- 1060 Okunma
- 10 Yorum
- 4 Beğeni
AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA 2020
Ağustos böceği devamlı saz çalar, şarkı söylermiş. Bütün yaz mevsimini böyle geçirmiş. Derken kış gelmiş. Soğuktan oldukça üşüyormuş. Kış için hiç hazırlık yapmamış. Karnı da çok açmış. Aklına komşusu karınca gelmiş. Karıncanın ambarları ağzına kadar yiyecek dolu. Komşusunun kapısını çalmış:
“Ne olur komşum bana biraz yiyecek ver.”
“ Sen bütün yaz saz çaldın. Kış için hazırlık yapmadın. Şimdi de oyna bakalım biraz” demiş.
Kapıyı yüzüne kapatmış.
Fransız yazar Jean de La Fontaine’nin anlattıkları, özetle bu.
Bu Fransızlar oldum olası yalancı bir millet. Bu masalda külliyen yalan. Atladım uçan halıya üç dakika sonra Paris’teyim. Katladım uçan halımı arka cebime koydum. Eiffel kulesinin etrafında dolaşıyorum. Buradan hazırlıklı ayrıldım. Elimdeki kâğıtta; Fransızca “Lütfen beni La Fontaine’in evine götürün” yazıyor. Uzattım kâğıdı bir taksiciye. Taksici “ Atla” dedi. Yok yok. Taksici Türkçe bilmiyordu. Bin diye işaret etti bir şeyler söyleyerek. Dese dese "Atla" demiştir. Beni La Fontaine’nin evinin önünde bıraktı. Taksiciye yüz Euro verdim. Paranın üstünü verecek oldu. Elimin tersini salladım, "üstü kalsın" anlamına. Sevinerek uzaklaştı.
La Fontaine’nin evi büyük bir köşk. Adam bir masal karalıyor, bir köşk parası kazanıyor tabii. Evin önünde koruma var. O na çantamdan çıkardığım La Fontaine’in kitabını gösterdim. “Üstada imzalatacağım” dedim. Anlamadı, hık mık.
“ Non, non” dedi. Bende anlamadım. Sonra başını yukarı kaldırdı. Gözlerini yumdu. O zaman anladım.
Beni içeri almak istemiyor. Onun da avucuna yüz Euro’yu sıkıştırınca, beni reveransla içeri buyur etti. Beyaz önlüklü bir hizmetçi beni La Fontaine’nin odasına kadar götürüp ayrıldı. La Fontaine’nin masasının üzerinde bir diz üstü bilgisayarla, Hayvanlar Ansiklopedisi var. Gözünde gözlük ansiklopediyi karıştırıp karıştırıp bilgisayara bir şeyler yazıyor. Gözlüğünün üstünden bana baktı. Sonra yine yazmaya devam etti. Allah’ın hikmeti işte. Ben bir anda Fransızca konuşur oldum.
“Salut vieille Main” (Merhaba) dedim. O:
“Quoi ?” (Ne var?)
“Maitre,je suis turc,je suis venu vous rencontrer, contrer,comment dire”
(Üstat ben Türküm sizinle görüşmeye geldim.)
“Sortez” (Defol) deyince,
“Tu es un menteur.” (Sen bir yalancısın.) dedim.
Öfkelendi. Ayağa kalktı tepiniyor. “ Ben büyük bir yazarım. Sen bana nasıl yalancı dersin” diye bağırıyor.
Onun:
“viens t’asseoir” ( Buyur otur.)
Demesini beklemeden masasının önündeki sandalyelerden birini aldım. Sosyal mesafeyi korumak adına masasından bir, bir buçuk metre uzağa götürüp oturdum. Maskemi taktım. Sağ elimi bir iki defa sol göğsüme vurdum.
Sakinleşti.
“Ben bilir biraz Türkçe. Gelmek var sen niçin?”
Rahatlamıştım. Benim anlatacaklarımı anlayacak, bende onun bozukta olsa Türkçesinden ne dediğini anlayacaktım. Hemen söze girdim.
“ Lan Forten ben senin yazdığın AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA masalının yalanlarla dolu olduğunu söylemeye geldim. Sözümü kesme de sonuna kadar dinle.”
Eliyle devam işareti yaptı.
“ Ağustos böceği denilen o canlı on yedi yıl toprak altında kaldıktan sonra yeryüzüne çıkar, üç dört hafta yaşadıktan sonra Temmuz, Ağustos aylarında ölür. Kışı göremez, karınca diye de bir böceği tanımasına imkân yoktur. Sen nerenden uyduruyorsun bu yalanları ? Neredeyse üç yüz elli yıldır tüm insanları kandırıyorsun?”
Gülümsedi.
“ Nereden bilmek sen bunu?”
“Sadece sende mi var İnternet. Biz de bilmediklerimizi Ondan öğreniyoruz.”
