- 1066 Okunma
- 8 Yorum
- 5 Beğeni
586 - DENİZ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onur BİLGE
"Deniz,
Ben sana aşkımı söyleyemedim. Arkanı döner de gidersin diye. Kaybetme korkusu çok ağır bastı. Sustum, geri durdum, hiç renk vermedim. Aşka dair tek bir kelime bile etmedim. Senden kötü bir söz duyarım diye. O zaman kalbimde hisler ters döner, üstüne titrediğim sevgim biterdi. Aşkıma zerre kadar zarar değsin, üstüne gölge düşsün istemiyordum.
Aslında aşk konusundaki başarısızlığımı biliyordum. Her zaman kaybetmiştim zaten hayatta! Çoğu zaman elimle teslim etmiştim en değerli saydığım varlıklarımı kıyamaya kıyamaya. Aşkın acı tarafı kalmıştı hep bana. Cevizin yeşil kabuğu gibi... Ya gücüm ya cesaretim yetmedi kırmaya. Kırabilseydim, içinin lezzetine ulaşabilecektim. Hep kaybeden ben oldum. Açık ara ya da kıl payı farkla... Benden önce davrananlar oldu hep. Ben elimdekini avucumdakini denkleyene kadar millet dengini tuttu.
Sana kıyamadım! Bakmaya kıyamazdım zaten. İncinecek kırılacak diye ödüm kopardı! Zarar vermek istemedim kılına bile. Kendimi, durumumu gayet iyi biliyordum. Muhaldi ama beni tercih etseydin bile heba olmana asla göz yumamazdım. Sakındım herkesten, kendi gözümden bile. Halim ortadaydı. Yaşım başım, maddi durumum... Say, sayabildiğin kadar! Her şey negatif... Feragat etmekten başka ne gelirdi ki elimden!
“Bari aşkı yazayım!” dedim. Sen okumayacaktın, duygularımı hiçbir zaman bilmeyecektin zaten. Sadece içimi dökmek, boşalmak gayesiyle. Yazmak için aşk ateşinde pişmek gerekirmiş. İçimde dolam dolam bir orman yangını... Bundan büyük ve harlı başka bir ateş var mı!
Yılgındım, kaderime kırgındım ama aşkımı yazarak yaşamak ve yaşatmak elimdeydi. Tam anlamıyla pes etmek yerine içime döndüm. İçimin okyanusunun derinliklerine gömüldüm. Avuç avuç midye çıkardım inci dolu. Haliyle hakikiydi, aşk olunca konu. Hiç bitmeyecekti hem de hiç gelmeyecekti sevdamın sonu.
Top karşı taraftaydı. Mücadele de sonuç da ne olursa olsun! Baştan kaybetmiştim, her zamanki gibi oyunun dışındaydım. Hamlelere hazır beklemeye de göğüs germeye de atağa geçmeye de gücüm yoktu. Zaten oynamam baştan yasaktı. Maçı size bıraktım. Dinlemeye başladım. Yorumu bana kaldı.
Zaman kavramı ehemmiyetini çoktan kaybetmişti bende. Arkası Yarın gibi dinledim, tanışmanızı, görüşmelerinizi, evliliğinizin her safhasını. O kadar ki inceden inceye anlattın, noktasına virgülüne kadar ezberledim. Detaylarla vakit kaybetmekten haz alan biri haline geldim, sayende. Kılcal damarlarına kadar girdim ilişkinizin.
Kaçan trenin arkasından bakmanın nafile olduğunu bile bile baktım, bakakaldım arkanızdan. Tren kaçırmak gibi değildi gidişin benim için. Hemen arkandan bir diğeri gelecek değildi. Kaçan son fırsattı, emindim.
Zenginin malının züğürdün çenesini yorduğunu bile bile anlattın, yorumladım. Havanda su dövdük, başından belliydi bu beraberliğin yürümeyeceği, ne yapılırsa yapılsın, nafile olduğunu bile bile.
Donuklaşan bakışlarımla, ölü soğukluğunda kaskatı kaldım, senden uzakta. Sıcak olan yalnızca yüreğimdi. Hem de ne sıcak! Yokluğunda da sevmeye devam etti bu yürek seni. Ümitsizce, beklentisiz... Sırf kendim için. Öylesine özel ve de saf kan... Eşsiz mi eşsiz, güzel mi güzel!
