Babamın Kapısı
-Bu kapı bizim kapı mı?
-Bu kapı bizim kapı mı?
-Halaaa bu kapı bizim kapı mı?
Her gördüğü kapıyı, kendi evlerinin kapısına benzetirdi...
Kocaman elleriyle; minicik parmaklarını, parmaklarının arasına sıkıca kilitlemişti halası... Bir an bıraksaydı ellerini, benzettiği ilk kapıdan içeri dalıp "babaaa ben geldim" diyecekti...
Ne kadar uzun zaman olmuştu babasını görmeyeli.Küçücük bir çocuğun yüreğindeki baba özlemi nasıl tarif edilebilirdi ki? Ağlardı ... Çok ağlardı.. Halasına sarılıp için için ağlardı....
Halası; engin yürekli, merhametli, naif, dünyalar tatlısı iyi bir insandı. İyi ki vardı. Yalnız değildi. Kendi çocuklarından zerre ayırmazdı Ayşeyi. Onu avutmak için mektuplar yazardı babasının ağzından. Çocuktu... İnanırdı...
-Bugün mektup var mı hala!
-Mektup geldi mi hala!
-Biz de yazalım hala!
Kim bilir neler çekmişti rahmetli halası çocuk dilinden...
İlkokul çağına geldiğinde annesi yok.Babası yok yanında. Velisi: Asiye Hala.
Çantalı beslenmeli çocukları görürdü Ayşe. Annesi babası yanlarında mutluluk okunurdu yüzlerinden. Düşünürdü küçücük aklıyla. Halası alacak mıydı ona da beslenme, çanta? Nereden bilebilirdi ki eniştesinin maaş gününü beklediklerini. Soramazdı da.... Bir gün halası çağırdı Ayşeyi yanına ’’haydi gidiyoruz’’ dedi.
-Babam mı geldi hala, babama mı gidiyoruz.?
Hayır, dedi halası... Okul alışverişi yapmaya.
Çocuk aklı hem çantada hem de babasındaydı Ayşenin. O gün ayakkabısının bağcığını bağladı halası, saçlarını sevdi, okşadı, öptü yanaklarından... Sevgi açlığı çeken bir çocuk için bu, hayatının en unutulmaz anlarından biriydi. Yine o kocaman elleriyle parmaklarını kilitledi halası ve düştüler yola. İşte bu, Ayşenin yedi yaşına kadar yaşadığı en büyük sevinciydi. Çantası olacaktı.... Beslenmesi olacaktı. Üstelik diğer çocuklar gibi marka merakı da yoktu. İçi içine sığmıyordu. Nasıl bir mutluluktu bu....
Okumayı seviyordu... Başarılıydı... Liseyi bitirene kadar babasını hiç görmedi.... Hep mektup bekledi ondan. Aklı ermeye başladığından bu yana halası da yazmaz olmuştu mektupları. Kendi kendine söylenir dururdu.
-Olsun be hala, yazaydın mektupları.... Kanmış gibi yapardım yine. Hiç değilse bana bir avuntuydu....
Günler birbirini kovaladı; ne çok bayram, ne çok babalar günü geçti hüznü anlatılamayan.... Liseyi bitirdi Ayşe. Ve bir gün babası çıkıp geldi.....
Yıllar yıllar sonra onu ilk görüşüydü. Hayal meyal hatırlıyor gibiydi, ancak yolda görse tanımazdı....
"Neredeydin? Niye aramadın bunca zaman? Bir kızın olduğu şimdi mi aklına geldi? "
demedi Ayşe.. Geçmişini sorgulamadı...
Sımsıkı sarıldı babasına ve ağzından şu sözcükler döküldü..
-Bir daha gitmeyeceksin, değil mi baba?
Bir kaç gün halasında kaldıktan sonra, babasıyla birlikte trene bindiler.... Bu tren yolculuğu, babasıyla birlikte yaptığı ve hatırladığı ilk yolculuktu. Daha sonra taksiye binerek, eski mimari yapıya sahip, bir binanın önünde durdular...
Öylece bakakaldı Ayşe...Bulmuştu en sonunda....
O gün bugündür hiç ayrılmadı o kapıdan....
Bu kapı onların kapısıydı...
Babasının kapısı..
EbRu Asya //
YORUMLAR
Benim de güzel bir halam vardi
Anne gibi.
Demiştim size
Herkesin bi hikayesi vardır
Benimkine roman yazilir.
Yazıya gelirsek
Böyle kaderi yaşayan bir çok insan var
Ama
Böyle yaşamları kalem ile buluşturan çok az insan var.
Tebrikler
Sevgili ebru
-Iceberg- tarafından 11/3/2020 11:46:21 AM zamanında düzenlenmiştir.
gözlerimde bir kaç damla yaş olduysa yazı, bağışla şair...
dudağımda Selda Bağcan'lı bir şarkı, ve köyde babamın ara ara geldiği zamanlarda
burnuma sinmiş o kokusu...
anlamamam nasıl mümkün olabilirdi ki...
eyvallah.
Rû //
hisseden yüreğinize okuyan gözlerinize sağlık.....teşekkür ettim...saygı ile...