- 546 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖTELERİN ÇOCUĞU
.Ötelerin Çocuğu roman olmaktan çok bir destan bence. Balıkçı şarıl şarıl sevgisi ve öfkesiyle şrak diye ayırıyor insanları bu yapıtında: Ak bir yana, kara bir yana; cılız bir yana,gürbüz bir yana; yaşayası bir yana, geberesi bir yana. Destanlarda olduğu gibi Ötelerin Çocuğu’nda da bu kestirme insanlık , iki değer sayesinde yapmacıktan kurtuluyor ve kendini kabul ettiriyor bize: Bilgi ve inanç. Balıkçı Adalar Denizine nereye nasıl bakacağını bilen bir çift uyanık, ışıltılı göz götürmüş ve bu gözleri yirmi otuz yıl Anadolu’nun Akdeniz’le sarmaş dolaş kıyılarına dikmiş. İnsan, balık, yıldız ne varsa görmüş, acı tatlı, alt üst, eski yeni ne bulduysa tatmış, akla karayı, yeşille maviyi seçmiş Balıkçı o dünyada. Süngerci nasıl yaşar Bodrum’da Balıkçıya sor; ama soğukkanlı bir anlatış, aslına tıpa tıp uygun bir süngerci bekleme Balıkçı’dan. Sevgisini bilgisini hamıur gibi yoğurup dilediği şekle sokuyor. İçinizdeki yakamozla aydınlatıyor gerçeği.
Hangi inançla yazmış balıkçı Ege kıyılarının destanını? Roman başlar başlamaz anlıyoruz ki Balıkçı’nın öte dediği tabiat ötesi değil tabiat berisi, insanların bir öte haline getirdiği tabiatın ta kendisidir. Doğuran ana romanın asıl kahramanı değilse bile asıl manası, anlattığı dağınık ve değişik gerçekleri deniz gibi içinde eriten düşünce kaynağıdır. Bir çeşit yeni ve gerçek Meryem olan Karakız, Balıkçı’nın inandığı, iyinin, güzelin kaynağı saydığı Yaratıcı Gücün kızıdır. Kötülere, kısırlara inat dünyaya bıraktığı İsa’ya benzer çocuk aslında Şefik Bey’in değil, denizin, gecenin, rüzgarın çocuğudur. En eski ve en yeni kaynaktan, tabiat anadan yana çekiyor bizi Balıkçı. Öte’yi, Yüce’yi onun koynunda göstermek istiyor bize. Ne kadar uzağız hala tabiattan bunca kılavuzlara ve bunca güzel sabahlara rağmen. Süngerci Aliş’in deniz dibinde bulduğu yeşil cennet gibi, biz de tabiatı hala can pahasına keşfediyoruz. Kara kuvvet denizin basıncı gibi bir vuruşta kötürüm ediyor insanı.
Bir tek mucize yok Ötelerin Çocuğu’nda. Bununla beraber her olay bu romanda bir mucize parıltısı kazanıyor. Selim Dede tabiat üstü hiç bir şey yapmadan bir evliya haline geliyor. Dağın bütün hayvanlarını gece ardına takıp, parıl parıl gözler ortasında yürüyor. Balıkçı dünya edebiyatına kattığı doyumsuz beş on sayfa içinde, yepyeni bir Akdeniz efsanesini en çıplak gerçekle kaynaştırıyor...
...Yoktur sahi bilmeyen, ama Balıkçı bilmiş söylemesini. Sevginin bu gelinler gibi soyduğu, salt kendisi ettiği tabiat yok mu, romanın asıl kahramanı işte o. Ondan ve yeniden doğurmak istiyor bizi Balıkçı. Bu güzel insana bin selam olsun..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.