Aşkla kol kola gelir kaybetme korkusu. Aşk ve umut sizin taraftaydı. Yaşa hayatını, kalanı unut! Kaktüsler gibi kalakaldım kenarda köşede. Kaktüsler ne su isterler ne alaka… Her türlü olumsuz şarta dayanıklıdırlar. Diktim dikenlerimi, oklarını çıkararak korunmaya çalışan, her ihtimale karşı savunmaya hazır kirpiler gibi beklemeye başladım. Cicim günleriniz bitecekti nihayet ve şikâyetler gelecekti. Kendi halimde yaşadım aşkımı yaşayabildiğim kadar, zehir zıkkım olsa da tadı. Hele hasret, acıdan acıydı! Yaşadım ve yazdım elimin erdiği, gücümün yettiği kadar. Kaybetmemek için kaydettim her şeyi.
"Unut gözlerini gözlerimde, sen gidersen git!" dedim sana, çıkmayan sesimle. Unuttun gittin. Hem de öyle bir unutuşla unuttun ve öyle bir gidişle gittin ki tarifi mümkün değil!
Aşkın derinlerinde kalan yosun tutmuş bir por taştım. Serapa çürümüş, yosuna bürünmüş... Kahrından göz göz olmuş, oyuk oyuktum. Zamanın azizliğine uğramış, parçalandı parçalanacak kanserli bir taş...
Ben Aşkdeniz’dim. Bağrımı açmıştım gelen giden kayıklara, sandallara, gemilere... Yüreğime demirleyen balıkçı teknelerine. Sen denizkızıydın, kayaların üstünde belirip kaybolan, serap gibi. Sırra kadem basmıştın en sonunda. Sadece sesin geliyordu derinlerden.
Deniz Gözlü’mdün sen. Deniz gibiydin. Ben deniz feneriydim, aşkın kayalıklarına çakılı... Gemileri, kayıkları, yelkenlileri beklerdim, ve seni seyrederdim, gözümü ayırmadan. Falezlerin üstünde, hasretler içinde yapayalnız. Her şeye rağmen ayakta, tetikte gündüz gece... Ölmeden önce ölmüş, ak kefene bürünmüş. Geceleri saklanmış, gündüzleri görünmüş.
Ben kimsesiz ben garip... Ben ümitsiz, biçare... Kolay kolay hizama gelemeyeceğini bile bile bir mucize beklerdim. Gözümü kırpmadan seni gözlerdim. Elimde değildi ki aksi, sevdiğimden çok özlerdim.
Gözlerim fılfır fıldır, bakışlarım ışık ışık… Bitmeyen gecelerde etrafım bir karanlık bir aydınlık… Anlık sinyaller çakardım yüzüne biteviye... Bir ümit bir ümitsizlik içinde... Geçici uzlaşımlar buluyordum kendimce.
Yüce yalnızlığımda dünyaya sırtım dönük, daima sana nazır, kadere dünden razı, her ihtimale hazır... Her an emre amade, daim ayakta dimdik, her hükme itirazsız… Nefesinle nefeslenir, kendimden geçercesine seni seyrederdim.
Mavinin tonlarında dolaşırdı gözlerin, gündüzlerin içinde. Işığın tesiriyle mavilikten sıyrılıp griye kadar gittiği olurdu. Akşam koyu maviye, laciverde dönerdi. Seyrine doyulmazdı, hercai bakışların. Karardıkça kararırdı karanlık gecelerde, kâbus bakışlarının azabından korkardım.
Çoğu zaman dingindi, sanki masmavi saten... Bazen hafif dalgalı parlak bir ipek gibi. Bazen hırçınlaşırdın, korkunç bir hal alırdın. Deli dalgalarınla falezleri döverdin. "Ya gel, ya beni devir!.." diyerek haykırırdım. Sesimi gürültünden duyar mıydın kim bilir? Ya sen yükselmeliydin, ya ben devrilmeliydim. Kavuşmanın başka bir çaresi var mıydı, bilmiyordum.
Yararsız çalışmalar içinde tükettim gençliğimi. Zararlı zararsız çatışmalar içinde geçti gitti. Ne bir santim uzadım, ne bir milim kısaldım ve hep yerimde saydım.
