BU KOCA ŞEHİRDE İLK GÖZÜME ÇARPAN SEN OLUYORSUN
HEMEN GÖZÜME SEN ÇARPIYORSUN...
Sabah iş yerini açmaya giderken, bi de ne göreyim, akşamdan yolun kıyısına koyduğum çöpler her yana dağılmıştı. işe gittiğim için çöp arabasını göremiyorum, bu yüzden çoğu ailenin yaptığı gibi ben de akşamdan çıkarıyorum çöpümü ve yolun kenarına koyuyorum. Arada sırada yan binada ki komşu, sen çöpünü hep benim binamın önüne koyuyorsun,deyip tartışma çıkrmaya çalışsa da sonuç değişmiyordu çünkü burası sokak. Aslında, hata yaptığımın farkındaydım, her şeyi aynı poşete koymayıp cinsine göre ayırabilseydim eğer bu kadar dağılmazdı çöpler, ama her nedense bunu yapmıyor hepsini aynı poşete koyup aynı yere koyunca sonuçta böyle oluyor işte.
Ama ne yaparsak yapalım geberesideler gene de her poşeti karıştırıyorlar ve çöpleri darmadağın ediyorlar; hele de karşı komşumuz olan Fatma ablanın kedileri, hiç dirlik vermiyorlar çöplere. Ben yine de kendime kızdım bu ne şimdi, hiç yakıştı mı sana, diye. Bu durumun kabahatlisi sadece ben değildim; koca bir semt ve bu semtin hiç bir sokağında tek bir çöp bidonu yok. Az ilerde, sokağın çıkışında birkaç yıl önce bir öğrenci yurdu yapıldı. Bazı kesimler dışında kimse ne yurdu olduğunu bilmiyordu, sorulduğunda’öğrenci yurdu, uzaklardan gelipte ev bulamayan öğrencilere hizmet veriyor, deseler de bu çok inandırıcı değildi bana göre.Çünkü, öğrencileri seçerek alıyorlardı bu yurda ve belli günlerde de kur’an dersi görme şartı koşuluyordu öğrencilere, kabul edeni alıyorlar, kabul etmeyene de, sen bizim aradığımız öğrenci değilsin, diyorlar, böyle bir öğrenvci yurdu işte. Sorduğumda bana aynen böyle söylemişti ev sahibi. İşte bu öğrenci yurdu binasının önüne tam dört tane çöp bidonu koymuştu Kadıköy belediyesi. Koca semtte sadece dört çöp bidonu olunca herkes çöplerini o bidonlara atınca da bidonlar hemen doluyordu ve artı bidonların çevresi küçük birer çöp tepeciklerine dönüşünce adamlar baktılar ki bu iş böyle olmuyor bidonları binayı çevreleyen duvarın iç kısmına aldılar haklı olaraktan.Çöp arabası da hafta da sadece iki gün gelip çöpleri topluyorlardı.
Hem gidiyor hem de belediyeye kızıyordum bunca yıl oy veriyoruz,çöp vergisi veriyoruz, şuraya bir kaç çöp bidonu koymadılar onca istek, onca imza toplanmasına rağmen. Neden?, bizi insan olarak gömüyorlar mıydı,belediye hizmeti alacak kadar değerimiz yokmuydu?Yoktu ki bunca sene bir tane olsun çöp bidonu konulmadı sokaklarımıza. Biraz daha ilerledim ve bir kadın yolun tam ortasında durmuş beni bekliyordu sanki benim yolumu gözlüyormuş gibiydi. Kadını tanıdım ama daha bir emin olmak için kadına yaklaştım ve kadına, sabahın bu saatinde burada ne işin var senin?
Kadını birkaç yıldan beri tanıyordum ve arada sırada rastlaşıp sohbet ediyorduk işten eve dönerken, o da komşunun dükkanının önünde oturuyordu hep. Kadının kocasıyla başı dertteydi çünkü koca, bir barda çalışan bir başka kadınla bunu aldatmıştı ve kadının dediğine göre; kocası, hemen yakınlarda o kadına bir de ev tutmuş birlikte yaşıyorlar, demişti bana bir süre önce.
.Aldatılan kadının, çoluk çocuğunu büyütmüş torun torma sahibi olmuş, evi barkı, parası da varmış ama bir görsen kadını, kırk yıl kadınsız kalsa kişi, şurada bir kadın mi var demez, o kadar dağınık, o kadar paspal, o kadar görgüsüz, anla işte. Ha kocayı bilmiyorum, bu kadınla evlendiğine göre o da kadından farksız değildir mutlaka ama o kadar çoluk çocuk, anlamakta güçlük çektim ilk başlarda ama sonra adama hak verdim...Kadının dilinde dua, elinde tespihle dolaşıyor,bazen de eteğinin bir ucu da belinde takılı oluyordu.Kadınla biraz daha sohbetimiz koyulaşınca,kadın cinayete teşebüsten hapishanede yatmış, içim üşüdü birden ve sormaya da korktum ayrıca.Kadın gidince komşu söyledi, kocasını bıçakladı diye.,O günden sonra kadınla mümkünse karşılaşmak istemiyor karşılaşsamda sadece selam verip geçiştirmek istiyordum kadını.
Kadın, aa arkadaş, sabah sabah nereye gidiyorsun böyle?.
İşime, dedim.
- Sen nerde çalışıyorsun?’.
