştı, elâya böylesi vurgunluk olunmazdı, adımları kararlı duruşu emin, dokunsa yaralarımı saracaktı.
Dokundu sanmıştım, aşkın sadeliğini taşıdığına inanmıştım, yeni yetme genç kız masumiyetinde sevmiştim, merhameti kuşanmış, şefkati giyinmişti kör gözlerim öyle görmüştü.
Körlüğün kötürüme dönüşmesi, gücün aşk’ta bulunup aynı hızla yitirilmesi bu ben miyim dedirten deliliğin tanımsız belirtileri depresif hâller, sarhoş cümleler.
Aşkın acıya teslimiyeti tamda yaşanması gerektiği gibiydi, belirsizliğin sancılı geceleri, uykuyu düşünceye hapis edişler.
Yürekte ki mahkûmiyetin prangası, saç baş yollduran suskunluklar..
Aşk’ ın aptallığı beynimi devreden çıkarıyordu, bakmayı bilmeyen göz, gördüğüne kanıyordu, büyü kişide değil sevmekte, bulutlarda gezdirende bineğe bindirende yürek değil mi ?
Anlamların en derinini yükledim, oysa inci tanelerimi görmeye tenezzül etmedi, her bir yaramı çeyiz sandığımda öpe koklaya sakladığımı anlayamadı.
En acısı da bu anlaşılmamak, yürek bilene emanet diye diye bilinmeze sürüklenmekte nasibime düştü.
Ah o kalın duvarları, belirgin kırmızı çizgileri suskunluğu, sarındığı siyah zırhı.
Şikayetim aşkına değil, çektiği setlere zırhını yüreğime, yüreğine germesi, dokunmama izin vermediği ellerine, sarılamadığım kollarına, koklayamadığım boynuna, buse konduramadığım dudağına.
Acım aşk’a değil, olmazı yaratan aklına, çatım olmayan başına, çorbama doğramadığı ekmeğine, paylaşmadığı gecelerine.
Ve gidişine ,çivi gibi çakıldığım o yerde kalbim hâlâ..
YORUMLAR
Kalemle diyaloğunuz güzel. Yazdıkça daha güzel şeylerin döküleceğine ikna etti beni yazınız.
Ve okurken ister istemez Keşke bunları duyup yaşamayı hak etseydi dedim içimden.
Evet kişi, bir iyi yada iyiliği hak etmiyor ise; Ona iyilik etmeye kalkanın çekmediği zahmet kalmıyor. Denize yağan yağmurdan farksız bu emeği başarısızlık zannetmekte insan olmanın naifliği.
Ve bu naiflik yazık ki bu duruma düşenleri kendilerine düşman eder. Oysa aç bir kediye verilen ikramı yememesi , vereni ne kadar suçlu ederse; İnsan ne istediğini bilmeyene karşıda o kadar suçludur. ""Ama o insan. "Yargısı değil; " ikisi de can.Yemiyorsa ne yapıcan. Demeyi bilip verilen emeğe de yemeğe de acımadan hayata devam etmek gerekir.
Zira herkes ama herkes nihayetinde kendine yakışanı yapar Sizin ona yakıştırdığınızı değil.
iyi ki yazmışsınız ve iyi ki okudum.