Umursamadın, umutsuz bakışlarımın buğusunu. Ben demedim aşkımı, haliyle bilemedin. Bilemedin dünyamın tamamı olduğunu. Her günün bitiminde senin için can verip, her sabah senin için yeniden doğduğumu... Hiç görmedin yağmura tutulan kederli yüzümdeki buruk tebessümümü. Anlam veremedin mahzun gözlerimin, çocuksu gözlerinden utangaçça kaçışına. Göremedin gözbebeklerime takılı kalan muhteşem hayalini. Bilmem hiç düşündün mü kızaran gözlerimin sebebini veya kirpiklerimin hiç kurumayan nemini.
Söylenen şarkılarda saklı olduğunu nereden bilecektin! Hele sabah makamında okunanların neler yaşattığını... Nağmelerin yüreğime nasıl dokunduğunu... Yok olduğumu sende, nerden bilecektin.
En son bahçe, her zaman en güzel bahçe, bence. Söğüt dalı gibiydin, onca kırılgan, narin… Tapınırcasına saygıyla seyredilen çok değerli bir ikona gibiydin.
Omuzların çökmüş, kolların sarkmış, başın önüne eğik… Süklüm püklüm kapıdan içeriye girişin, içimi yaktı. Suçunu biliyordun. Kararın çok yanlıştı. Karanlıklardan geldin, geceye gidiyordun.
Keşke hiç gelmeseydin! Hiç görmeseydim seni! Nasıl da değişmişsin, ya da duygularım değişmiş. O şiddetle görmeyi arzuladığım yüzün, gözüme o kadar değişik göründü ki! Gözlerinin içinde sinsilik ve hainlik ışıltısı... O bakmaya kıyamadığım, seyretmeye doyamadığım simada sevimsizlik, iticilik...
Nasıl da soğuktu gelişin, gidişin nasıl seri! Buz baltası gibiydin. Nerde o eski peri! Kaçar gibi, arkandan kovalayan var gibi... Kucağında bir bebe, daha yeni dillenmiş. Ne yazık ki geleceği meçhul, kaderi, kendi başına buyruk annesinin elleriyle çizilmiş.
Fırtına gibi geldin, kasırga gibi gittin. Bende epeydir can çekişiyordun, nihayet sen de bittin.
Hiç işine gelmedi, gösterdiğim emin yol. Tavsiye ettiğim şeylere aklın yatmadı. Daha önce de defalarca telefonda dil dökmüştüm, olacakları bir bir peşinen söylemiştim. Israrla son bir kere daha iyice düşünmeni önermiştim. Nasihatimi duymadın. Tavsiyeme uymadın.
Antalya’ya döneli epey oldu. Gelişin bugün oldu. Yüzün yoktu gelmeye. Gidişin de bugün... Yani bende bitişin...
Özgür olmak isteğin, senin sonun olacak. Sana ne olursa olsun, kararı kendin verdin.
Olan sabiye oldu! Olan sabiye oldu!..
Deniz Feneri"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 586
YORUMLAR
Aşkla sevgi bağı nasıl karıştırılır yada harmanlanır?özgürlüğün temel kuralı nedir?
Onur BİLGE
Türk Kızı(Emine Sezek Akb
Türk Kızı(Emine Sezek Akb
AŞK;
Kor gibi yüreklere yer edinip kök salınca koparılması zor olur.
Düşenleri gördüm İlahi aşka, Yunus misali tozlu yollarda koşarken.
Bakışları melül, benzi soluk, yüreği sade kordur,
Ve kedi yumuşaklığında hafif dağ meltemi yüzünü okşarken.
Her daim kaleminiz var olsun...
NOT: Kendimce tahmin etmiştim, günün yazısını kutlarım. Müslüm Beyin , yazsı da vardı. İkisinden biri kesin seçilecek demiştim kendime. Kutlarım, çok sevindim
Saygılarımla.
Mehmet Burhan AKIN tarafından 10/1/2020 12:09:52 AM zamanında düzenlenmiştir.
Aşk, ulaşılmayınca aşk oluyormuş. Sevgili Onur Bilge her zamanki gibi yine harika yazmışsın. Tebrik ederim. Sevgiler.
Onur BİLGE
Aşka hürmetini çok güzel Dile getirmişsin,her şey gönlünce olsun inşaallah....Dua ve selamlarımla çok kıymetli Üstadem.