Oysa ki ona defalarca anlatmıştım ne iş yaptığımı ama kadın her seferinde yinede soruyordu bana ne iş yaptığımı.
-İşin çok mu uzak senin?
Eh, biraz uzak sayılır, dedim.
Kadın, iyi iyi ne güzel, dedi…
Kadına, peki…,sen sabahın bu saatinde burada ne arıyorsun, sen burada mı oturuyordun yoksa?
Kadın, ‘Yok, ben şu yanda oturuyorum da , şu binanın merdivenlerini siliyordum ama yıkımdan dolayı binadakiler taşındı ve bina da boş kaldı, tek iki aile var binada, o iki aile de para vermiyorlar bana, eğer sen bana iş bulursan, deyince, kadına tuhaf bir bakış atarak, nee, dedim.
Kadın. ‘Buralar hep boşaldı binalarda kimse kalmadı, kimse kalmayınca da haliyle silinecek merdiven de yok; eğer merdiven işi bulursan bana haber ver olur mu, deyince açıkçası çok şaşırdım, onca varlığı olmasına rağmen o kadının merdiven sildiğini, sabah işe giderken öğrendim. Kadın, kir pas içerisindeydı, öyle perişan bir hali vardı ki anlatamam. Ulan dedim kendi kendime benimkisi de şans mı be; evden çık çöplerin ortalığa yayılışını gördükten sonra, şimdi de bu kadın çıktı karşıma, sabah sabah bak ya dedim ve hızla ilerleyerek kadının yanından ayrılıp yoluma devam ettim. . Arkadaşıma:TS, Taraftarıyım ..Sigara içmem, içki de içmem, namaz da kılmam, oruçta tutmam,Tanrıya da çok inanıyorum sayılmaz, kendime iyi bakarım, öyle sıradan olmayı da sevmem
alışkanlıklara da saplanıp kalmam;
değişikliklere açığım dır hep,sadece aşık olamam o kadar....Ben bütün bunları gayet ciddi bir şekilde anlatırken arkadaşıma,arkadaşımın bana verdiği yanıta bakın hele….. -Bir yanda benim güzel arkadaşım..., öte yanda kırk yıl kadınsız kalınsa suratına bakılmayacak bir kadın...vay beeee’’.....Bu kadar.
Yahu, sabah, sabah bayıltın beni gülmekten. Ben sana içimi döktüm, Allahın aşkına, onca yazıdan sadece yarım bir cümlemi aldın, boşunamı yazdım sana bu kadar yazıyı la…, yazıdan sadece iki kelime almışsın helal sana ya, deyip yarı şaka, yâri ciddi bir şekilde tepki gösterdim arkadaşıma.
Arkadaşım, yazmaktan çok benim yazdıklarımı okumayı tercih ediyor çünkü benim yazdıklarımı okumaktan yazmaya fırsat bulamıyor ki, onunda farkındayım ama yine de en azından bana’ tam’, bir cümle yazsın istemiştim ondan. Ben yazıma devam ettim, o nasılsa yazmıyor, diyerekten.
İşten, bazen erkenden, bazen de geç çıkıyorum. Bizim sokağın tam başında, hatta dört sokağın birleştiği küçük bir meydan var, anahtarları taktığımız halka gibi düşünebilirsin, o meydanın kıyısında tek katlı evin altındaki dükkânı kiralayan, Usta inşaat, diye bir firma. Tam köşede olan bu dükkânı büro olarak kullanıyorlardı, ama asıl büroları bu dükkân değildi bu dükkân göstermeliktı ki, bu çok belli oluyordu davranışlarından.
Benim yolum oradan geçiyor ve ben her akşam bu sokağa girip evime gitmek zorundaydım Ya da arka sokaktan dolaşıp yolumu uzatmam gerekecekti, hem, ben neden yapayım ki bunu, dimi. Oradan her geçişimde o dükkanın önünde oturan bir gurup soytarının, yüzlerinde o iğrenç gülüşleriyle aynı anda bana bakmalarına sinir oluyorum. Mutlaka o dükkânın önünde hep birileri oluyor ve hepsi de aynı anda bana bakıyor olmaları deli ediyordu beni ve o zaman da daha bir sert vuruyorum ayaklarımı yere. Hepsi de sülük, hepsine de enine genişleyen birer canavar gözüyle bakıyordum.
Tabi ki onlarda bu sistemin birer parçasıydı ve bir şekilde geride kalan kırıntılardan besleniyorlardı.,. Ben, boşuna kendimi üzüyordum bunu da bilincindeyim ayrıca..
Oturduğum mahallenin kadınlarının, nerdeyse tamamı kapalı ve hemen her aile bir takibat mensubuna üyeydi. Kentsel dönüşüm nedeniyle bir şekilde tüm kiracıları yolladılar ve diyebilirim ki orada tek kiracı kalan ben idim. ‘Ben, neden hala daha buradaydım, yada neden bu kadın, toplantılarımıza katılmıyor’, diye de düşünmüş olabilirler. Kimse yok ki, sokak tamamen boşaldı, tek ben akşamdan akşama geçiyorum oradan ve bu sayede onların da gözleri bayram ediyordu işte.
Arkadaşım. ’Önemli olan sensin…o kadar şey de yazmış olsan hemen gözüme sen çarpıyorsun, o koca şehirde...o boş sokaklarda. :-)))
Tarih: 07.07.2012 12:13:00..Gündüz Yavuz…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.