“Evet… Sen var çok akıllı bir Türk. Sevmek seni. Şimdi de sen dinlemek beni. Siz benim masallarımı okumak var çocuklarınıza. Onlar da var uyumak. Ben demek başka şeyler. Uyumak için değil. Uyanmak var, anlayınca derin anlamı. Ben anlatırım hep hayvanlar. Ama vermek isterim insanlara hep bir ders… Cigale ne yapmak var? Çalışmamak. foirmi ne yapmak var? Hep çalışmak. Siz ona işçi, üreten dersiniz. Cigaleyi koruyan Frelonlar vardır. Her dediğini yaparlar. Ne demek siz ona? Eşek arıları. Frelonlar gider foirmilerin üretimlerini elinden alır Cigaleye getirirler. Vermek istemeyenlerin ince boynunu koparıp öldürürler. Bazen bir foirmi karşı çıkmak ister bu düzene. O nu da toile d’araignee ye yani örümcek ağına atarlar. Orada kıpırdayamaz. Kurtulamazsa orada ölür. Siz ona demek var ney? Kodes yok yok hapishane.
Siz diyorsunuz: AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA. Okuyunca bunu uyuyun.
Ben diyorum: FOURMİ AVEC CİGALE. Okuyun, anlayın uyanın. Böyle düzenlere karşı gelin. Cigaleler masalda anlattığım durumlara düşsün. Anlamak var şimdi sen?
Anlamıştım. Bazı şeyleri okuyup geçmemek altındaki derin anlamları düşünmek lazımdı.
Konuyu değiştirmek için,
“Üstat Macron hakkında ne düşünüyorsun?
Güldü.
“ O cahil o enfant (çocuk). Birileri ona historire (tarih) anlatmak lazım.
Ayağa kalktım:
“Üstat bana müsaade. Üç yüz yirmi beş sene öncesinden gelip beni aydınlattınız. Sizinle yakın temas vedalaşmak isterdim. Malum Corana belası.
Güldü.
“Akıllı Türk, Türk çok akıllı."
Çıkardım arka cebimden uçan halıyı. Bulutlarla tokalaşarak geldim, oturdum bilgisayarın başına.
Bir masal da ben yazdım.
YORUMLAR
Geçmişi günümüzle yaşatan değerli kalemi kutlamak için bayağı geciktiğimin farkına vardım, affımı isterim.
Mükemmel bir uyarlama, ders verici ve gülerken düşündüren bir anlatım. Edebi yazılar aynı zamanda edepli yazılardır aynen sahipleri gibi. Hele ortamı sağlanmışsa yüreğin, değme keyfine kalemin... akar gider ,set çeksen önüne yıkar gider.
Bedri Komutanım,
Günümüzün gerçeklerini gören kaleminizi kutlamaktan başka, inanın verecek hiçbir şeyi yoktur bu fakirin..
Saygılarımla...
Bedri Tokul
Gecikme önemli değil.
Önemli olan okumuş olmanızdır.
Değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum.
Selam ve Saygılarımla.
Aslında masal, bu zamanın çocuklarına uyarlanmış gibi olmuş.Hersey değişiyor masallarda değişmeli.Güzel bir eser olmuş tebrikler.Saygılarımla
Bedri Tokul
Teşekkürler
Saygılar...
Başlık, güncellemeyi çok şık anlatmış!..
Aisopos ( Ezop) ile başlayan 'fabl' tarzı masal anlatımını dünyaya La Fontaine tanıtmıştır. Dünyada baskılı rejim dönemlerinin bu ürününde insan özellikleri hayvanlara yüklenerek okuyanlara bazı dersler verilmek istenmiş.
Siz, bu 'uyarlamanızla' hem bilimin yaptığı çalışmalarla masalın dokusuna değinmiş hem de güncelleme ögelerle çok sıcak bir anlatım oluşturmuşsunuz.
Sizin yazı dilinizi çok beğendiğimi defalarca belirttim. İşte ispatı!..
Aklınıza düşen her şey yazınızda bezenerek bize ulaşıyor.
Çok faklı ve şık bir anlatım.
İçtenlikle kutlarım Bedri Bey.
Saygılarımla...
Bedri Tokul
Ne zaman bir yazı yazsam.
Serap Hocam ne der acaba? Diye merak ederim.
Hepte böyle övgü dolu sözlerle karşılaşınca çok mutlu olurum.
Evet Hocam Azop'un "Dil" hikayesi ne kadar etkileyiciydi değil mi?
Saygılarımla...
Bedri Tokul
Çoktandır görünmüyorsun.
Ya da ben farkında değilim.
Aman önemli bir şey olmasında...
Sevgiyle kal.
:) Hahahahaha
Ne kadar ilginç. Evet bu Ağustos Böceğinin hikayesini ben de okumuştum. Hatta bununla ilgi bir şeyler yazdığımı da hatırlıyorum. "Siz olsanız ne yapardınız?" şeklindeydi. Toplam 35 günlük bir ömrü varmış. O kadar yıl toprak altında kaldıktan sonra 35 gün. Allah böyle yaratmış hikmetinden sual olunmaz tabii..
Hani Nasrettin Hoca *ok böceğini görünce (TÖVBE) "Ey Allah'ım her şeyi yarattın da bunu niye yarattın" demiş ya.
Sonra bir hastalığa yakalanmış. 40 yerde 40 tabibe gitmiş deva bulamamış. Derken birisi "Bunun çaresi 40 tane *ok böceğini ezip çiğ çiğ yiyeceksin" demiş de, onun dediğini yapınca iyileşmiş ya.. Aman aman Allah'a günah varmasın. Tövbe tövbe..
Gelelim yazıya.
Adam yazdı mı yazıyor lafını boşuna demiyoruz. Bir masaldan hareketle nereden nereye bağlanıyor. Bu da ustalık işi, Bedri Tokul işi.. Mükemmel.
Kurgusu, anlatımı, her şeyi..
Birlikte Eifel Kulesi'nin etrafında dolaşıp Bedri Tokul titizliğinde delil topluyoruz elindeki mercekle.. Birlikte taksiye biniyoruz "doğru LaLa Fontaine’nin evine sür" diyoruz taksiciye. Her şey film gibi. Kapıdaki korumayla konuşup üst kata LaLa Fontaine’nin odasına kadar gidiyoruz. Gidiyoruz da seni cimri seni bi yüz Euro'da hizmetçinin eline sıkıştırmadın. Farkına varmadı sanma. Hele o sosyal mesafeyi korumak adına 1,5 metre uzakta sandalyeye oturmak.. Süperdi..
Gene aldın götürdün..
VAROL.. HEP OL..
Öptüm kelden..
Bedri Tokul
Bir ara elimi cebime attım.
Bi yüzlükte hizmetçiye verecektim, ama vaz geçtim.
çok çirkindi be SUAT...
Her şey için teşekkür eder gözlerinden öperim
Canım gardaşım benim.
Karışma Allahın işine
bakarım altın dişine derler ya
Gerçekten doğru...
ne yazsan,güzel Abi,ama anılarını daha çok seviyorum ben,yaşanmışlık kokuyor,ve çok güzel aktarıyorsunuz,yazarken yaşıyorsunuz,,
masalı okuyunca,bir dostun anlattığı fıkra,aslında,masalın günümüz gerçeğini anlatan,fıkra geldi aklıma;
,,,
Yaz, karınca vızır vızır çalışıyor; Ağustos Böceği o konser benim, bu konser senin geziyor.
Beach’lerde ellilik lahmacun tüketiyor, öğle olmadan Chivas Regal’ını yudumlamaya başlıyor....Gel keyfim gel…
Karınca garibim de Ağustos sıcağında ha bakalım, de bakalım çalışır, terlerken bir yandan da cırcır öten ağustos böceğine içinden “ Öt, öt; götür nasıl olsa kış gelecek o zaman görüşürüz” diyerek söylenirmiş.
Çok geçmeden yaz bitiverir, sonbahar yağmurları falan derken karakış kapıda biter.
Karınca yuvasında hala çalışır, yiyecek depolarını tasnif ederken, zili çalar uzun uzun…
“Bu karda soğukta kim çalar ki benim kapımı” der karınca kapıdan başını uzatırken…
Bir de görsün!
Kapıda bir limuzin, pırıl pırıl; şoförün açtığı kapıdan tanıdık bir yüz iniyor, yerlere kadar vizon kürklere sarınmış ağustos böceği, hani şu bizim yazın cırcır Bodrum beachlerin de dolanan ağustos böceği.
Gene şen şakrak,
“Efem, meraba diyor” karıncaya “ Avrupa’ya uçuyorum karınca kardeş, ben çalarken, söylerken, youtubede paylaştım, çok ünlü oldum, Alplere benden bir isteğin var mı” diye uğradım.
Karınca şaşkın biraz da tedirgin, önüne bakıyor ellerine nasırlı ellerine…
“Yok diyor, yok bir isteğim, yalnız Paris’e uğrarsan orada bir La Fontanie var; ona benden bayağı bir selam söyle!”
,,:)güzeldi masalınız,,,hürmetle Abim,,,
Suat Zobu
n.asım
Bedri Tokul
Ne kadar güzel ve anlamlı bir fıkraymış bu..
Bayıldım.
Ve... Gerçeklik payı da var.
Paylaşımın ve değerli yorumun için teşekkür
ve selamlarımla...
Vay kandırıkçılar Ağustos böceği kışı göremiyor demek ki o zaman da saz çalıp oynaması yanına kâr ... Ama Lafonten bile Makron'un cahilliğini anlamış eninde sonunda... Bu bile bir kazanç olmalı Fransız kalmamışlar Makron'a... Kutlarım Abim...
Bedri Tokul
Evet çok güzel... macron'a Fransız kalmamak.
Selam ve Saygıyla.
Zevkle okudum
yaz abim yaz
bir değil bin tane yaz
sevenlerin okur
sevmeyenlerin ise sadece izler başarılarını
yürü be hatta uç kim tutar abimi
harikasın abi harika
Bedri Tokul
Sevenlerim de sağ olsun sevmeyenlerimde.
Elimizden geldiğince dilimizin döndüğünce
bir şeyler yazmaya çalışıyoruz.
Önemli olan dostluk.
Sevgiyle...